39 maddelik yargı paketiyle, haber verme sınırlarını aşamayan düşünceyi açıklama suçları artık suç sayılmayacakmış. Amaç halkımızın yargıya olan güvenini artırıp “Yapanın yanına kar kalıyor” algısını ortadan kaldırmakmış. Dileğimiz de bu yöndedir. Peki, bu yargısal özgürlükler- demokrasi- insan hak ve özgürlükleri geçmişte yok muydu da sanki bu gün yeniden keşfi yapılıyormuş gibi müjdeleyip yapacağız diye yaygarası koparılıyor. Dün var olan özgürlüklerimiz bugüne nazaran daha da çok uygulanır durumdaydı. Kim ihlal etti bunları? Var olan yargıyı kuşa çevirip yok sayacaksın “Bu Anayasayı tanımıyorum” diyeceksin, sonra da kalkıp Amerika’yı yeniden keşfetmiş gibi “Bak yargı reformu yapıyoruz. Özgürlükleri topluma getireceğiz” diye müjdeler vereceksin.
Ağızlar böyle demeçler verirken yaptığınız atamalar bunu doğrulamıyor. Her ne kadar Sayın Bakan yargının “İdeolojisi olmaz tek ideolojisi vardır o da adalettir” diyorsa da yargıda yapılan atama ve uygulamalar bunu göstermiyor. Alınan kararlar siyasi bir ideolojinin tamamlayıcısı gibi. Yargı mensuplarına yapılan baskı sonucu alınan kararlar sadece hukuka-yasalara dayalı olmalıdır. Siyasetin gölgesinde alınacak kararlar o siyaseti de hukuku da toplumu da yaralar. Günün uygulanan siyasetine paralel düşüncede ki ORC Araştırma şirketinin yaptığı toplumsal araştırma da bile “Adalet” kavramının dip noktalarda seyrettiği gözlemleniyor.
Hadi yargı reformu yapalım dedik. Olsun isteriz, hiç yoktan iyidir deriz mutlu oluruz. Yargıya uymadı diye adli suç işledi diye, millete ihanet eden, çocuk tecavüzcülerini, kadın katillerini ne diye af etme yoluna gidiyor ve af kanunu çıkararak bu yola giriyorsunuz? Bu af yoluyla suçluya cesaretlendirmek suça teşvik oluşturmuyor mu? Hem yargıda ilerleme kaydedecek adımlar atacağız suç işleyenleri hapsedeceğiz hem de suç işleyenleri af yoluna gideceğiz. Olacak şey mi? Nasıl olsa gelecek iktidarlar yine af çıkarırlar beklentisi yaratmaz mı? Bütün suçlarda olduğu gibi imar affı da böyle değil mi? Geçmişte toplumsal tepkiye dönüşen ve “Rahşan affı” diye adlandırılarak büyük tepkilere yol açan aftan kendinize de pay çıkarmadınız mı?
2020 yılına kalan umutlar-özlemler ve beklentilerin iyi dileklerimizle birlikte Adaletin önünde ki kara bulutların kalktığı bir süreç olmasını diliyoruz. Artık “Ya bendensin ya da değilsin” gibi koyu partizanlığın ve iktidar yandaşlığı yapanların, yaranma çabasında olan aymazlıkların düşünce ve dil yobazlarının devletin saygınlığını ve güvenirliğini iyice tartışılır duruma getirdiklerinin farkına varıldığının görülmesini istiyoruz. Sadece dört yılda bir seçim yapmakla her salı günü partilerin cuma hutbesi gibi hutbe vermeleriyle ülkeye demokrasi gelmiyor. Bu ancak hukukun üstünlüğünü, erkler ayrılığını, insan hak ve özgürlüklerinin sözde değil özde hayatta uygulanmasıyla olur. Ülkemizde yaşam tek adamlık sistemiyle adeta denetimsiz ve partizanca davranışların sergilendiği bir süreç oluşturmuştur.
Hukukun yetersiz ve güçsüz bir tavır içerisinde olması ve yargının tartışılır duruma düşmesiyle artış kaydeden kadın hakları ve İnsan hakları yargısal ve toplumsal yaşamın çıkmazları haline dönüşmüştür. Haksız yargılamaların ortaya koyduğu adalet ve yargısal tablo iç acıtıcı olmaktadır. Hukukun genel ilkelerine adalet ve yasalara aykırı düşen kararların alınmasında iktidarın ve tek adam yönetiminin baskısı görülmektedir. Alınan kararlar “İsteseniz de istemeseniz de yaparım” zihniyeti yargıya olan inanç ve güveni sarsan ve toplumsal yaşamı olumsuz etkileyen bir tutum oluşturmaktadır.
Hemen hemen her ilde kocaman adalet sarayları yaptık adalet var olsun yaşasın diye. Ama gel gör ki o kocaman sarayların içerisinde adalet kadük olmuş durumda. Kâğıt üzerinde kara kaplı kitaplarda yazılı olarak kalan adalet yine kâğıt üzerinde ve kitaplarda kalmış durumda. Hesabı adalette sunulamayan yanlışları yeryüzünün en yüce mahkemesine mi havale edeceğiz? Yargıyı bağımsızlaştıramadığınız ve baskı altından çıkaramadığınız sürece istediğiniz kadar yargı reformu yapın yine de hukuk devletiyiz diyemezsiniz.
Bu kadar olumsuzlukların ve yalan beyanların ifade edildiği bir ülkede yine de umutla adalet ve hukukun galip geleceği, barış ve özgürlüklerin yaşama geçirileceği günleri umutla bekleyeceğiz. 2020 özgürlüklerin hak-hukuk-adaletin yaşanacağı bir yıl olsun istiyoruz. Hukuku çiğneyene hukuku yücelterek cevap verecekmiş Sayın Bakan. Dileğimiz söylenenlerin sözde kalmaması özde yaşanmasıdır. Hep söyler dururuz ama yine de kağıt üstünde kalır. Hani haber verme sınırlarını aşmayan ya da eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz deniyor ya. Peki, o zaman düşüncesini ifade eden ve suçlanıp cezaevine konan yüzlerce gazetecinin olduğu duruma ne diyeceğiz? Onun için sözde değil özde diyoruz.
Bakın Avrupa konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatoviç hazırladığı raporunda neler söylüyor “Türkiye de insan hakları savunucularının ve STK karşıtı yaratılan düşmanca bir atmosferden ciddi bir endişe duymaktadır” dileğimiz söylenenlerin kulak arkası edilmeyip hak-hukuk ve adaletin var olmasıdır.