Bizlere, çevremize, insanlığa; Sağlık, huzur, barış, mutluluk getirmiş ol. Ocağımız yansın, bacalarımız tütsün, yüzümüz gülsün, tarlalarımız bire yirmi, bire otuz versin, koyunlarımız, çifter çifter kuzulasın...
İşsiz insan evsiz insan kalmasın; Büyük küçük, hatır gönül bilinsin, insan sevgisi kıblemiz; Hak Hukuk Adalet özümüz olsun, inancımız bizim ile Allah arasında kalsın...
Sen de konuksun biliyoruz; 365 gün sonra seni de yolcu edeceğiz, “Konuk umduğunu değil, bulduğunu yer” derler.
Fazla zorlama, yerli yersiz isteklerde bulunma. Önüne ne konulursa ye, ne sunulursa iç...
Konuk olduğunu unutma; Gün gelecek seni de lanetlerle yolcu ederken, yeni konuk için meydanlara dökülüp, danslar edeceğiz, maytaplar patlatacağız, davullar zurnalar çalacağız, göbekler atıp gerdanlar kıracağız, ceplerimizi boşaltacağız(!)
Eskidin şimdi kös kös gidiyorsun...Seni de böyle karşılamıştık bir yıl önce, eskiyi lanetlerken...Nerde kaldı o geldiğin ilk günün görkemi; Yuhalanıyorsun, bir an önce gitmen için adete arkandan itiliyorsun(!)
Ben, takvimlerdeki; yıl ay, gün, saat gibi düğümleri, çıkıntıları çözdüm... Benim takvimim 65 yaşımdan itibaren ip gibi dümdüz oldu...
Artık ne gelen ne de giden ilgilendiriyor beni. Zaten; “Takvimler zamanın bölünmesi” değil mi? Benim için zaman dümdüz artık.
Zamanı; “Yıl, ay, gün” gibi dilimlere bölen, böldüğümüz bu zaman parçalarını yine kendimize “ZEHİR EDEN” yaşanmaz hale getiren yine bizler, biz insanlar değil miyiz?
Ormanı kesen kuşları yuvasız, atmosferi oksijensiz bırakarak iklim değişikliğine sebep olurken, kendi yaşadığımız Dünya'nın sonunu hazırlayan dünyayı kendimize dar eden bizler değil miyiz?
Doymak bilmeyen “EGO”muz uğruna, kişisel hırsımız uğruna kendimize, kendi çocuklarımıza; NEMRUT cennetleri yaratıp, FİRAVUN hazineleri istiflerken diğer çocukların yatağa aç girmelerini görmezden gelen (!)
Rahmetli Babaannem Gara Hava; Konuktan pek hoşlanmazmış. Hele bu konuk sevmediği biri ise içi içini yer, asık bir suratla dolaşır, eve barka sığmazmış... Zaman eski, konuk eşeğiyle geliyor, iki üç gün kalıyor. Konuğun ağırlaması ayrı, eşeğinin ağırlaması ayrı.
İkisini de; yedireceksin içireceksin yatıracaksın... Konuğun artık ayrılacağını aklı keserse; Rahmetlinin yüzünde güller açar; gitme hazırlığı yapan konuğun eşeğinin yularına yapışırmış:
"Salmam, vallaha salmam! Şunun şurasında kaç gün kaldın, valla goyvermem; Ben sana daha mantı yapıp, karpuz kesecektim" dermiş...
Ne demişler; "Misafir de misafirliğini bilmeli canım..."
Saygılarımla...