Tarihe baktığımızda pek çok uygarlıkta kedilere tanrı muamelesi yapılır. Özellikle M.Ö. eski Mısırlılar kedileri kutsal bir canlı olarak görüyor. Hatta siyah dişi kediler tanrıça olarak kabul edilir. O dönemlerde kedileri hastalık ve ölümden korumak için kanunlar yapılır, ailenin kedisi ölürse de onlar için felaket olarak nitelendiriliyordu.
Ailenin kedisi ölürse, fakir veya zengin olsun fark etmez, kediyi mumyalamak zorundalar. Güzel ve kaliteli kumaşlara sarılarak mezar taşlarının yanına değerli taş ve madenler bırakılırdı. Rivayetlere göre Mısırlılar tarafından bu kadar kutsanan kedilerin sebebi yüksek yerden düşüp yara almamaları ve tekrar koşmaya devam etmeleri olarak biliniyor. Bu da kedilerin dokuz canlı oldukları inancına neden oluyor.
Medeniyetlerin gelişmesi ile birlikte insanların kedi sevgisi de arttı. Hindistan ve Çin’de insana en yakın canlılar olarak görüldü. O zamanlar kedi birinin önünden geçerse bu şans demekti.
Siyah kedilere nefret ise Hristiyanlığın önceki kültürleri ve onların sembol olarak kabul ettiği şeyleri yok etmek amacıyla İngiltere’de başladı. Bağımsız, bildiğini okuyan, inatçı ve sinsi karakterli ve sayılarının da şehirde artmasıyla birlikte kediler gözden düştü.
O yıllarda yaşlı ve yalnız kadınlar evinde kedi besliyordu. Ayrıca büyücü ve cadı inancının yaygın olduğu o dönemlerde siyah kedi besleyen yaşlı kadınların kara büyü yaptıkları düşünülmeye başlandı. Cadı konusu bir paranoyaya dönüştü ve birçok yaşlı kadın kedileri ile birlikte yakıldı.