Göç, iltica ve Avrupa’da yükselen ırkçılık

Batılı emperyalistlerin yüzyıllardır sömürdüğü Afrika, Orta Doğu ve Asya halkı artık payını istiyor. Bu da çoğunlukla göç şeklinde ortaya çıkıyor.

DEĞERLENDİRME: SAMİ GÖKÇE

Emperyalist ülkelerin petrol zengini Orta Doğu ve doğal kaynak zengini Afrika’yı sömürmesi hiç bitmedi. Bu sömürü eskiden olduğu gibi doğrudan “sömürge devleti” olarak değil, savaştırarak, yoksullaştırarak, ayrıştırıp bölüştürerek, eğitimsiz bırakarak süregeliyor.

Örneğin Irak ile İran arasında, 22 Eylül 1980'de başlayan ve tam 8 yıl süren savaş, Batılı silah tüccarları için müthiş bir gelir kapısı oldu.

Bir ABD piyonu olarak iş başına getirilen Saddam Hüseyin’in daha sonra 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etmesi, ABD'nin öncülüğünde kurulan ve 37 devletten oluşan uluslararası koalisyon gücünün Kuveyt’in yanında savaşa girmesi de oyunun bir parçasıydı.

Yine kimyasal silah üretip, İslamcı terör örgütlerini desteklediği gerekçesiyle 2003 yılında ise ABD ve İngiltere öncülüğünde kurulan çokuluslu askeri birlik Irak’ı işgal etti. Yetmedi, ABD öncülüğünde altyapısı hazırlanan Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) bir sonucu olarak 2010 yılında "Arap Baharı" devreye sokuldu.

Milyonlarca insan öldü, sakat kaldı, ülkeler yakılıp-yıkıldı. Suriye işgal edildi. Kaynak transferi yapıldı. Tarihi eserler batıya kaçırıldı. Medeniyetler acımasızca yok edildi.

ABD ve İngiltere’nin kurup desteklediği terör örgütleri bölgedeki ülkelerde istikrarsızlığı kalıcı hale getirdi.
Ukrayna’nın Rusya ile savaşması teşvik edildi. İsrail’in Gazze’ye başlattığı ve 37 bin insanı öldüren katliamın üzerinden 7 ay geçmesine rağmen müdahale edilmedi.

Açlık, yoksulluk, hukuksuzluk ve adaletsizliğin hüküm sürdüğü bu ülkelerdeki insanlar daha güvenli ve insanca yaşayacaklarını düşündükleri görece demokrasinin olduğu ülkelere göçmek - gitmek durumunda kaldı.

Türkiye’de bunlardan biri. Son 15 yılda kaçak yollardan ülkemize gelen yabancı sayısının 10 milyona dayandığı konuşuluyor.

Aynı zamanda “ucuz işgücü” olan göçmenler, bulundukları ülkelerdeki sosyal dokuyu da etkiliyor. Yerleşikler için bu durum huzursuzluklara ve toplumsal tepkiye zemin hazırlıyor. Politikasını “göçmen karşıtlığı” üzerine kuran Prof. Dr. Ümit Özdağ başkanlığındaki Zafer Partisi, girdiği ilk seçimde göz ardı edilmeyecek bir oy oranına ulaştı.

Bu geniş anımsatmadan sonra, “İnsanların toplumsal özelliklerini biyolojik, ırksal özelliklerine indirgeyerek bir ırkın başka ırklardan üstün olduğunu öne süren öğreti” olarak tanımlanan ırkçılık, ekonomik ve sosyal gerekçelerle kendine zemin ediniyor. Fransa’da aşırı sağın seçimden birinci güç olarak çıkması Almanya’da aşırı sağın yükselişi İtalya’da Faşist partinin iktidar olması Batılı emperyalistlerin yıllardır uyguladığı politikasının bir sonucu olarak kendini gösteriyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Şansolyesi Olaf Scholz hükümeti, Avrupa genelinde aşırı sağın yükselişinin temelinde yatan sosyal sefaleti derinleştiren bir sömürü politikanın aynı zamanda sadık birer savunucuları.

Göç ve iltica konusunda toplumsal tepkiyi görmezden gelemeyen Avrupalı siyasetçiler sorunu kökünden çözmek yerine göçmenleri bir miktar para karşılığında Türkiye ve Ruanda gibi ülkelerde bakındırmayı yeğliyor.

BU ÇÖZÜM MÜ?

Kesinlikle değil. Ne zaman Batılı emperyalistler “gelişme ve demokrasi” adı altında sürdürdükleri kaynak aktarma transferlerine son verirler işte o zaman ırkçılık da göç de son bulur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri