Güneyden kuzeye, sanatın zirvesine uzanan yol

Eflatun Neimetzade

Kendisini Ankara’ya ilk gelişimden, 1989-90 yıllarından günümüze dek tanıyorum. Abdullah Alper Kurbani, güzel tar çalıyordu ve şimdi de enstrümanını elden bırakmaya niyeti yoktur. Onun özgeçmişine göz atalım.

…Güney Azerbaycan’ın başkenti Tahran’da müzisyen ailesinde erkek bir çocuk dünyaya merhaba dedi. Adını Abdullah koydular. Babası sabah ve akşam minicik oğlu için tar çalıyor, onu sevindiriyordu. Nefesine, hafızasına, minicik yüreğine adeta müziği aşılıyordu. Böylece çocukluk yıllarını hatırlıyor Abdullah Bey… Hala küçük yaşta iken, babası ailesiyle birlikte Kuzey Azerbaycan’a, ezeli ezeli dede-baba topraklarına göçtüler. Bakü’de ilk müzik eğitimine başlıyor küçük Abdullah ve baba sanatını devam ettirmeye karar veriyor.

Azerbaycan’da yedi yıllık müzik okulları mevcuttur, bu okullarda deneyimli usta sanat adamları ders veriyor. Başka bir özelliği de vardır bu okulların, burada ortaokul ders programları niteliğinde dersler de veriliyor. Abdullah yedi yıllık müzik okulunu başarıyla bitiriyor. Sonra, bütün Azerbaycan bestekârlarının da tahsil aldıkları ünlü – Asef Zeynallı Müzik Kolejinin sınavlarını başarıyla kazanıyor ve orada eğitimini devam ettiriyor. Burada tar sanatının tekniğini pekiştiriyor, Azerbaycan Halk Muğamlarını derinliğiyle öğreniyor ve aralıklarla mini konserler bile vermeye zaman buluyor. 1975 yılında yüksel puanla Müzik Kolejini bitiriyor. Artık o güzel tar çalıyor ve makamlarımızın derin sırlarına nüfuz ediyor. Her hangi Devlet Halk ansambllarında Tarzen kadrosunda çalışa bilirdi, ama yok. Hayalinde dünya ünlü şeflerin, bestecilerin ve tar ustalarının eğitim verdiği, Üzeyir Hacıbeyli’ adına Azerbaycan Devlet Konservatuarda eğitimine devam etmeyi amaçlıyor ve bu arzusuna da varır.

                      

                                                                                               Abdullah  Gurbani Konserden sonra…

ARTIK BAKÜ SANAT AKADEMİSİNİN ÖĞRENCİSİYDİ

Aynı yılda zor sınavları başarıyla aşmayı ve ruhunda yücelen yeteneği sayesinde Konservatuar sınavlarından da alnı açık çıkmaya nail oluyor. Abdullah artık sanatın yüce Akademisi sayılan Konservatuarın öğrencisiydi. Mutluydu, çünkü sanatın zirvesine doğru adım-adım ilerliyordu. O yılları şöyle hatırlıyor: “Konservatuarın ana kapısından her defa içeri girdiğimde, Azerbaycan Klasik Müziğinin yaratıcısı, Doğu’da ilk operanın yaratıcısı, büyük Üzeyir Hacıbeyli’nin de bu kapıdan girdiğini düşünüyor, gurur ve kıvanç hisleri yaşıyordum, gözlerim daima sulanırdı. Birinci yılı her gün aynı his ve duygularla bu muhteşem sanat Akademisinin sınıf odalarında olağanüstü Hocalardan ders alıyordum. Elbette, ilk önce dünya ünlü tar sanatı ustası, Devlet Sanatçısı, Prof. Ramiz Guliyuev gibi sanat ustasından tarın derin ifacılık yöntemini, çalma yeteneği sayesinde el parmaklarımın hızı yükselmeye başladı. “Daha öncelerinden farklı bir ekole sahiplenmiş oldum”, diyor. Kıymetli usta Hocası - Kamil Ahmedov ise Abdullaha mugam sanatının nazari-tekniği inceliklerini öğretiyordu; bu genç yetenek insanını uluslararası alanda icra etme, solist sanatçı olarak çalma yeteneğinin pekişmesine yardım ettiler.

