Potur şalvarlı, beş köşe şapkalı, lastik ayakkabılı elden örme atkısını gene elden örme kazağıyla ceketi arasına çaprazlamasına bağlayan kara bıyıklı filozof çehreli, ama hep güleç, iri iri güzel güzel insanların halay çekişlerine tanık oldum. Sanki, daha önce çalışılıp provası yapılmış gibi uyumlu, aynı anda, aynı yere uzatılıp bükülüp geri çekilen, lastik ayakkabılı ayakların halaydaki düzenine, çiçek işlemeli yün çorapların renklerindeki ahenklere büyülendim… Kol kola girilişteki arkadaşlık duygusunun bedenden bedene aktarılarak bir bütün oluşunu aynı ideale aynı ülküye aynı istikbale odaklaşmanın gururunu, dışarı çıkarılan bir lüks lambasının ışığında mendil sallayan halaybaşının iki günlük sert sakalının parıltısında gördüm…
Adımlar atıldı sağa ayak bileklerinden, beller buğday başakları gibi öne eğilip doğrularak dalgalandılar, rüzgâr geçip gitmişçesine tekrar doğrulup kasılırken, sol ayaklar toprak savurdular gecenin alaca karanlığına…
Halaybaşı durdu; davul sustu zurna sustu, lüks lambasının ışığında çoğalan çoluk çocuk, kadın erkek gölgeleri belki on ar kat büyüyerek evlerin toprak duvarlarına yansıdılar. Halaybaşı olduğu yerde ayakları üzerinde hafif zıplayarak havaya kaldırdığı sağ elindeki mendili işaret gibi kullanarak davulu durdurdu, zurnayı durdurdu, halayı durdurdu… Şimdi, halaybaşıyla birlikte çektikleri halayın türkü sözlerini beraber söyleyen, zurnacının teni daha da kararıyor, çatallaşmış sesiyle halaybaşına eşlik ediyordu;
“Merdivanım kırk ayak
Kırkına vurdum dayak
Yar karşıdan gelirken amman amman
Ne el tutar ne ayak.
Sallan gel de boylarına kurbanım amman
Nazik söyle dillerine kurbanım amman
Gel yanıma dertlerine dermanım amman…”
Tekrar davula zurnaya yol verdiler, tempoyu hızlandırarak çember olacak şekilde eğiliyorlar doğruluyorlar, ayaklarını ileri atıyorlar geri çekiyorlar, duvarlara yansıyan koca gölgeleriyle kutsal bir ayini yerine getiriyorlarmış gibi hareketleri esrik bir hal alıyorlardı…
Folklor sözcüğü İngilizce “FOLK” ile “LORE” sözcüğünün birleşmesinden oluşur. Folk halk, lore ise bilim anlamına gelir. Böylece iki sözcük birleştiğinde Türkçeye; Halk Bilimi, adıyla geçen bilim dalının adı oluşur. Folklor sözcüğü, sanıldığı gibi sadece halk oyunlarını kapsamaz ancak, halk oyunlarını da içine alır, alanı çok geniştir. Türkçede karşılığı, “HALK BİLİMİ”dir. Bir ülkede veya bir bölgede yaşayan halkın kültür ürünlerini, sözlü edebiyatını gelenek göreneklerini, inançlarını, müziğini, oyunlarını, seyirlik oyunlarını, mutfağını, halk hekimliğini inceleyerek bunların birbiriyle ilişkilerini belirtip; kaynak, evrim yayılım, değişim, etkileşim gibi sorunları çözmeye, kuram kural ve yasalarını inceleyip bulmaya çalışan bilim dalıdır.
Türkiye’de Halk Bilimleri (FOLKLOR) Türkçülük fikriyle bağlantılı olarak ortaya çıkmış, Ziya Gökalp, Fuat Köprülü gibi Türkçüler, ilk olarak bu konu ile ilgili yazıları kaleme almışlar, makaleler yazmışlardır. 1927 yılında kurulan Türk Halk Bilgisi Derneği, Halk Bilimi ile ilgili dergiler çıkarıp Folklor’ün Akademik bir disiplin olarak Üniversitelere alınması konusunda çalışmalar yapmış, 1947 yılında ise Türkiye’de ilk olarak Ankara Üniversitesinde, “Halk Bilimi” bölümü açılmıştır. 1966 yılında Milli Folklor Enstitüsü kurulmuş, bu enstitü derleme araştırma çalışmaları yapmış, 1980’den sonra ise Kültür Bakanlığının da devreye girmesiyle olumlu çalışmalar yapılmış, diğer bazı üniversitelerde de bölümleri açılmıştır. Şu anda Türkiye’de; Hacettepe Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Nevşehir Hacı Bektaş Üniversitesi, Kayseri Erciyes Üniversitesi ile Sivas Cumhuriyet Üniversitelerinde “Halk Bilimi” Bölümleri mevcuttur.
Harman kaldırılır, pekmez kaynatılır, çorak çekilir, koç katılır “eller boşalır” sıra düğünlere gelir. Kasım ayı gelmiştir, Kasım ayında her ne kadar gündüzler güneşli olsa da akşamları ayaz çöker, sabahları kırağı düşer, göçmen kuşlar gider, sular soğur, sığırcık kuşları harman yerlerinde çalı başlarında, söğüt kavak tepelerinde toplandığında düğün mevsimidir artık…
GÖBEK oyunları ya da dansları, (ORYANTAL) geleneksel bir Arap dansı olmuş olsa da temeli, Antik döneme, İslam öncesi döneme, Antik Yunan’a aittir. Doğurganlık ve bereketi temsil eder, tüm Antik uygarlıklarda bereketi temsil eden tanrıçaların dans edişleri resimlenmiştir. Mylitta, İsis, Ishtar, Hathor, Afrodit, Venüs gibi tanrıların yalınayak toprağa basarak toprak Ana’ya bağlılıkları danslarla simgelenir.
HALAY, kökeni tarih öncesine kadar uzanan bir oyundur. Yaşamın enerjisini, insanlar arası dayanışmayı, hareket ve ritmi içerir. Azerbaycan halk sanatında oldukça geniş yer tutan halay, mitolojik kaynaklıdır. Kobustan kayalıklarında MÖ el ele verip dans edenlerin çizimleri bulunmuştur. Anlatılmak istenen, Evrenin ebedi döngüsü, hareketliliğin ve dinamizmin sembollerle ritimlerle, hareketlerle gösterilir…
Günümüzde, köylerde, mahallelerde yapılan geleneksel düğünlerde Halk Oyunlarının olmazsa olmazı olan “HALAYLAR” unutulmakta, bu halayları çekenlerin sayıları gittikçe azalmakta, yaşı ellinin altında olanlarca çoğu yerde tanınmamakta, bilinmemektedir. Eski düğünlerdeki kadın erkek halayları yerini, bizim kültürümüze ait olmayan ve kadın dansı olarak bilinen, temeli vücut kaslarının ritmine dayanan göbek oyunları almış bulunmaktadır. Günümüz düğünlerinde silah sesleri ile havaya savrulan paralar arasında kalça sallayıp gerdan kırarak erkekler oynamaktadır…
Belediyelerin, derneklerin, Üniversitelerin, güzel sanatlarla ilgili kuruluşların acilen önlem alarak halk biliminin bir dalı olan “HALAYLARIN” yeniden topluma kazandırmaları gerekmektedir. Her yörede son temsilcileri kalan bu halk kültürünün unutulmaması yaşatılması için, son temsilcilerle iletişime geçilmeli son temsilciler yitip gitmeden, oyunlar hareketler, ritimler geleceğe aktarmak adına kayda alınıp öğrenilmelidir. Folklor derneklerinin oynadıkları oyunlar da yeniden gözden geçirilip, o bölgeye, o yöreye yöre insanlarına ait olmayan oyunlar elenip, yörenin gerçek oyunlarına, halaylarına yer verilmelidir…
Saygılarımla…