Haham camiye girmiş

Sefer Aşır Eraslan

Kar esareti sebebiyle sıkıntılı günler yaşadı bazı şehirler. Bunların başında da İstanbul geldi. Bir devlet büyülüğündeki bu şehrin belediye başkanlığını almak için kendisini paralayanların akibeti belli oldu. Burayı neden bırakmak istemediklerini biliyorduk. Şimdi malumun ilanı oldu. Seçilen başkan önce “gitmedim” diyor, yalakaları, ihale bekleyenleri “hayır oraya gitmedi” diye zılgıt attılar. Neticede herkes yalancı çıktı. Ne “doğrucu davutsun” be MOBESSE! Sizde yalan yok. İşte şişirilme balonun hali. Kendisi Boğaz’da, yardımcısı İsviçre’de… Ballı lokma tatlısı …Hadi hayırlısı demiyorum hatırsız bir iş…

Ne konuştukları önemli. Geyik muhabbeti yapmadılar. İngiliz büyükelçisi aynı zamanda bir din eğitimi almış papazdır. Din babından da konuşmadılar ya neyi konuştular. Elbette tahmin ediyoruz. Bunların desteği ile kazanılacak bir iktidar zül’dür aşağılıktır. Yiğitseniz çıkıp sandıkta yeniniz. Bunca emperyal gücün hücumuna rağmen hala iktidarın gerisinde olmaları da halkın çok iyi tanımasındandır. “Biz kendimizi iyi tanıtamamışız” deseniz de halk sizi çok iyi tanıyor.

İşte bu kardan esaretin olduğu gece bir haham da karda mahsur kalır. Açık olan bir camiye sığınır. Onların ibadethaneleri o saatte açık olmaz. Üstelik kendileri gibi inanmayanı da içeri almazlar. “Haham mutlu. Kimse rahatsız olmadı. Dua ediyorlardı ben de dua ettim. Çok sakin sessiz ve huzur vericiydi” diyor. Demek kendi memleketinde Kudüs’te böyle şeyler yok.

Peru’nun Nobel ödüllü şairi Naruda, Hindistan’a büyükelçi tayin edilmiş. Göreve yeni başladığı sıralarda Himalaya’ların eteğindeki bir Budist tapınağına ziyarete gitmiş. Muson yağmurlarının yağdığı bir zaman. Görmüş ki halk yağmurdan sırılsıklam olmuş. Ancak Budist din adamları tapınağın içerisinde zamanı bekliyorlar. Dışarıdaki yağmurdan da ıslanan insanlardan da rahatsız olmuyorlar. Kapıları açıp içeriye almıyorlar. Kendileri ıslanmasa da dışarısı felaket. Yağmur geçince yakıcı bir sıcakta ıslananlar kuruyor. Yine Budist din adamlarının umurunda değil.

Neruda bir müddet sonra bir camiyi de ziyaret ediyor. Gidip bir kenara oturup dinleniyor. Hiç kimse “sen kimsin neden geldin” demiyor. Bir müddet sonra caminin imamı geliyor. “Hoş geldin” diyor. Dinlenebilirsiniz” diyor. Başka hiçbir şey sormuyor. Bunları Hindistan’dan Paris’e tayin edildikten sonra yazdığı hatıralarında yazıyor. “Müslümanların ibadethanesi ne kadar huzur vericiyse diğerlerinkisi o kadar umursamazdı” diyor. Cami her zaman açık, isteyen girip dinlenebiliyor.

Her iki gayr-i müslim de camide huzur buluyor. Camideki rahatlığı anlatıyor. Peki içimizdeki cami karşıtları ile karşıt olmasa da sıcak bakmayanların anlayışı nedendir? Cami görevlilerinin görevleri dışında alakadar oldukları, kendileri olağan tabii temsilci gibi görerek yaptıkları mıdır? Camiye nefret yok oradaki görevliye tavır var. Onun için camiler dolu değil.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.