Her zaman gündemimizde olan hayat pahalılığı kavramını, son dönemlerde oldukça sık kullamaya, hatta bizatihi kendisini yaşamaya başladık. Hayat pahalılığı, toplumun hemen hemen her hanesinde (bazı hanelere kriz miriz uğramaz) yeterince varlığını hissettirmeye devam edecek gibi, hanemizi terk etmeye hiç niyeti de yok. Kovsak da gitmeyecek melun.
Hepinizin bildiği gibi çarşı pazarı ateş sarmış durumda, tabii ki bunlar aslında yaşanılan ekonomik dar boğazın neticesinde karşımıza çıkan bir sonuç. Aniden oluşan bir şey değil ya da dış güçlerin bir operasyonu hiç değil.
Yani, senin domates fiyatına dış güçler neden müdahele etsin kardeşim? İşleri güçleri yok, bizim çayla, çekirdekle mi uğraşacaklar? Mesela; fındık da dünyanın en büyük üreticisi olan güzel ülkemizde fındığın fiyatından haberi olan var mı? Neyse polemik yaparsak durum çığrından çıkar.
Kısaca şöyle sorayım?
Hayat pahalılığına itiraz edilecek, bunu oraya buraya yıkacak mazeretler üretmeye kimse kalkmasın. Gelinen hazin nokta, ülkemizde ya da dünyada cereyan eden; siyasi, askeri, ekonomik gelişmelerden elbette bağımsız değil, ama halkı bu kadar perişan duruma sokan ekonomik dar boğaz hükümetin politikalarıyla hiç mi alakalı değil?
Hükümet her şeyi noksansız, eksiksiz yapıyorsa domates fiyatına müdahaleyi neden önleyemiyor?
Hadi buyrun cevaplayın kendi kendinize...
Domates, aynı zamanda enflasyon şampiyonumuz haa!.. Öyle “domates deyip geçmeyin” şampiyon diyorum. Acaba dış güçler neden domatesi hedef seçti?
Bakınız her ayın 3’ünde enflasyon rakamları açıklanır. TÜİK tarafından açıklanan son verilere göre; yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında yüzde 24,52; yurt içi üretici fiyatlarında yüzde 46,15 oldu. Enflasyon son 15 yılın zirvesine “cuk” diye oturdu. Çift haneli enflasyona hepimiz yeniden merhaba dedik.
Bunun yansıması elbette sokakta olacak. Her şeyin fiyatı artacak, cebimizden çıkan para 3 katına çıkacak.
Ne bekliyorsunuz yani?
Artmasın mı?
Artacak güzel kardeşim, üstelik o artarken gelirin sabit kalacak. Alım gücün daha da zayıflayacak. Rahmetli Kemal Sunal’ın “Orta Direk Şaban” filmindeki zeytinle olan duygusal ilişkisini hepimiz gülerek de olsa anımsarız, biraz iş oraya dayanacak, sonucu kestirmek zor biraz. Ama gidişat hiç de iyi değil.
Ekonomik verilere bakarsak, gerçek ekonomistlerin öteden beri söyledikleri ve ortaya koydukları ekonomik tablo ile bugün karşı karşıyayız.
Öyle tarafgir ekonomistlerin yazıp çizdiği gibi “uçuyoruz, kaçıyoruz, dünya bizi kıskanıyor” noktasında olmadığımızı aklı başında olan, biraz dünyayı takip edebilen herkes görüyor. Uyarıları bile tukaka edilen işin tarafsız ekonomi uzmanlarının söyledikleri ne yazık ki dikkate alınmıyor.
Döviz kurunda yaşanan büyük artışların fiyatlara yansıması gecikmeli olarak ne yazık ki başladı. Yani diyorum ki; yeni zamlar yolda.
Hadi tüketici enflasyonu yüzde 24. 52, bir de bunun üretici enflasyonu var. Bu da yüzde 46,15. Arada nereden baksanız 21 puan fark var. Bu makasın açık olması yeni zamların geleceği anlamına geliyor. Üretici maliyetleri düşüremediği için zam yapacak, yani 24.52 olan enflasyon yüzde 30’ları görebilir. Bu da ister istemez çaya çorbaya güzelce “zam” olarak yansıyacak. Ondan sonra çık fırsatçı ara, fırsatçılar elbet de çok, aç gözlü olanımız bir hayli fazla. Aramakta fayda var. Ama bu işin göstermelik tarafı.
En temel ihtiyaçlar bile ateş pahası olmuş... Gıda, kira, ulaşım, eğitim, sağlık harcamalarına asgari geçimle hayata tutunmaya çalışan bir insanın gücü artık yetmiyor.
Bakınız, değerli arkadaşlarım bu ülkede, hayat pahalı, emek ucuz. Emek ise insanın kendisidir. Hayat pahalıymış varsın olsun, sen ucuzsun ya yeter!