Hor görme

Fatmanur Er

Beni en çok boş ve ışıksız evler hüzünlendirir. Lambaları sanki hiç yanmamış gibi gelir. O evde bir ailenin yaşadığını düşünürüm.  O aile, çok gülmüş belki de çok ağlamış.  Kendimi bunu düşünürken bulurum. Evin içi önceden nasıl olduğunu hayal ederim. Kesin eski bir vitrin vardır. İçinde hiç kullanılmamış çeyizlik porselenler vardır. O porselenleri yalnızca kızlarını ya da oğullarını evlendireceği zaman misafirlerine kullanmışlardır. Her oda da çocuk sesleri vardır. Hepsi evlendikten sonra eşlerden biri ölmüş, diğeri de çocuklarına gitmiştir. Ev bomboş kalmıştır.

Hayatımızın kısa bir özeti gibi değil mi? Yaşarken bir telaşa kapılıyoruz. “Ben mutsuzum, o mutlu olmasın. En mutlu ben olacağım, en zengin ben olacağım.” Bu kadar çok kıskançlık için birbirimizi kırmaya gerek yok ne demiş Âşık Veysel;

“Beni hor görme kardeşim

Sen altınsın ben tunç muyum?

Aynı vardan var olmuşuz

Sen gümüşsün ben saç mıyım?”

Ne güzel söylemiş Veysel, ne kadar ders alsak az gelir.  O dünyayı farklı ve daha güzel bakmış. Kimse kimseden üstün değildir. Kıskançlık bazı insanları tamamen kaplamış. Geldiğimiz ve gideceğimiz yer aynı. Bu kin, öfke niye daha normal yaşayabiliriz.

Barış kelimesinin omuzundaki yükler ne kadar ağır. Kuru bir kelime değil. Bazı televizyon programları ve kitaplarda “ barış içinde yaşayabiliriz”  cümlesini okuyunca, “sanki siz söyleyince oluyor.” derdim. Aslında onların söylediği bir temenni gibiymiş.  Hayat penceresi darılınca gördüm. Önceden ne kadar geniş bakardım. Hatta hepimiz bakardık. Gittikçe baktığımız ufuk daralıyor. Hayat ile uğraşmak yerine birbirimize sarıyoruz. İnsanlar arasında ki basamaklar kırılıyor. Fakirse kesin pistir diye düşünenlere bile rastladım. Ne kadar acı bir düşünce. Hepimize Âşık Veysel’in dünyaya bakışından diliyorum.