Kuru Otlar Üstüne: 'Umut etmenin yorgunluğu' üzerine

Nuri Bilge Ceylan’ın dokuzuncu uzun metraj filmi olan 'Kuru Otlar Üstüne' vizyona girdiği andan itibaren gündemdeki yerini aldı. Cannes Film Festivali’nde Ece Dizdar’a ödül kazandırmasının yanında festivalde on dakika ayakta alkışlanması da konuşulmaya devam ediyor.

ÖZEL HABER: YASİN ŞAHİN

'Kuru Otlar Üstüne', ülkemizde büyük yankı uyandıran her Nuri Bilge Ceylan filmi gibi bizi ikiye bölse de Kuru Otlar Üstüne filmi belki de Nuri Bilge Ceylan’ın daha önce hiç gezinmediği alanlarda yürümeye çalıştığı incelikli bir film olarak göze çarpıyor . Ceylan, bu filmin arka planını adeta politik konularla işleyerek bize her sahnede nerede yaşadığımızı hatırlatmayı başarmış.

Kuru Otlar Üstüne, Kış Uykusu ve Ahlat Ağacı filmlerinde olduğu gibi monolog ve diyaloglarla güçlü bir şekilde doldurulmuş. Karakterlerin 'tiradları' yapaylığı değil, uzun sorgulama anlarının başlangıcına dönüşüyor. Kuru Otlar Üstünde Nuray’ın Samet ile bir yemek masasında girdiği diyalog bize insanı, insanlık kavramını tekrar düşünmeye sevk ediyor ancak filmin hareketli yapısı bir an olsun ekrandan kopmamıza izin vermiyor.

'EVRENSEL BİR TAŞRA'

Nuri Bilge Ceylan, kabul etmek istemese de bu bir taşra hikayesi ama evrensel bir taşra hikayesine açılıyor kapısı. Taşrada sıkılan, kendi ifadesiyle 'geldiği ilk günden itibaren gitmenin hayalini kuran' bir öğretmenin gözleriyle görüyoruz çoğu zaman tüm olan biteni. Kuru Otlar Üstüne’yi diğer Nuri Bilge ve taşra filmlerinden ayıran belki de politik atmosferi arkaya iyi bir şekilde sindirmiş olması. Nuri Bilge Ceylan’ın suya sabuna dokunmayan sineması bu kez Cumhuriyet tarihinin en kanlı terör eylemine ışık tutuyor. Nuray, 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’yla hayatı tamamen değişmiş kendi ifadesiyle de 'örgütlü' bir kadın. Samet’in ya da diğerlerinin aksine bu 'örgütlülüğü' vesilesiyle Nuri Bilge, Nuray üzerinden bizimle hesaplaşıyor. Samet, Ceylan’ın belki de iç sesi Nuray da vicdanının sesi… 'Ben kimim?' soruları klasik geçiştirme cümlelerine kurban edilmeden kavgayla gürültüyle yıkımla kırgınlıkla sorduruluyor.

Samet (Deniz Celiloğlu) okulda en sevdiği karakter, neşeli öğrencisi Sevim (Ece Bağcı) ile bu taşradaki günlerine ve sıkıntılarına bir nevi ara veriyor kendince. Ama bu iyi anlar da aralarında yaşadıkları gerilim sonrasında Sevim’in Samet ile Samet’in evi paylaştığı Öğretmen Kenan’ı (Musab Ekici) 'uygunsuz temas' yüzünden müdüre şikayet etmesiyle son buluyor. Samet, kendi kendini yiyen bir şekilde insanları tanıyamadığı iç çekişmeleriyle sürdürüyor bu hesaplaşmayı. Hatta bir eğitimciye yakışmayacak profesyonellikte bir ilişki kurmaya başlıyor öğrencileriyle. Sevim artık onun için 'dışlanması' hatta dışlatılması gereken bir şeye dönüşüyor. Kendine hep 'neden' diye sorsa da Sevim’e fırsat gelmesine rağmen bu soruyu sormak mantıklı gelmiyor.

Biz, Samet karakteriyle bencilliği ve kibri de görüyoruz. Antik Yunan’da tanrıların 'hybris' diye bahsettikleri kibir hep cezalandırılan bir şey olarak sunuluyor. Burada da Samet, 'hybris' sahibi bir ölümlü olarak cezalandırılıyor bir bakıma. 'Engelli' bir kadını kendine layık görmediği için önce arkadaşına 'ayarlamaya' çalışıyor. Ancak bir zaman sonra kıskançlık baskın geliyor ve Nuray onun için elde edilmesi gereken bir şeye dönüşüyor. Samet aynı duyguları gittiği köydeki halkla da yaşıyor. Hatta Sevim’e kızdığı için, öğrencilerine kızdığı için “Ressam olmanızı beklemiyorum, büyüdüğünüzde patates soğan ekeceksiniz...” tarzında bir cümle kuruyor.

Yine bir farklı Türkiye gerçeği olarak 'sümen altı' düzeneği çarpıyor yüzümüze. 'Taciz' iddiası, il milli eğitim müdürünün “Biz ayarladık.” cümlesiyle önümüze geliyor. Hatta kaymakam bey, rapor eden müdür için “Bu nasıl müdür?” diye soruyor. Düzenli olarak böyle şikayetler geldiğini ve çözdüklerini vurgulamadan geçmiyor milli eğitim müdürü.

Günümüzde tüm kurumlardan yükselen istismar ve taciz vakalarının 'mazlum' öğrenci ya da mağdur üzerinden nasıl bir hesaplaşmayla örtüldüğünün örneğini izletiyor bize. Çünkü 'bu olaylar pimi çekilmiş bomba gibidir' ve bomba patladığında kimin altında kalacağı belli olmaz. Müdür de zaten gerçek ortaya çıksın diye değil, müdürlüğüne zeval gelir korkusuyla bunu alelacele rapor ediyor.

NURİ BİLGE CEYLAN BU KEZ BİR ŞEYLER SÖYLEMEK İSTEMİŞ

Kuru Otlar Üstüne, Ceylan’ın sinemasında anlatım olarak yeni bir yola sokuyor bizi. Ceylan bu kez bir şeyler söylemek istemiş. Çünkü dışarda bangır bangır gelen sese kulak tıkamak artık mümkün değil, Ceylan da pencereyi açarak gürültüye karşı sözlerini bazen Samet’e bazen Nuray’a söyletiyor.

Samet’in 'Umut etmenin yorgunluğu' diye bahsettiği şey ise Nuri Bilge Ceylan’ın belki de bu topluma dair ettiği 'en ağır' ve yerinde tespit diyebiliriz. Umutlu bir toplumun her seferinde umut ettiği yerlerinden kırıldığı bir coğrafya için bu yerinde tespiti filmin geneline yansıyor. Sevim’de, Kenan’da, Nuray’da, Samet’te… Hepsinde bu yorgunluk izleri yer alıyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri