Sakarya Destanı’nda 14.Gün (05 Eylül 1921) Curzon: Türk Ordusu Kesinlikle Saf Dışı Değildir

05 Eylül sabahı Türk cephesinin merkezine ve sağ kanadına karşı yapılan şiddetli Yunan saldırıları, giderek gevşedi ve karşılıklı taarruzlar devam etti.

Türk Genel Kurmayı, Yunan saldırı gücünün tükendiğini anladı ve kuzey kanattan saldırıya geçmenin zamanı geldiği görüşünü benimsedi.

Türk Cephe Komutanlığı; "Ordu mevzilerinin kesin olarak savunulması ve bundan sonra düşman taarruzunda elden çıkacak her yerin behemehal geri alınması, harekâtımızın esası olacaktır" emrini yayınladı. Bunun anlamı çok açıktı; artık hedef, ufak tefek mevzi düzeltmelerinin yapılması değil, kaybedilen toprak parçalarının mutlaka geri alınmasıydı.

YUNAN SUSKUN VE DİSİPLİNSİZ

5 Eylül günü Yunan Ordusu’ndan taarruz eden sadece 3’üncü Kolordu idi. Diğer kolordular duruma seyirciydi. Yunanlıların komuta kademesi, Ankara’ya ulaşmadaki ümidini kaybetmiş, askerler arasında ise disiplinsizlikler artmıştı. Saat 19.30'da tüm cepheye sessizlik hakim olmuştu.

Yunan kaynaklarına göre bugüne kadar ki Yunan kayıpları (ölü, yaralı, esir) şöyleydi; 1’inci Kolordu 246 subay, 6.000 er, 3’üncü Kolordu 312 subay, 7.237 er, 2’nci Kolordu’nun da mevcudu 9.000’e inmişti.

Bugün diğer cephelerde bazı topçu ateşleri ve keşif kolu faaliyetleri dışında bir şey olmamıştı. İki taraf da mevzilerini pekiştirmek, birbirlerinin hareketlerini gözetlemek ve dinlenmekle vakit geçirmişti. Taarruzun üçte bir kuvvetle yani üç tümenle yapılmış olması, üstelik eskisiyle kıyaslanamayacak bir isteksizlikle sürdürülmesi, Yunan Küçük Asya Ordu Komutanlığı’nın bugünü de dünkü gibi avunmak ve oyalanmakla geçirmek istediğini ortaya koyuyordu.

“OT KALMADI, HAYVANLAR ÖLÜYOR”

Prens Andrew anılarında, o günkü koşulları şöyle yazmıştır: "Son dört günde ekmek istihkakının yalnız dörtte biri ve pek az cephane alınmıştı. İstihkak yalnız etten ve kaynamış buğdaydan ibaret kalıyor, bu da ateş için odun sağlanamadığından pek güçlükle yapılabiliyordu."

Bunlardan başka Süvari Tugayı Kurmay Başkanı Albay Papagos'un ifadesi de hayli ilginçtir; “Süvari Tugayı bölgesinde, 10 kilometre yarıçapındaki bir alanda, artık ot kalmadığı için hayvanlar açlıktan ölüyordu!’’

Bugün Cephe Komutanlığı’na ulaşan günün çeşitli zamanlarında yaptığımız hava keşif raporlarına göre, düşmanın cephe gerisindeki faaliyetlerinin arttığı anlaşılmaktaydı. Bu raporlarda; Saat 15.00'da Sazılar civarındaki kuvvetlerle 200 arabalı kolun batıya hareket ettiği, Saat 19.00'da Beylikköprü'den tahminen bir süvari alayının dağınık şekilde gelerek Sazılar tren istasyonunda toplandığı, Beylikköprü'den Sazılar istasyonuna gelen piyade alayının burada toplanmış bulunan tümenle birleşerek demiryolu boyunca geldikleri yöne yani batı istikametine doğru gittiği, İstasyon civarında 60-70 otomobilli bir kolun tespit edildiği bildiriliyordu.

