Merhaba sevgili Anadolu Gazetesi okuyucuları birçok yazımda her konuya yer verdim bildiğim kadarıyla gözlemlediğim kadarıyla hepsinden bahsettim anlattım ve yazdım.
Değişir diye umut ettiğimiz hiçbir şey değişmedi hala aynı evet seçime doğru gidiyoruz seçime doğru yaklaştıkça her yerden ses gelmeye başladı. Altılı masa, ikinci tur görüşmelere 'aday tartışmalarının' gölgesinde başladı.
Kim aday olacak ve gösterilecek şimdilik belli değil. Bu konuda onların bile kendi aralarında anlaştıkları pek söylenemez. Benim için aday olan kişinin adaleti kılıçtan keskin olmalı, bütün kötülüklerin ve kötülüğü yapanların adalet ile yargılandıkları bir düzen olmalı kimse aç kalmamalı. Hiçbir çocuk taciz edilmemeli ve hiçbir çocuk öldürülmemeli, hiçbir kadına şiddet uygulanmamalı ve hiçbir kadın öldürülmemeli, hiçbir çocuk ve hiç kimse aç yatmamalı kimse çöpten ekmek toplamamalı öyle bir adalet gelsin ki güneş doğsun ülkemin üstüne öyle bir adalet gelsin ki Hazreti Ömer'i örnek alsın kendine.
Boş vaatler boş ümitler bu kadar milleti oyaladıkları yetmedi mi geçim sıkıntısı çeken o kadar çok insan var ki ülkenin sorunları konuşulsun bir çözüm bulsun iş bekleyene iş aş bekleyene aş kapıları açılsın hiçbir evde boş tencere kalmasın isterim. Hemen hemen her yazımda Hz. Ömer'den bahsettim onun adaletinden bu yazımda yine kendisinden bahsetmek istiyorum devleti ailenin başında olacaksa bir insan Hz. Ömer'i örnek almalı kendine derim.
Hz. Ömer'in (ra), üzerinde titizlikle durduğu en önemli konu adâlet meselesiydi. O, mevki, rütbe, soyluluk hiçbir ayırım gözetmeden hakların sahiplerine verilmesi için çok şiddetli davranmıştır. Bu konuda onun yanında bir köle ile efendisi arasında bir fark yoktur. O, her tarafta adâletin eksiksiz yerine getirilmesi, muhtaç ve yoksul kimselerin gözetilmesi için ülkenin en ücra köşelerindeki durumlardan zamanında haberdar olmak için imkân oluşturmaya çalışırdı.
Bir gün Hz. Ali (ra) Hz. Ömer'i(ra) ziyarete gitmiş; onu, elbisesinin eteklerini beline sıkıştırmış halde koşar bir vaziyette bulunca sormuş:
-Hz. Ali (ra): " Ya Emirü'l Mü’minin - nereye gidiyorsun?"
-Hz. Ömer (ra): "Ya Ali! Gel de kovalamaya katıl. Devlete ait bir deve kaçtı. Bu malda kaç kişinin hakkı olduğunu biliyorsun"
-Hz.Ali(ra): “Neden deveyi yakalamak için bir köleyi görevlendirmiyorsun Ey Ömer? (ra)
-Hz. Ömer (ra): "Benden daha iyi köle kimmiş?"
-Hz. Ali(ra): "İnan ki, senden sonra bu milleti idare edecek olanlara ağır bir yük bırakıyorsun! Herkes senin yaptığını yapamaz!"
Hz. Ömer (ra) bunun üzerine şöyle konuştu:
-"Muhammed Aleyhisselam’ı(sav) hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, Fırat kenarında bir kurt bir koyunu kapsa korkarım ki kıyamet gününde onun bile hesabı Ömer'den sorulur!"
Adil bir yönetim ancak insanların günlük yaşamlarından ayrılmadan ve arasındaki bağı koparmadan kurulabilirdi. Hz. Ömer'e (ra) “Adil” sıfatını kazandıran, adaleti gözeterek İslam'ı yeryüzüne hâkim kılmaya kendisini adamış olmasıdır.
Devlete ait bir devenin peşinden kim koşar şimdi hiç kimse kaç kişinin hakkı var diyor değil mi sevgili okurlar peki şimdi bizim hiç mi hakkımız yok diye soruyorum? Ben şimdi sabrı bize düştü rahatlık ise onlara kıtlık bize düştü bolluk ise onlara
Hz. Ömer(ra) halifelik yıllarında insanların, dertlerini uzakta olmaları sebebiyle kendisine ulaştıramadıklarından endişe ederdi. Bu yüzden sık sık Medine’den uzak bölgelere seyahat ederek orada yaşayan insanların durumunu yakından incelerdi.
Evet sevgili Anadolu Gazetesi okuyucuları şimdi bırakın yakından incelemeyi kimse kimsenin umurunda değil.
Vatanını milletini insanını umursayan onların sorunlarını kendi sorunları gibi gören kim hayırlısı ise Mevlam onu nasip eylesin bu devletin başına
Saygılarımla...