Yaşamımızda; elde tutulamayan kuş gibi avucumuzdan kaçıp giden telafisi olmayan geriye dönmeyen bu anların olmaması için, yüce Allah’ın verdiği ömür sermayemizi istediği yönde hayırla değerlendirebilmektir. Bazen hayatımızda sıkıntılar dertler, hastalıklar çocuk eş ve mallarla sınanmamız sonucu karamsarlıklar da olabilir önemli olan, erdemlilikle, umutsuzluğa kapılmadan o anı acıyı kendine ve çevresine yansıtmadan geçirebilmektir.
Hintli yaşlı bir usta, çırağının sürekli her şeyden; şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya koyup karıştırarak içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yapar ama içer içmez, ağzındaki suyu bir anda acısından dolayı tükürür. Tadı nasıl? diye soran yaşlı adama çok acı diye cevap verir. Usta gülerek çırağının kolundan tutar ve dışarı çıkarır, sessizce az ilerdeki golün kıyısına götürür ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu gole atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta ayni soruyu sorar: tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak. Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acımız olduğunda yapmamız gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini, düşüncelerini duygularını inançtaki öğretilerine göre genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış…
Hayatımızda her olaya bakarken sadece iyi ve hayırlara güzelliklere yönelmeli, duygularda öfke kırıcılık hırçınlık gibi negatif hallerden uzak kalınınca, tanıdığımız-tanımadığımız, karşılaştığımız insanlarca, şükran duymaya, sevgi ve minnet duygusunu açığa çıkarmaya, böylece yeryüzü kubbesinin altında iyi anılmaya vesile olunmuş olalım.
Herbert hayatı yorumlarken: “Yirmi yaşında dürüst, otuz yaşında güçlü, vicdanlı, kırk yaşında zengin, elli yaşında akıllı olmayan insan hiçbir zaman dürüst, vicdanlı, zengin ve akıllı olamaz.”
Güzel işler yapma imkanı varken, çerçevemize nasıl olmamız örneğini vererek iyiye insanlığa ve yardımseverliliğe yönelelim. Hayatı dolu dolu yaşayalım ki, boşa geçmiş hayatın kendimize de yaratıcımızın istediği kulluğa da uymadığını bilelim.
Bir zenginin mezar taşında şunlar yazılıydı: “Toplamayı yapar, çarpmayı bilirdi. Fakat çıkarmayı bilmezdi. Öldükten sonra mirasçıları bölmeyi öğrendiler” demek ki zenginlik sadece toplamak ve artırmak değildir. Zenginlik aynı zamanda hayır yolunda harcamaktır da “Gerçek zengin, eli açık olan insandır. Eli açık olmayanın, fakirden farkı yoktur” diyor Sokrates. O halde hayat hala bizimle beraberken zenginliğe ve paraya olan bakış açımızı da düzeltmemiz gerekiyor.
Büyük bir hava meydanının bekleme salonunda, genç bir kadın uçağına binmek üzere bekliyordu. Uçağın hareketi yakın olduğu için zamanını geçirmek için bir kitap ve bir paket küçük kurabiye satın aldı. Dinlenmek ve kitabını okumak için VIP salonunda bir koltuğa yerleşti. Önündeki sehpaya çantasını koydu. Yanındaki koltuğa bir adam oturdu; dergisini açıp okumaya başladı. Sehpada duran kurabiyeden genç kadın bir kurabiye aldı. Adam da bir tane aldı. Bayan izin almadan yediği için rahatsız oldu. İçinden: Sinir bir şey ne olacak dedi! Bu cüretinden dolayı onu rezil ederdim ama uçağa bineceğim diye düşündü. Bayan bir kurabiye alıyor, adam da bir tane alıyordu. Öfkesine hakim olmaya ve olay çıkarmamaya gayret ediyordu. Son kurabiye kalınca kadın 'bu adam şimdi ne yapacak' diye düşündü. Adam son kurabiyeyi aldı; onu ikiye böldü ve bir parçayı kadına verdi. Kadın sert bir bakışla yerinden hışımla yerinden kalkarak, sinir içinde kitabını çantasını ve diğer eşyalarını alıp bir fırtına gibi hızlıca, uçak giriş kapısına oradan da uçağın içine yöneldi. Uçaktaki koltuğuna oturdu. Gözlüğünü almak için çantasını açtı. İçinde? Kurabiye paketi açılmamış olarak orada duruyordu. Çok utandı. Pişman oldu. Davranışıyla büyük bir yanlış yaptığına üzüldü. Kurabiyelerinin paketini, çantasına koyduğunu unutmuştu. Adam kendi kurabiyelerini, hiç sinirlenmeden, yüksünmeden kendiyle paylaşmıştı. Uçak pistte havalanmaya doğru hareket ederken, özür dileme imkanı da kalmamıştı. Bu yüzden telafi edemeyeceği durumu düşündü. Ömür sermayesinde bildiğini inatla yapmakla, ok yaydan, taş atıldıktan, söz ağızdan çıktıktan, fırsat elden kaçtıktan ve zaman geçtikten sonra, pişmanlığın faydası olmaz. Selam ve duayla…