MEGALO İDEA DA ANKARA DA HAYAL OLDU

Haberler hiç de fena sayılmazdı. Cephe Komutanlığı, iki haftadır ilk defa bugün, büyük çaplı bir karşı taarruzu düşünmeye başlamıştı. Bu maksatla da 15, 23, ve 41’inci Tümenleri dün geceden beri doğu kanadından alarak Çal Dağı ve Haymana bölgelerine kaydırmıştı. Cephe Komutanlığı’nın bugün, gece yarısından önce yayınladığı 37 numaralı emirde: “4’üncü ve 12’nci Gruplar yarın karşı taarruz için hazırlanacaklardır. Ancak, taarruzun yapılması için, durumun gelişmesine göre Ordudan emir bekleyeceklerdir.”

Sakarya kıyılarındaki kanlı boğuşmanın bir türlü bitmemesi, durumu uzaktan seyredenlerin kafasında bazı kuşkuların doğmasına neden oluyordu. Yunanlılar, her zamanki gibi daha üstün ve istediklerini elde edecek kadar güçlüydüler. İki buçuk yıl önce İzmir'e kolaylıkla çıkmış, Aydın ve Manisa dahil, bölgeyi bir hafta gibi kısa bir sürede, kaşla göz arasında işgal etmişlerdi. Bir müddet bekledikten sonra, Türklerin barışa yanaşmaması üzerine bir yıl sonra tekrar Anadolu'nun içlerine kadar yürümüşler ve iki haftada, Bursa'dan Uşak'a kadar bütün Batı Anadolu'yu ellerine geçirmişlerdi.

Evet, Megalo İdea hayali peşine takılmış Küçük Asya Ordusu, görünüşe göre kaldıramayacağı büyük bir yükün altına girmiş, bu ağırlığın altında her geçen gün biraz daha ezilip durmaktaydı. Gerçi Kütahya ve Eskişehir savaşlarından sonra bir ara, bir avuç döküntü(!) ama hâlâ ayakta kalmayı başarmış Kemalist Ordusu’nu bir vuruşta ezerek Angora’ya (Ankara) ulaşmak, kendisine ne de kolay bir lokma gibi görünmüştü! Fakat olaylar hiç de düşündüğü gibi gelişmemişti.

CURZON: TÜRK ORDUSU, KESİNLİKLE SAF DIŞI DEĞİLDİR

Papoulas, günlerdir kafasında evirip çevirdiği düşüncelerini nihayet kâğıda döküp bir rapor halinde bugün akşam Eskişehir'deki Savunma Bakanı Theotakis'e göndermiş ve bunun ivedi olarak Atina'daki Başbakan’a ulaştırılmasını rica etmişti. Ordu Komutanı, bütün harekâtı hikâye ettiği bu ayrıntılı raporda, bir bakıma kendi savunmasını da yapıyordu.

İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir H. Rumbold, aynı gün (5 Eylül) Dışişleri Bakanı Lord Curzon'a gönderdiği raporda şunları söylemekteydi:

"Sakarya Savaşı devam ediyor. Her iki tarafta da zayiatın ağır olduğu muhakkaktır. Türkler, bir ara nazik bir durumdaydılar ama mahirane bir şekilde kuvvetlerini bu durumdan kurtardılar. Yunan Ordusu Sakarya Nehri ötesini ele geçirmiş olmakla beraber, şimdiki durumda Türkler, nefes alacak bir imkân kazanmışlardır. Bu, onların yeniden teşkilâtlanmalarına fırsat verecektir. Türk ordusu, kesinlikle saf dışı değildir. Savaşın şimdiye kadar ki başlıca sonucu, her iki kuvvetin yıpranmış olmasıdır ve savaş devam ederse bitkinlikle sonuçlanacaktır..."

Kadim Koç
Polatlı Belediyesi Tarihi Alanlar Tanıtım Merkezi (POTA) Koordinatörü

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri