Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Siyasi Partiler Bürosu, Kobani iddianamesini ve HDP milletvekilleri hakkında hazırlanan fezlekelerin örneğini Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan istedi.
Yani Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı HDP’nin kapatılmasına doğru gidebilecek sürecin ilk adımını atmış oldu.
Böylece 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun Siyasi Partilerin Kapatılması başlıklı 98. Maddesi çerçevesinde inceleme süreci başlamış oldu.
Bundan sonraki hukuksal sürece göre şayet Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yeterli delil bulunduğu kanısına varırsa kapatma davasını açacak ve davaya Anayasa Mahkemesi bakacak.
Anayasa Mahkemesi’nin partinin kapatılmasına karar vermesi için Siyasi Partiler Kanunu’nda gerekçeler şu şekilde sıralanmıştır:
1. Bir siyasi partinin tüzük ve programının Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olması, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlaması, suç işlenmesini teşvik etmesi
2. Bir siyasi partinin, Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı eylemlerin işlendiği odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespiti
3. Bir siyasi partinin, yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alması
Bu gerekçelerden herhangi birinin varlığı halinde parti kapatılmasının hukukî şartı oluşmuş demektir.
Esasen yeterli bir tahkikat sonucunda bu gerekçelerden sadece birinin değil tamamının HDP’de vuku bulduğu ortaya çıkacaktır.
HDP’nin kapatılması siyasi ve idari bir tasarruf değil başlı başına hukukî bir zorunluluktur. Ancak her fırsatta siyasi ve idari tasarruflara karşı hukukun üstünlüğünden dem vuranlar, konu HDP’nin kapatılması olduğunda hukuka değil siyasi ve subjektif gerekçelere yaslanıyor. Bu gerekçeler arasında en masum görüneni ise daha önce de kapatılmış olması ve bunun çözümü sağlamadığı yönündeki itirazlardır.
Ancak bu tezi savunanlar şu hususun farkında olmak istemiyorlar. Hata; HDP’nin daha önce de kapatılmış olması değil kapatılma akabinde yeniden şekillenen siyasi iradelerin bu hukukî kapatma kararlarının arkasında durmaması ve terörün arka bahçesinin yeniden filizlenecek iklimi oluşturmalarına müsaade etmeleridir. Yani sorun teşkil eden husus kapatma kararı değil başka vitrinlerle ve isimlerle yeniden açılmasına izin ve müsaade edilmesidir.
Bir tefrika hareketi olmanın ötesinde Türk milletinin ve devletinin birliğinin altına dinamit döşemeyi misyon edinmiş HDP’nin kapatılması siyasi mülahazalarla değil milli, ahlaki ve hukuki çerçevede ele alınmalıdır. Milletçe bu musibetten ilelebet kurtulmanın vakti geldi, geçiyor.
Temennimiz Anayasa Mahkemesi’nin Türk milletini bu musibetten arındırması ve gelecekte hastalığın tekrar nüksetmesine mani olunmasıdır.
Kapatılma kararı, hukukî mesuliyetlerinin icabı olarak yargı mercilerinin takdir ve tasarruflarına emanettir.
Muhtemel kapatma kararının akabinde bu musibetin nüksetmemesi için milletçe birlik ve dirlik halinde ortaya koyacağımız tavır ise; şehit ailelerimize, ecdadımıza, vatan ve millet uğruna kan döken ve ter döken her memleket sevdalısına yegâne vefa borcu olarak karşımızda durmaktadır.
Velhasıl hukuk ve ahlak, yeknesak bir şekilde işlediği müddetçe HDP’nin kapatılması dönemsel değil kalıcı bir müjde olacak ve bu musibet tüm varlığıyla tarihe gömülecektir.
Bu sürecin arkasında yekvücut olmak, tüm siyasi ve sivil platformlar nezdinde tarihi bir mesuliyettir.