ÖZEL HABER: GAMZE ERDOĞAN
Türkiye'nin en yıkıcı depremlerinden biri olan 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'nin üzerinden tam 25 yıl geçti. Bu felakette, 18 bin 500'e yakın vatandaşımız hayatını kaybetti, ancak geçen bu uzun sürede alınması gereken tedbirlerde yeterli bir ilerleme sağlanamadı.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası, bu yılki açıklamasında, 6 Şubat 2023'te yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerde de benzer ihmallerin sonucunda 53 bin 537 vatandaşın hayatını kaybettiğini belirterek, ülkemizde afetlere karşı yeterli önlemlerin hâlâ alınmadığını vurguladı.
AFET YÖNETİMİNDE DEVAM EDEN YETERSİZLİKLER
Dünya genelinde ülkeler, 1960'lardan itibaren afetler ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltma çalışmalarına odaklanırken, Türkiye’de afet risklerinin azaltılması konusunda atılan adımlar yetersiz kaldı. Bu durum, yerleşim yerlerimizin ve vatandaşlarımızın doğa olaylarına karşı savunmasız hale gelmesine neden oldu. Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana Türkiye'de meydana gelen sayısız deprem ve afet olaylarına rağmen, afetlerle mücadele kültürü hâlâ yerleşmiş değil.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası, yönetimlerin kamusal sorumluluklarını yerine getirmekte yetersiz kaldığını ve adalet sisteminin afet suçları karşısında etkisiz kaldığını belirtiyor. Depremlerin ardından yıkılan binalar ve kayıplar, sistemin eksikliklerini ortaya koyarken, mağdurlar ise adalet arayışlarını sürdürüyor. Afetlere karşı dirençli kentler oluşturulması gerektiği halde, bu anlayışın mevzuatta yer bulmamış olması, depremlerin ağır sonuçlarını artıran temel etkenlerden biri olarak öne çıkıyor.
ULUSLARARASI TAAHHÜTLER, GERÇEKLEŞMEYEN VAATLER
Oda'nın verdiği bilgiye göre, Türkiye, 1996 yılında İstanbul’da düzenlenen Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı (Habitat II) Deklarasyonu’na imza atarak, afetlere karşı giderek artan savunmasızlığa karşı insan yerleşimlerini daha güvenli hale getirme taahhüdünde bulunmuştu. Ancak, geçen 28 yıl içinde bu vaatlerin gereği yerine getirilmedi.
İDARENİN SORUMLULUKTAN KAÇIŞI
Türkiye’de afet olayları uzun yıllar boyunca "mücbir sebep" olarak değerlendirildiği için, afetler sonucu ortaya çıkan kayıpların idarenin sorumluluğunda olmadığı kabul edildi. Ancak 30 Ekim 2020'deki Sisam depreminden sonra açılan davalar, bu yaklaşımın terk edilmeye başlandığını gösteriyor. Artık afetler, önlenemez olaylar olarak değil, idarenin önlemler almaması nedeniyle oluşan felaketler olarak değerlendiriliyor. Bu da, idarenin hizmet kusurları ve hukuki sorumluluklarını gündeme getiriyor.
HİZMET KUSURLARI VE ADALETİN BEKLEYİŞİ
"Sisam depremi sonrası açılan davalarda, idarenin afetlere karşı yeterli önlemleri almaması nedeniyle ihmallerin ve hizmet kusurlarının sorumlu tutulması, depremzedeler için önemli bir adalet arayışının başlangıcı oldu," açıklamasında bulunan Oda şu bilgileri ekledi: "Afet yönetimindeki eksiklikler, tehlike ve risk haritalarının üretilmemesi, afetlere dayanıklı yapılaşma esaslarının belirlenmemesi gibi konularda açıkça ortaya çıkıyor. İdarenin bu hizmet kusurları, afet suçlarıyla yüzleşilmesi gerektiğini bir kez daha gözler önüne seriyor."
MÜCADELE DEVAM EDİYOR
Tüm bu yetersizlikler ve ihmaller, depremzedelerin adalet arayışını mahkeme salonlarından sokaklara taşımasına neden oluyor. Deprem mağdurları, adalet arayışlarını dayanışma içinde sürdürüyor. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası da, afet mağdurlarıyla birlikte bu mücadeleyi sürdüreceğini, afet suçlularının yargılanarak hak ettikleri cezaları almaları için çaba göstereceğini belirtiyor.
TOHUMCU MÜHENDİSLER ADALETİN BEKÇİLERİ OLDU
"Türkiye’nin, halkını beton lobisine karşı savunacak toplumcu mühendis, mimar, plancı ve avukatlara; suçluları adalet önüne çıkaracak yürekli savcılara; adalet arayan depremzedelere haklarını teslim edecek hakimlere ihtiyacı var. Bu adımlar atılmadığı takdirde, bir sonraki afette daha büyük bir yıkım ve can kaybıyla karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz görünüyor."