Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya yönetimini kendi ülkesinde resmen silkeledi.
Erdoğan’ın, Şansölye Olaf Shoulz ile görüşmesi öncesindeki ortak basın açıklamalarını izlemiş olmalısınız.
Haklılığın verdiği güçle, rahat ve kendinden emin konuşan, ne istediğini bilen, haklı tezlerini çekinmeden, ıkınıp-sıkınmadan dile getiren bir ‘Lider’ portresi çizdi, Türk Cumhurbaşkanı.
Karşısındaki Alman Şansölyesi ise, haksızlığın verdiği mahcubiyetle ezik-büzük bir halde, tabir caizse sıfır moralle konuşmaya gayret etti.
Shoulz’un dönüp dolaşıp, bozuk plak gibi tekrarladığı laf; “İsrail’in kendini savunma hakkı…” lagalugası oldu. Vah Almanya vah!... Sen bu hallere düşecek ülke miydin?
Nedir İsrail adlı terör örgütünün kendini savunma hakkı? Daracık bir alana sıkıştırılmış 2.3 milyon sivilin üzerine, dünyanın en güçlü bombalarını yağmur gibi yağdırıp, çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere, 12 bini aşkın sivili tüm dünyanın gözü önünde hunharca katletmek mi? Bu mudur savunma hakkı? Anasıdan yeni doğmuş bebekleri, koskoca binayı birkaç saniye içinde yerle bir eden güçteki bombalarla havaya uçurmak, ‘savunma hakkı’ mıdır? Canlı yayında, 40 küsur gündür yürütülen bir soykırım, hangi vicdanla ‘kendini savunma hakkı’ olarak tanımlanabilir? Hastaneleri, ibadethaneleri, Birleşmiş Milletler’e ait okullara sığınmış sivilleri, hasta ve yaralı taşıyan cankurtaranları bombalayıp, her gün 300-500 masum sivili katletmek, savunma hakkı mıdır? Almanya ve öteki Batının vicdanı bu kadar mı körleşti?
Başkan Erdoğan, son derece nazik bir tonla, fakat diplomatik açıdan fevkalade ağır olan kelimelerle, Almanya’nın ‘Holokost’ utancını, Şansölye Shoulz’un suratına tokat gibi patlattı.
Ve dedi ki, ‘kudretli lider’; “Bizim Türkiye olarak İsrail’e bir borcumuz yok. O yüzden rahat konuşuyorum.”
Neymiş? İkinci Dünya Savaşı sırasında gaz odalarında ve fabrika fırınlarında yakarak katlettikleri Yahudilerin (aslında Musevîlerin demek lazım, bu mevzu başka bir yazının konusu olabilir) diyetini ödemeye çalışan ve tarihlerinden kaynaklanan bu ‘millî utançla’ mahcubiyetten kıvranan bir ‘liderciğe’ karşı, haklılığın dik duruşu işte böyle olur.
Koskoca Almanya Şansölyesi… Yazıklar olsun senin gibi ‘lidercik’lere!.. Yazıklar olsun, burnuna İsrail adlı terör örgütü tarafından halka takılarak meydanlarda tef çalınıp oynatılan, güya güçlü devletlere!...
Vicdan denilen melekeyi ne zamandan beri rafa kaldırdınız? Sayın Şansölye, ettiğiniz lafların hiçbir kıymeti olmadığını bildiğinizden olsa gerek, abus bir suratla konuşuyorsunuz ve konuşurken mide krampları yaşar gibi kıvranıyorsunuz.
Bu mudur, bir zamanlar gücüne ve kudretine hayran olduğumuz Almanya ve onun anlı şanlı Şansölyesi?
Dönüp dolaşıp lafı Hamas’a getirip, meseleyi bir ‘terör örgütü’ yalanına bağlamaya çalışıyor, Olaf Shoulz isimli zavallı Şansölye...
Peki, Gazze’nin savunma gücü olan Hamas’ın, son derece makul olan ‘ülkesini savunma hakkının’ önemi yok mu? Uzun yıllardan beri işgal altında olan mazlum bir milletin, zalime karşı kendisini savunmak üzere teşkil ettiği ‘Kuvva-i Milliye’, ne zamandan beri ‘terörist organizasyon’ oldu?
Bir de gazeteci kılıklı ajan provokatör çıktı sahneye… Erdoğan’a, İsrail’i faşist olarak suçlamasını neye dayandırdığını sorup, yüzlerce İsraillinin Hamas tarafından öldürüldüğünden dem vurarak, Almanya’nın Eurofighter adlı savaş uçağını Türkiye’ye satıp satmayacağı gibi, konuya kel alaka, güya bir ‘gazeteci sorusuyla’ bağladı, Erdoğan’ı sıkıştırma amaçlı lagalugalarını.
Haklılığın gücüyle kendinden emin ve sinirlerine son derece hâkim bir tonda konuşan Türk Cumhurbaşkanı, o gazeteci kılıklı ajan provokatöre tam bir kapak yaptı.
Erdoğan, bu insanlıktan nasipsiz ajan provokatöre, yüzlerce İsrailliden bahsederken, sayıları 10’lu binlerle ifade edilen çocuk ve kadın ağırlıklı masum sivillerin katledildiğini hatırlattı.
Başkan Erdoğan, Eurofighter adlı savaş uçağının Türkiye’ye satılması konusunda da, Türkiye’nin tek seçeneğinin bu olmadığını, savaş uçağı ihtiyacını başka kaynaklardan da karşılayabileceğini, o gazeteci kılıklı provokatöre tok bir ses tonuyla söyledi.
Erdoğan, muhtemelen İsrail adlı terör örgütünün neden faşist olduğunu da net bir dille anlatmayı çok istedi. Buna rağmen, müzakereler öncesinde ipleri daha fazla germek istemediğinden olsa gerek, o mevzuya girmemeyi seçti.
Erdoğan-Shoulz ortak basın açıklamasında, insanlığın vicdanını temsil eden bir ‘dünya lideri’ ile vicdanını kaybetmiş zavallı bir ‘lidercik’ arasında var olan vadiler genişliğindeki farkı da görme fırsatı bulmuş olduk.
Kim ne derse desin, Türkiye ve onun Lideri, haklılığın verdiği bir güçle, vicdanı çürümüş Batıyı silkeliyor. Bu haklı ve samimi gayretlerin, er ya da geç sonuca ulaşacağından kimse kuşku duymasın.
Gazze’deki soykırıma verilen mazlum kurbanların acısını yüreğimizde taşıyarak, yaşanan acıların, Müslüman ve Türk Dünyası için bir uyanış vesilesi olacağını da söylemiş olalım.
Allah’tan başka galip yoktur.