Ama bir usta sanat insanı da vardı ki Abdullah’ın Orkestra Şefi olarak pekişmesinde müstesna rolü olmuştur. Bu sanat fedaisi –ünlü besteci, Devlet Sanatçısı, Prof. Süleyman Aleskerov’dan başkası değildi. Kendisiyle ilgili hoş bir anıyı hatırladım…

SÜLEYMAN ALESKEROV GÜZEL BESTEKÂR, FEVKALADE İNSANDI…

…Yıl 1990. Bir gün Süleyman Bey beni aradı: “Eflatun Bey, çok önemli bir konu vardır, dedi. Provalardan sonra lütfen buluşalım, size güzel haberim vardır”, dedi. Operadaki provalarından sonra kendisini aradım, arabama aldım ve Hazar Denizinin kıyısında Çay masasında oturduk: “Sen ilk profesyonel opera rejisörümüzsün. Yemen Devlet Tiyatrosunun kurucusu oldun ve Tiyatroyu Ü. Hacıbeyli’nin “Meşedi İbad’ opereti ile açtın. Dünya basını bunu yazdı… Şimdi ise yazmış olduğum “Zengin Babanın Fakir Oğlu” operetim Türkiye’de sergilenecektir. Bu temsilin illa sizin sergilemenizi arzu ediyorum. Çok dolu olduğunuzu biliyorum, istediğiniz zamanı bildirin, ben Türkiye Kültür Bakanlığına bildirmeliyim” dedi. Bakü Operet Tiyatrosu’nun Müdürüyken, Süleyman bey bana büyük roller teklif etmiş, beni daima savunmuştur. Teşekkür ettim kendisine.

Ertesi günü çalışma programlarımı ayarladım, kendisine bildirdim. Türkiye Kültür Bakanlığından resmi davetiye geldi ve ben Aralığın 11’de Ankara’ya geldim. Librettonun çevirisini bitirdik ve Ocağın 10’da provalara başladım. 1992 yılı Martın 1’i ve 2’sinde Ankara Operasında müzikalin ilk prömiyeri gerçekleşmiş oldu. Ankara’da temsili coşkuyla izleyen Süleyman muallimin yüzündeki sevinci görmeğe değerdi…

Abdullag Gurbani, Konservatuvarda Prof. Süleyman Aleskerov’dan da şeflik dersleri almıştır, usta Hocasının şeflik tekniğini böylece öğrenmiş oldu. Süleyman Aleskerov, Güneyden gelmiş bu yetenekli Türkün pekişmesi için elinden gelen tüm imkânlarını seferber etti, evladı gibi sevdi kendisini… Fevkalade disiplinli, titiz, mesleğinde iyi bir uzman olarak yetişmiş Abdulah, 1980 yılında Müzik Akademisinden şeflik, tar üzerine icracı solist ve hocalık Bölümünden yüksek puanlarla mezun olmuş, yetişkin profesyoneldir.

Bu zaman zarfında Abdullah Gurbani, Azerbaycan Radyo ve Televizyon Komitesinde, Halk Çalgı Aletleri Orkestrasında I. Tar Sanatçısı görevinde bulundu. O yıllarda bu Akademik Orkestrası’nın Genel Müzik Direktörü – Azerbaycan Devlet Sanatçısı, ünlü besteci Sait Rüstemov idi. Bu muhteşem Orkestrada epey zaman çalıştı, Tarzen gibi tanınmaya başladı.

                                

                                                 Kendisine çok kıymetli hatıra olarak özel hazırlanmış mini halı hediye edildi…

SANATIN ZİRVELERİNE DOĞRU İLERLİYORDU

O yıllarda Azerbaycan’da müzik ve sanat alanında yükseliş ve profesyonelleşme hızla ilerliyordu. Ve genç, yetenekli tarzen –Abdullah Gurbani de kendini yeni Orkestraların yaratılışında ön sıralarda görmeyi arzu ediyordu. Tam o yıllarda tanınmış şan sanatçısı, güzel, zarif sesiyle halkımızın beğenisini kazanmış, Devlet Sanatçısı, İslam Rzayev onu yanına aldı ve birlikte yeni “Enstrumental Ansambl”ını kurmaya başlar. Uzun yıllar bu Ansamblı’nın başında bulunur, ülkemizin tüm İl ve şehirlerinde turnelerde Konserlerde bulunur. Bu yıllarda tar sanatçısı olarak pekişiyor, aralıklarla kendi bestelerini de yazıyor; Azerbaycan’ın pek çok şan ustalarına eşlik ediyor, Orkestra ile Konserler veriyor. Aralıklarla kaset, plak hazırlıyor ve kendi şarkılarını, bestelerini yaratıyor. Örneğin, 1985 yılında “Tarın Nevası” adlı kasetini hazırlıyor. Dinleyicileri, özellikle genç kuşak bu eseri severek dinliyorlar ve seviyorlar. Bir zamanlar İran’da, Radyo ve Televizyonuna bestelemiş olduğu “Bahar ve Şenlik Reksi” adlı eser – “En iyi Azerbaycan Enstrumental Eseri” olarak seçilmiş oluyor. Onun yetenekli, başarılı tarzen, iyi uzman olarak yetişmesinde Azerbaycan’daki Hocalarının büyük emeği olduğunu söylememiz lazım.

