Günümüzde kadına bakış açısı

Süreyya Terzioğlu

Geçen haftaki yazımızda eski kültürlerde kadının yeri ve öneminden bahsederken özetle; bütün farklı kültürlere inat Türk kültüründe kadına verilen değer yine göğüs kabartan cinstendir diye bağlamış ve görüldüğü üzere eski Türklerde KADIN baş tacıdır. Kadın yürek doldurandır. Kadın anadır, hayat yoldaşıdır, aşktır, kardeştir, evlattır kadın candır, kadın HAYATTIR, diye noktalamıştık.

Peki, bugün ne değişti de, Türklerin kadına bakış açısı değişti. Kadını baş tacı yapan atalarımzın aksine kadını aşağılayan, küçük düşüren, okutmayan, evde hapseden, şiddet uygulayan hatta hayatını pervasızca elinden alan bir hal aldı.

Aslında sorunun cevabı bana ulaşan danışanlarımın anlattıklarında. Hemen hepsinde aynı sorunlarla karşılaşıyorum. Karşılıklı saygı eksikliği, empati yoksunluğu, ekonomik sıkıntı, eğitimsizlik ve olumsuz örneklemeler. Bir de bunlara kadını korumak adına oluşturulmuş ancak kadını korumak dışında kadına farkında olmadan her türlü zararı veren sivil toplum örgütlerinin yaptıkları ile erkekleri kışkırtmaları, TV'de değişik sosyal medya mecralarındaki birbirinden berbat örnek teşkil eden paylaşımların yanına bir de yanlış politikaları eklersek kadına şiddetin neden artık var olduğunun ve giderek arttığının cevabını kısaca özetlemiş olabileceğimiz kanaatindeyim.

Kimsenin derdi gerçekten kadını korumak filan değil kanımca. Yoksa bugün her gün bir annenin ölümüne ve arkasında bıraktığı yavrularına hala üzülüyor ama vah tüh dedikten üç dakika sonra unutmuş olmazdık.

Asıl sıkıntının kaynağı nedir sorusuna gelirsek; 12 yıldır yaptığım araştırmalarım ışığında dile getirmeye çalışayım… Kimi zaman evindeki mutsuzluktan, sevgisizlikten kurtulmak, kimi zaman, daha önce kimse tarafından kendisine söylenmemiş iki güzel cümleyi söyleyen kişiye hissettiği minnetle karışık aşk sanılan duygunun varlığından ve o adama bel bağlamaktan, kimi zaman ayakları üzerinde duran, tam bir birey olmadan, bir erkeğin cebine, mevkisine, vicdanına, menfaatine teslim etmiş olmasıyla yapılan yanlış evlilikler ya da beraberliklerin sonucudur... Eee tabi bunlar tek başına sebep mi hayır sadece ETKEN ! Karşı tarafta hayatının içinde yer alan erkeğin eğitimi, vicdanı, yetiştirilme tarzı ile cahil toplumun ve ille de son 25 yıldır erkeğe verilen HADSİZ tavizin sonucudur aynı zamanda…Çok duyar olduk “ne yapmış ki kadın *ldürmüş kocası?" Ya da “vardır canım bir sebebi" gibi vicdansızca, pervasızca o cahil ağızlardan dökülen cümleleri. Hiç bir kadının, hiç bir insanın hayatı ucuz değildir. Hiç bir canlının yaşam hakkını almak başkasının inisiyatifinde ya da haddinde olamaz. TV'lerdeki birbirinden rezil diziler hala devam ederken, hala şiddet uygulayana gerçek hak edilen cezalar verilmezken (YARGI BAĞIMSIZLIĞI KORUNMALI) kadının kendisine yetecek eğitimi, ekonomik gücü ve korunma hakkı kendisine verilmeden kadının yeri ve öneminden bahsetmek mümkün olamaz… Atalarının kadına verdiği özeni ve değeri göremeyen ya da göstermek istemeyenlere, seçtiği şiddet kokan aciz yaşam tarzını bir de kadına kötü davranma cüretini inandığı dinmiş gibi lanse ederek yaygınlaştırmak ve meşru kılmak çabaları da başka bir korkunç sebep sonuç ilişkisidir.

Bunların dışında şiddet gören hakime hanım, emniyet müdürü ya da profesör hanım yok mu? Elbette var… Tek başına ekonomik özgürlük de yeterli değil demek ki! Daha vahim bir konuya değinmek istiyorum. Öldürülme oranlarına bakıldığında öldürülen erkeklerin sayısı kadınlara oranla çok yüksek olsa da kadınların birinci derece yakınları tarafından ; hayat arkadaşı, sevgilisi, ağabeyi, babası gibi en yakını tarafından öldürülmeleri acı gerçeği ile dikkat çekmektedir. Demek ki yaşanan ilişkilerde bunun adı ister evlilik ister sevgili olsun ilişkinin içinde yanlış giden durumun çözümünün kan dökmekten geçtiği inancını ve cehaletini ortadan kaldırmaktan ve bu toplumsal vakanın ciddi yaptırımlarla da önüne geçilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. İlk ve önemli alınması gereken yollardan biri okul öncesi eğitimden başlayarak, her eğitim öğretim yılında insan ve doğa sevgisi, insan hakları gibi konuların çocuklarımıza öğretmekten geçtiğini, eşinin ya da sevgilisinin onun bir eşyası olmadığını ve eşyası gibi davranamayacağı gerçeğinin çocukken öğretilmesi zorunluluğudur.

Bir okulun koridorunda bir veli, bir kadın öğretmene yumruk atabilme cüretini, bir ilköğretim okulunda kız çocukların at, erkek çocukları binici rolü ile, başka bir ilk öğretimde Dil*n Pol*t rolü ve onu yakalayan polisler rolü hele de 23 Nisan gibi çocuklarımıza bayram olarak hediye edilen önem arz eden bir günde çocuklarımıza, kadınımıza, kız çocuklarımıza bu travmayı yaşatabilme hadsizliğini ve cehaletini gösterebiliyorsa kim suçludur? Burada sadece çocuğundan ve öğrencisinden sorumlu olan, eğitim veren anne babası, öğretmeni mi yoksa okul müdürü mü suçludur? Yoksa asıl büyük suçlu bu sisteme izin veren Milli Eğitim Müdürü ve Milli Eğitim Bakanlığı ve bu gibi durumların normalleşmesinde başı seçen RTÜK ve rezil yayınlara müsaade eden Aile Bakanlığı ya da yargı sistemi ve yargıyı özgür bırakmayan bizi yöneten daha doğrusu yönetemeyen kuvvetler birliği midir? Yoksa hepsi mi? Nereye veriliyoruz. Nereye götürülüyoruz?

Evliliğe ve çocuk yapmaya ehliyet getirilmesi projemin neden gerekli olduğunu yine yine yine gösterir bir köşe yazısı oldu sanırım. Yarın tekrar görüşmek dileğiyle şiddetsiz, kavgasız, huzur ve sevgi dolu bir gün diliyorum.

Sevgiyle kalın okurlarım.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.