İçinden çıkılamayan o “Karanlık Gece”

Özcan Alper’in son filmi Karanlık Gece, sinemanın ardından Netflix film kitaplığına eklendi. Alper’in sinema diline aşina olanlar için 'geçmiş-bugün' hesaplaşması yine tanıdık gelecek.

ÖZEL HABER - ÖMERCAN ÖZMEN

Ortada bir geçmiş var ve üzerine gidilirse karanlık aydınlığa çıkmayacak ama İshak’ın vicdanı rahatlayacak. Biz de bu yolculuk boyunca “İshak aslında özünde iyi bir ama o karanlık gecenin başlatıcısı” diyerek tarafsız kalmakta zorlanmayacağız.

Özcan Alper'in son filmi Karanlık Gece, sinemanın ardından Netflix'e de geldi. Karanlık gece bize ya da insanlığa uzak olmayan bir şeyleri anlatıyor yine.

Film boyunca İshak’ın failleri arasında olduğu suçu açığa çıkarma, 'itiraf çabasına' şahit oluyoruz. Yine şehre/kasabaya bir yabancı geldikten sonra başlıyor hikaye. Bu kısmı ile Kurak Günler filmine de benzeyen yabancı figürü ve yabancıya bakış açısı yeni dönemde Türk sinemasının da kolaya kaçtığı alanlardan olmaya başladı. Ki benzer bir hikayeyi yeni vizyona giren Kar ve Ayı filminde de gördük.

Burada biraz daha farklı olan ise İshak bir yabancıya saldırmıyor. Birlikte zaman geçirdiği, saz çaldığı, yüzdüğü, piknik yaptığı, sohbet ettiği arkadaşına saldırıyor. Linç toplulukları nasıl hareket ediyor, nasıl 'erkeklik' onuru bir anda faile dönüşüyor gündelik faşizmin gölgesinde bunu izliyoruz.

İKİ FARKLI OBRUK KULLANIMI

Kurak Günler’e gidip gelmekte fayda var, Kurak Günler’deki obruk burada da kendini gösteriyor. Kurak Günler’de obruk “kötüyle aradaki kalkan” iken, İshak burada o kötülüğün dibini görmek istiyor. O kötülüğün dibine inerek temizlenmek için obruğa iniyor. Kurak Günler’de Emre ile Murat’ın köylüden kurtulduğu ve bir daha dönmek istemeyeceği obruk ve etrafına İshak, “karanlık” aydınlığa çıksın diye iniyor.

Obruk, 'öteki' ile aradaki mesafeden hesaplaşılan bir araca dönüşüyor Özcan Alper’le.

Özcan Alper’in her filmi bu hesaplaşmanın, o obruğun dibine inmesinin hikayesi aslında. Sonbahar filminde ölüm orucundan çıkan birinin iç hesaplaşması, Gelecek Uzun Sürer’de Kürt sorunu üzerine bir hesaplaşma, Rüzgarın Hatıraları’nda ise Ermeni tehcirinin arkasından gelen soykırım iddiaları üzerine bir hesaplaşma…

İshak, Ali’nin ölümünde pay sahibi. İshak’ı ölümle burun buruna getirecek olan da Ali’ye benzemeye başlaması. Doğaya, hayata, dünyaya, insanlığa Ali gibi bakmaya başladıkça 7 sene sonra döndüğü köyündeki insanların ona bakış açısı Ali’ye baktıklarından farklı olmuyor. Ve İshak, geçmişi karıştırdığı, kendi gibi diğerlerini de vicdan muhasebesine zorladığı için Ali’den daha fazla rahatsız edici oluyor. 'Geçmiş, gitmiş' denilen şeyi İshak her seferinde rakı masalarına, evlerinin bahçelerine sokuyor. “Geçmiş orada duruyor” diye canlı bir vesika gibi etraflarında dolanıyor.

SIRANI BEKLE...

Filmde ya da bugünümüzde, Ali gibi olmak başa bela birçok ön kabulü getiriyor. Ali’ysen ya da Ali’ye dönüşüyorsan sadece bekle, sıra sana da gelecek.

Özcan Alper bir umutsuzluk manifestosu yerine İshak’ın obruk dibinde bulduğu yeni hayatla hala umut edilebilecek şeyleri gösteriyor bize. Karanlık bir melankoliden çok, filmde hesaplaşmak isteyen insanın çaresizliği ile bağ kurmak mümkün.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri