Ankara Sanayi Odası (ASO) Mart ayı Meclis Toplantısı; Cumhuriyet’in 100. yılı ve Ankara Sanayi Odası’nın 60. yılı etkinlikleri çerçevesinde II. Türkiye Büyük Millet Meclisi (II. TBMM) Binası’nda yapıldı. Toplantıya; ASO Başkanı Seyit Ardıç, Türkiye Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu ve önemli isimler katıldı.
ASO Başkanı Ardıç, konuşmasına şöyle başladı: “Şu anda; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temellerini sağlamlaştıran kararların alındığı, Atatürk ilke ve devrimlerinin gerçekleştirildiği, önemli yasaların ve uluslararası anlaşmaların imzalandığı, 6 gün 36 saat 33 dakika boyunca “Büyük Nutuk”un okunduğu “vatanı kuran ve kurtaran” inkılap meclisindeyiz. Bu meclis, cumhuriyetin ilelebet yaşayacağı bir ortam yaratmak ve Türk milletini modern uygarlık seviyesinin üzerine çıkarmak için çağdaş devrimleri hayata geçirmiştir. Esareti içine sindiremeyen, yabancı bir doku gibi reddeden; fikri hür, vicdanı hür; tek kaygıları vatan olan vekillerin sıralarında oturuyoruz.”
"1924 yılında bu sıralarda oturan vatanseverlerin sahip olduğu ruhla; Cumhuriyet'i ve onun değerlerini korumak ve daha da yukarı götürme bilinciyle çalışmak, üretmek zorundayız." diyen Ardıç, "Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye'mizi layık olduğumuz düzeye eriştirebilmemiz için mutlaka ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız. Çünkü zamanımız tamamen bir ekonomi devresinden başka bir şey değildir.” dedi.
"Çalışmadan, üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar”
Siyasi ve askerî zaferlerin ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamadığını dile getiren Ardıç, “Bu kuvvetli ve parlak zaferimizi de taçlandıracak olan bayındırlık yolunda sonuç alabilmek için, ekonomik egemenliğimizin sağlanması ve güçlendirilmesi gerekir. Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar” ifadelerini kullandı.
"577 milyon dolar olan milli gelirimiz de 790 milyar dolar seviyesine yükseldi"
ASO Başkanı Ardıç, Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne çok önemli mesafeler ve kazanımlar elde edildiğini söyleyerek, “1923 yılında 13 milyon nüfusu ile kişi başına düşen gelirimiz 43 dolardı. Bugün 85 milyonu aşan nüfusuyla kişi başı 10 bin 655 dolar gelir seviyesine yükseldi. 577 milyon dolar olan milli gelirimiz de 790 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. 1927 yılında 65.245 olan işletme sayısı bugün 1,7 milyona ulaşmıştır” dedi.
“BİZLER ÜRETMELİYİZ, VATANDAŞLARIMIZ DA İTHAL MALI YERİNE YERLİ MALI TERCİH ETMELİDİR”
Cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomi politikası iki temel kavrama odaklandığına işaret eden Ardıç, sözlerine şöyle devam etti:
“Tam bağımsızlık ve millilik. Ekonomik bağımsızlığı sağlamak ve çağdaş bir ulus devleti kurmak öncelikli amaç olarak benimsenmişti. Yine Atatürk’ün sözleriyle, ' sanayileşmenin, en büyük milli davalarımız arasında' olduğu belirlenmişti. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ülke sathına yayılan sanayileşme ile topyekûn bir kalkınma hedeflenmişti. Kurucu iktidar, sanayileşmeyi ekonomik güçlenmenin esas aracı saymakta ve bağımsızlıkla eş anlamlı kılmaktaydı. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken halen temel hedefimiz sanayileşmektir. Tam bağımsızlık, üreten ülke olmakla, yerli ve milli üretimle gerçekleşir. Biz sanayiciler, bu düsturla bıkmadan yorulmadan üretmeye ve katma değer yaratmaya devam edeceğiz. Bizler üretmeliyiz, vatandaşlarımız da ithal malı yerine yerli malı tercih etmelidir. “
Atatürk'ün sanayileşme atılımını başlatırken, önemli bir kriteri net olarak ortaya koyduğunu söyleyen Ardıç, Atatürk'ün sözüne vurgu yaptı:
“'Çalışması ve yaşaması için, iktisadi elemanları ülkemizde mevcut olan büyük, küçük her çeşit sanayiyi kuracağız ve işleteceğiz. En başta vatan savunması olmak üzere, ürünlerimizi değerlendirmek ve en kısa yoldan, en ileri ve müreffeh Türkiye idealine ulaşabilmek için bu bir mecburiyettir.' demiştir."
Ardıç, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu anlatım, 'iktisadi elemanları ülkemizde mevcut olan' vurgusu itibarı ile çok önemlidir. Değerli konuklar, yerli ve milli üretimin özü esasen buradadır. Üretimde kullanılan girdilerin ve sermaye mallarının ülke içinde mevcut olması koşulu; Ekonomik sorunların yegâne çözüm yoludur. O halde Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, yeni bir sanayileşme hamlesi yaparken, üretimde yerli payını ve katma değeri arttıracak politikaları uygulamamız gerektiği çok açıktır. Sürdürülebilir büyüme ve sanayileşmenin temel paradigması; ' teknoloji ve inovasyona' dayalı, yeşil ekonomi ve dijital dönüşümdür."
Günümüzde dış piyasalarda yoğun rekabet yaşandığını belirten Ardıç:
"Sektörlerin çığır açan teknolojileri ve güncel gelişmeleri yakından takip etmesi gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz dönemde dünya ticaretinde yüksek teknolojili ürün ve hizmetlerin payı artarken, ne yazık ki ülkemizde oldukça düşük düzeylerdedir."
6 Şubat'ta meydana gelen 'asrın felaketine' hakkında konuşan Ardıç:
"Deprem başta olmak üzere, doğal afetlere karşı dirençli ve her açıdan hazırlıklı bir yeniden yapılanmadır. Bu noktada, hepimizi yasa boğan depremlerin yol açtığı insani yıkımın acısını ilk günkü yoğunluğu ile yüreğimizde taşıyoruz. Felaketin ilk gününden itibaren Ankara Sanayi Odası olarak, başlatmış olduğumuz seferberliğe devam ettiğimizi ifade etmek istiyorum. Allah bir daha böyle acılar yaşatmasın. 700 binden fazla bina hasar görmüş, iletişim ve enerji alt yapısı büyük zarara uğramış. Önemli maddi kayıplar oluşmuştur”
“BEKLENEN MARMARA DEPREMİ"
Ardıç, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Kahramanmaraş ve Hatay Depremleri Raporu hakkında bilgi verdi:
“Bu raporda Türkiye ekonomisine afet maliyetinin yaklaşık 104 milyar dolar düzeyinde olduğu belirtilmiştir. Aynı zamanda bu maddi hasar uzun dönemli refah kaybı ortaya çıkaracaktır. Marmara Denizi’ne kıyısı olan illerimizde gerçekleşmesi beklenen deprem, ülkemizde büyük endişe uyandırmaktadır. Marmara, hem nüfusun hem de ekonomik faaliyetin en yoğun olduğu bölgemizdir. Beklenen deprem, İstanbul ile birlikte toplam 7 ilimizde yaklaşık 7,5 milyon hanedeki 24 milyondan fazla insanı doğrudan etkileyecektir. Söz konusu 7 ilimizin gayri safi yurtiçi hasılaya toplam katkısı yüzde 43’ün üzerindedir. Bu iller; sınai hasılada yüzde 44; imalat sanayisinde yüzde 47; hizmet sektöründe yüzde 52’nin üzerinde paya sahiptir. 2022 yılında 7 il toplamda 157 milyar dolarla ülkemizin toplam ihracatının yüzde 62’sini gerçekleştirmiştir. Finans ve sigorta hizmetlerinde 7 ilin payı yaklaşık yüzde 66’dır."
Depreme vurgu yapan Ardıç, “Depremin etkileri sadece deprem bölgesi ile sınırlı kalmamakta, depremden dolayı göç eden nüfusun gittiği illerde de barınma, gelir, eğitim, istihdam, gidilen ille sosyal uyum ve benzeri sorunlar görülebilmektedir. Bu nedenle deprem illeri yanında göç edilen illerde de tedbirlerin alınması ihtiyacı bulunmaktadır. Depreme bağlı olarak göç alan ve göç veren iller için ayrı planlamalar yapılması önemlidir” dedi.
Ülkemizin yeniden yapılanma sürecinde iş dünyası ile devlet kurumlarımızın uyum içerisinde bulunması gerektiğini belirten Ardıç:
"Olası Marmara depreminde finansal sistemin aksamasına ilişkin önemli bir diğer önerimiz; bu anlamda Merkez Bankası, Türkiye Varlık Fonu ve şirketler ile kamu bankası genel müdürlüklerinin İstanbul Finans Merkezine taşınma kararı tekrar gözden geçirilmelidir. Bu uygulama, deprem beklenen bölgede nüfusu artırmamak adına da oldukça önemlidir. Depremin 2023 yılında büyümeyi yüzde 1,4 oranında negatif yönde etkileyeceği tahmin edilmektedir."
