Her tarafımız dökülüyor

Zafer Çam

Değerli okurlar, dilimiz döndüğünce yazıyoruz, okuyoruz ve sizlerle paylaşıyoruz.

Bugün iktidarlar öyle bir düzen kuruyor ki.

Menfaatleri ve çıkarları uğruna her yol mubah.

İnsanlık olarak her tarafımız dökülüyor.

Seçilmişi, atanmışı, esnafı, tüccarı, imalatçı, ihracatçısı, ekicisi, tüketicisi aynı havuzda besleniyor.

Aynı havuzun suyundan içenler aynı hastalığa yakalanıyor.

Ülke genelinde düzgün ve dürüst siyasetçi gören var mı?

Çok düzgün sözüyle terazisiyle aynı diye bileceğiniz bir esnaf görüyor musunuz?

Emredildiği gibi dost doğru yaşayan bir Müslüman var mı?

Etrafınızda güven duyacağınız kaç kişi tanıyorsunuz.

Çıkarcı, menfaatçi bir tolum gelişiyor.

Her dönemde olsa da bugünlerde bu tipleri daha fazla görmeye başladık.

Hakikaten devletin, halkın malını koruyan hakikaten bu bana emanet, ben emaneti korumak için seçildim atandım diye bileceğiniz kaç kişi tanıyorsunuz.

Seçilen birkaç yıldan en zengin oluyor.

Atanan makam uğruna her kılığa giriyor.

Esnaf ayıplı mal satabilmek için on takla atıyor.

Devletin, milletin hakkını yiyenler en tepedekiler görülüyor.

Garibana asgari ücret bile çok görülüyor.

"Geçinemiyorum" diyen dövülüyor.

İhtiyacı için el açan ayıplanıyor.

Tabii anlayana bir kıssa anlatmak itiyorum.

Bir zamanlar Çin’de fakir bir adam o denli aç ve bitkin düşmüştü ki kendini tutamayıp bir armut çalmış.

Adamı yakalamışlar ve cezalandırılmak üzere imparatorun karşısına çıkarmışlar.

Hırsız, imparatoru görünce ona şöyle demiş: “Değerli efendim, çok açtım dayanamadım çaldım. Beni af etmeniz için yalvarıyorum size. Beni affederseniz, size paha biçilmez bir hediyem olacak.”

İmparator: “Senin gibi birinde paha biçilmez ne olabilir ki?”

Hırsız, o anda avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatarak “Bu çekirdeği ekerseniz, bir gün içerisinde altın meyveler veren bir ağacın yeşereceğini göreceksiniz.”

İmparator bir kahkaha atarak “Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni.”

Yoksul adam: “Haşmetlim bu tohumu ben ekemem, çünkü ben bir hırsızım.

Bu sihirli tohumu ancak ömründe hiç çalmamış, başkalarına haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir.

Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler ve tarif edilmez acılarla öldürür.

Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz.”

İmparator irkildi, suratını astı ve bir süre düşündü.

Sonra da hırçın bir sesle: “Ben imparatorum, bahçıvan değil, o tohumu Başbakana ver eksin de altın meyveleri görelim.”

Yoksul adam tohumu Başbakana uzatınca, Başbakan telaş içerisinde İmparatora dönüp: “Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim. Sihirli tohumu yanlış eker ziyan ederim, bence bu tohumu Hazinedar başı eksin.”

Hazinedar başı hemen bir bahane buldu ve bu görevi bir başkasına.

Bir bir orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohumu ekme görevinden kaçınırlar.

Sonra İmparator, doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşündü, başı önünde duran Başbakana, Hazinedara ve bütün görevlilere baktı ve “Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumunun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim.” cebinden bir altın çıkararak yoksul adama attı.

Herkesin ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini izledi.

Sonra da gülerek “Bas git buradan be adam, bu ders bugünlük hepimize yeter.”

Armut çalan yargılanıyor devleti soyanlar deri koltuklarda ağırlanıyor.

Son yıllarda sizce bu tohumu ekecek, düzgün bir seçilmiş atanmış ahlaklı biri var mı?

Bu kıssa bizlere o kadar çok şey anlatıyor ki anlayana.

O günü kul hakkıyla, yetimin malıyla değil, imanla gitmeyi nasip etsin.