Seçimlerden sonra rüyada gibiyim adeta.
Uyanmak istemiyorum.
Çünkü nasıl acıkmışız barış diline, nasıl da özlem duymuşuz hep bir ağızdan DEMOKRASİ KAZANDI demeye.
Büyükşehirlerde yaşayan seçmenin; Mega Proje, hükümetin uluslararası ilişkilerde meydan okuma dili, Millet Bahçeleri, beka ve din söylemlerine itibar etmediği,
bunun yerine daha yapıcı uslup, birleştirici dil ve sokağa çıktıklarında özgürce yaşayabilecekleri bir ortamın yaratılması olduğunu 23 Haziran’da verdikleri oylarla göstermişlerdir.
Peki nasıl bu duruma geldi; 31 Mart’ta seçim yapıldı. Resmi sonuçlara göre Ekrem İmamoğlu önde bitirerek, YSK’nın da onayıyla, Mazbatasını aldı. Ardından başlayan itirazlar ve baskılarla YSK, 4 üyenin red oyuna karşı 7 üyenin kararıyla seçimin yenilenmesine ve 23 Haziran’da bir kez daha sandığa gidilmesine karar verdi.
İşte ne olduysa ondan sonra oldu.
Aslında YSK’nın iptal kararı ile birlikte İktidarın 25 yıllık İSTANBUL belediyeciliğin sonunun kararı verilmişti çoktan.
Sonra kampanyalar başladı. “İLLET, ZİLLET, USULSÜZLÜK, ÇALDILAR” söylemleri kulaklarda çınladı adeta.
Seçmen televizyonlarını izlerken “Allah Allah, gerçekten mi, bak bak hele şu işe” demeyip 6 Mayıs’ta verilen iptal kararının öfkesini içinde pekiştirdi ve sukünetini korudu.
“Kaynana birgün geline sorar;
Çocuğun cinsiyeti ne olacak diye;
Gelin; ya kız olacak yada erkek der”
31 Mart-23 Haziran arası AK Parti’li sözcülerin açıklamaları tam da bu şekilde idi.
Ben bu durumu Tsunamiye benzetiyorum. Önce yerden gelen bir gürültü, ardından deniz çekilir daha sonar dev dalgalar gökyüzüne kadar çıkar.
EKREM İMAMOĞLU, 23 Haziran’da adeta dev dalga oldu.
“Hakkımı yedirtmem hak da yemem” dedi ve öyle de oldu.
Şimdi iki elimizi göğsümüze birleştirdik “KALP” oluşturduk.
Bu kalp hep seninle atacak İMAMOĞLU…