Şubat ayında imalat sanayi firmalarının geleceğe yönelik üretim ve sipariş beklentilerine olumsuz etkilerin yansıdığını ifade eden Ardıç, "Reel kesim ve sektörel güven endekslerinde de Şubat ayında aylık bazda düşüş gerçekleşmiştir. İç ve dış talepteki yavaşlama iktisadi faaliyetleri zayıflatmaktadır. Bu durum cari denge ve ekonomik faaliyetleri olumsuz yönde etki etmektedir. Bu etkiler de makro verilere yansımaya başladı.2023 yılı Şubat ayında dış ticaretimiz bir önceki aya ve yıla göre geriledi. Şubat ayında ihracat bir önceki aya göre 738 milyon dolar, yıla göre ise 1,3 milyon dolar azaldı. İhracatın ithalatı karşılama oranı bir önceki yıla göre 10,9 puan gerileyerek yüzde 60,5 seviyesinde yer aldı" dedi.
"Cari işlemler açığımız oldukça yüksek seviyede seyretmeye devam ediyor." diyen Ardıç, "Cari işlemler dengesinin sürdürülebilir seviyelerde kalıcı hale gelmesi, fiyat istikrarı için büyük önem arz etmektedir." dedi.
Enflasyonun yarattığı belirsizlik, devam ediyor
Başkan Ardıç, enflasyona ilişkin ise şunları söyledi:
"Enflasyonun yarattığı belirsizlik, yatırım ve dayanıklı mal satın alma konusunda çekingen davranılmasına neden oluyor. Enflasyon seviyesindeki artış üreticinin fiyat yapabilme kabiliyetini ciddi anlamda azaltmaya devam diyor. Üretim maliyetleri artarken, işletme sermaye ihtiyacı da her geçen gün daha da artmaya devam ediyor. Lakin bunun karşısında firmaların finansmana ulaşabilme zorlukları da artıyor. Merkez Bankası’nın faiz indirimine gitmesi reel sektörün likiditeye ulaşması açısından önemli bir adımdır. Buna rağmen özel bankaların piyasayı fonlamada çekimser kalması karşımızda önemli bir sorun olarak durmaktadır."
Ardıç, "Yurt içi kredilere erişimde yaşanan zorluğun yanında, sanayicilerimiz yurt dışı teminat mektuplarını temin etmekte de bazı sorunlar yaşıyorlar. Bütüncül olarak baktığımızda, kredi genişlemesine bağlı ekonomik model uygulayan bir ülkeyiz. Krediye ulaşma imkânları genişledikçe büyüme artacaktır. Beklentimiz; kamu bankalarının yanında özel bankaların da piyasayı uygun bir faiz oranı ile fonlamasıdır." dedi.
Başkan Ardıç, yüksek enflasyona vurgu yaparak:
"Yüksek enflasyon ortamında yurtiçi yerleşiklerin gelecek kaygısı ve Türk Lirasına güven sorunu, tasarruflarını dövize endeksli olarak değerlendirmeleri önemli bir risk. Dolarizasyon ekonomide, enflasyon, faiz, yatırım, büyüme ve istikrar politikalarının etkinliğini olumsuz yöne etkilemektedir. Ekonomide güven unsurlarının artmasının dolarizasyon sürecinin azalmasında etkili olacağını düşünüyorum. Öte yandan, Merkez Bankası tarafından döviz kuruna karşı alınan tedbirlerin tek başına yeterli olmadığını düşünüyorum. Merkez Bankası’nın özellikle üretimin devamlılığı açısından reel sektörün öncelikleneceği bir para politikasına ağırlık vermesi beklentimizdir."
"Gençlerimiz ve kadınlarımız başta olmak üzere, toplumun bütün kesimlerini kapsayan bir refah artışı sağlamak demektir"
Ardıç, ikili kur uygulaması hakkında:
"Son günlerde ekonomi medyasında sıkça dile getirilen ikili kur uygulaması eğer hayata geçirilecek ise, üretici ve ihracatçılar gözetilerek devreye alınması gereklidir. Üreten bir ekonomiye dönüşmemiz demek, gençlerimiz ve kadınlarımız başta olmak üzere, toplumun bütün kesimlerini kapsayan bir refah artışı sağlamak demektir. Uzun vadeli, güvenilir, istikrar ve verimlilik odaklı insan merkezli politikalar; Aziz ülkemizi, aziz insanımızı layık olduğu sosyal ve ekonomik kalkınmışlık düzeyine taşıyacaktır.”
ASO Başkanı Seyit Ardıç’ın ardından konuşma yapan Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu da değerlendirmelerde bulunarak; Ankara Sanayi Odası’nın 60’ıncı yılını kutladı.