Ahmet Bey - Başkanım geçen kaymakam beyin odasında projeleri incelerken, sizin bütün masraflarınızı biz ödeyeceğiz sizi de aramızda görmek istiyoruz; deyince. Evet dedin ama kendi adına değil de beledimiz adına %5’lik hisseyi almayı tercih ettin. Bu sayede sende büyük paralar kazanabilirdin ama bizim teklifimizi kendi lehinize değil de; belediye adına kabul ettiniz. Ben bunu anlamış değilim. Size bir ömür boyu gelir getirecek bir teklifi elinizin tersiyle neden ittiniz.
Belediye Başkanı – Ahmet Bey şu yaşadığımız dünyada her şeyin bir bedeli var. Ya bedeli çalışarak alın terinizle ödersiniz. Ya da; o bedeli karakterinizle ödersiniz.
Ahmet Bey – Nasıl anlamadım. Sayın başkanım ne demek istediniz?
Belediye Başkanı – Durun anlatayım. Eğer ki! Ben sizin o teklifinizi kabul etseydim. Sizin karşınızda böyle onurlu bir insan olarak duramazdım. Kısacası karaktersiz bir adam hüviyetine girerdim. Dünyadaki en kıymetli varlığım olan karakterimle; bu bedeli ödeyemem; Ahmet Bey.
Ahmet Bey – Şimdi anlıyorum. Gerçekten çok haklısınız; belediye başkanım. Başkanım bir kahve alayım. Bu tavrınızdan dolayı gerçekten çok memnun oldum. İyi ki size oy vermişim. Arkadaşımsın diye oy vermiştim ama siz bunu karakterinizle onurlandırdınız. Var olun, sağ olun.
Belediye Başkanı –(Belediye başkanı sekreterine kahveleri söyledikten sonra ). Ahmet Bey, Sizlerin çok iyi insanlar olduğunu biliyorum. Ancak; umarım o günkü tavrınızı bana veya benden sonra gelecek başkanlara demezsiniz umarım.
Ahmet Bey – Bir daha mı? Asla. Siz bana çok güzel bir ders verdiniz. Hayatım boyunca verdiğiniz bu dersi unutamam. Eminim diğer arkadaşlarımda bunu unutmayacaklardır. Bu arada belediye adına projelere devam mı?
Belediye Başkanı – Elbette ki! Çok çalışmak zorundayız çok. Tarımda, hayvancılıkta sanayileşmede, turizmde aklına ne geliyorsa her konuda mücadele etmek zorundayız. Ahmet Bey, aklıma bir hikâye geldi onu anlatayım. Kahvemizi de keyifle içelim; bu arada.
Ahmet Bey – Anlat bakalım bende merak ettim şu hikâyeyi,
Belediye Başkanı – (Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra). Hikâye bu ya! Kurt ile köpek arkadaş olmuşlar. Bir gün köpek kurdu çiftliğe davet etmiş. Çiftliği her yerini kurda göstermeye başlamış. Burada inekler var. Şurada atlar var diyerek tek tek anlatmaya başlamış. Bu arada çiftliğin sahibi evinden çıkmış. Elinde de köpeğin yal tabağı varmış. Köpek kurdun yanından ayrılıp kuyruğunu sallaya sallaya sahibinin yanına gitmiş. Sahibi yanından ayrılıp eve girene kadar o yala dokunmamış ama bir gözü de kurtta imiş. Sahibi eve girince kurda seslenmiş. Gel sahibim gitti. Beraber yiyelim demiş. Kurt köpeğe seslenmiş olmaz. Köpek kurda birkaç kere söyledikten sonra koşa koşa kurdun yanına gelmiş. Arkadaş niye gelmiyorsun. Olmaz demiş olamaz, mümkün değil. Ben ne o kuyruğu sallarım. Ne de o yalı yerim demiş.
Ahmet Bey – Bunu ne için anlattın. Anlat bakalım, bu hikâyeden ne ders almalıyız.
Belediye Başkanı – Herkes yaradılışını yaşamalı. İnsanoğlu da, yaradılışını yaşamalı. Hiçbir şekilde onurunu satmamalı. Karakterini satmamalı. Kurt, kurt gibi; Köpek, köpek gibi; insanda insan gibi yaşamalı. Yoksa köpekten ne farkımız kalır; kadim dostum. Haksız mıyım?
O zaman arkamdan ne derdiniz söyleyeyim mi? Yiyor ama Allah var; çalışıyor da. Benim karakterim satılık değil; Ahmet bey.