Bu sanat adamının sonraki parlak yaşam dönemi Ankara’da devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı, Sayın Namık Kemal Zeybek’in teşebbüsüyle, Ankara’da Devlet Türk Halk Müziği Orkestrası ve Korosu kuruluyor. Saz Sanatçısı ve Şef Yardımcılığı görevlerine Abdulla Gurbani getirilir. Bu yeni yaratılmış sanat kurumunun profesyonel gelişiminde Gurbani’nin müstesna hizmetleri vardır. Yaşamının en kıymetli ve verimli dönemini bu sanat ekibinin profesyonel yükselişine adamış sanat adamıdır. Aralıksız olarak yeni programlar hazırlıyor, genç bestecilerin eserlerini repertuvara ekliyor, sanatçıların pekişmesine çalışıyor. Bu Orkestranın başka kurumlardan farklı bir özelliği vardır; yeni kurulan Orkestrada tüm Türk devlet ve Toplulukların kendine özel milli enstrümanları ve uzmanları yer alıyor. Azerbaycan, Kazak, Kırgız, Türkmen, Özbek Türklerinin milli aletleri - tar, kemençe, dutar (iki telli tar), zurna, tütek, saz ve daha nice farklı halk çalgı aletleri orkestrayı renklendiriyor. Şef Abdullah Gurbani tüm bu enstrümanların renklerini, orkestradaki yerini ve özelliklerini biliyordu, severek bu uzmanlarla güzel çalışma ortamını yarata bilmiştir. Ben defalarca bu orkestranın konserlerini dinlemişimdir ve her defasında büyük zevk ve lezzet alıyordum. Tüm Türk kavimlerinin tarihin ötelerinden gelen abu-havası, leziz sesi, benzersiz ifası insanı tarihin sırlı, büyüleyici, neşeli geçmişine götürüyor, dede-babalarımızın örf-adetlerini bir daha hatırlatır, geçmişimize, adet-ananelerimize alıp götürüyor bizleri. Ve her defasında eski Kültür Bakanı, kadim dostum, Sayın Namık Kemal Zeybek’e içtenlikle teşekkürlerimi, sevgilerimi iletiyorum. Çünkü bu orkestranın yaratılışı onun ismi ile bağlıdır.

TÜRK DÜNYASINDA TANINAN ORKESTRANIN BAŞ ŞEFİYDİ

2015 yılından Aralığın 25-dek bu fevkalade önemli Orkestranın Genel Müzik Yönetmeni, Baş Şefi - Abdullah Gurbani olmuştur. Bir gün telefonum çaldı. Açtım, Abdullah Gurbani idi ve beni Konserine davet ediyordu. Severek gittim. O gün veda günüymüş, Abdullah Gurbani Emekliye ayrılıyor ve veda Konserini yüksek ruh ve profesyonelliğiyle yönetti. Sahnede Plaketler, Ödüller, daha neler-neler yoktu… Sahne çiçeklerle dolup taştı… Sanatçılar, çeşitli Kurumların temsilcileri, Kültür Bakanı Müsteşarı, Müsteşar Yardımcıları konuştular-konuştular.

Orkestra çalıyordu ve Abdullah Gurbani Şefliğinde şarkılar, ezgiler, Türk havası, müziği salonda eks-seda yaratıyordu. Evet, o yasalar gereği Emekliye ayrılıyordu, Müsteşar Yardımcısının da ifade ettiği gibi Hocamız görevine devam edecektir, çünkü hepimizin ona ihtiyacı vardır, dedi…

Müziğin sedasını dinlerken Şey Abdullah Gurbani’nin çınar gibi duruşu, eğilmez görkemi hala nice Konserlerin vereceğinin mutluluğunu salona yayıyordu... O, Kazakistan Cumhuriyeti Kültür ve Spor Bakanlığı tarafından 2016 yılında “Türk Dünyası Kültür Hizmet Ödülü ”ne layık görülmüştür.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.