Hürriyet

Bekir Akdeniz

Sevgili okuyucularım geçenlerde bir dostumun işyerinde otururken birazdan sizlere anlatacağım konunun üst başlığı olan Hürriyet konusunu tartıştık. Bende bu haftaki köşe yazimi bu konu üzerine yazdım istifadelerinize sunuyorum. İnsanın en temel haklarından birisi yaşama hakkı, diğeri ise hürriyettir. Hürriyet bir manada serbest düşünebilme, serbest söyleyebilme ve serbest hareket edebilme hakkına sahip olmak demektir. Diğer bir ifadeyle hürriyet, insanın kendisine ve başkasına zarar vermemesidir. İnsanın şahsi hürriyeti, her türlü haksız taarruz ve tecavüzden korunmuştur.

Hürriyet, Allah’tan başka hiçbir mahlûkun kulu ve kölesi olmamaktır. Hürriyet, mukaddes bir hakikat, ilahi bir rahmet ve nimet olduğundan medeniyet-i hakikiyenin ruhu, kaynağı adaletin de temelidir. Zira hürriyetin olmadığı yerde adalet tecelli etmez, onun yerini istibdat ve zulüm alır. İnsanlığın esası ve şanı olan hürriyet, başkalarına tahakküm ve zulüm olarak kullanılırsa bu bir cebir ve istibdat olur. Bu ise insanların sefalet içinde meşakkatli bir hayat sürmelerine yol açar. Zira insan, hakkı olmayan şeylerde tasarruf etmekte hür olmadığı gibi, akıl ve edebe aykırı hareketlerde bulunması da hürriyet değil, ancak sefihliktir.

“İnsan zanneder mi ki, başıboş yaratılmıştır.”(kıyamet Suresi) ayet-i kerimesi kainatın hulasası olan insanın mutlak hürriyete sahip olmadığını ifade etmektedir. İnsanlar, ancak başkalarının hukukuna taarruz etmemek şartıyla kendi fiillerinde serbesttir.  İnsanlar Allah’a karşı kul, insanlara karşı hürdürler. Yani diğer insanların onlar üzerinde baskı kurmaya ve onları tahakküm altına almaya hakları yoktur. Demek ki, hürriyet mutlak değildir. Yani, fert ve cemiyetin şartsız ve sınırsız bir hürriyeti yoktur. “İnsan, ipi boğazına sarılıp, istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır; belki bütün amellerinin suretleri alınıp yazılır ve bütün fiillerinin neticeleri muhasebe için zabtedilir.” (B.said nursi)

İslâmiyet’te hakiki hâkim ve mutlak güç sahibi ancak Allah’tır. Zaten bizler Allah’tan başkasına kul olmamaya ezelde ahit vermişiz. Halik ile mahlûk arasında yapılan bu ahit, ebede kadar devam edecektir. Hangi insan vicdanının sesini dinlese ondan kula kul olmayınız emrini işitecektir. Peygamber Efendimiz (asm.) hadislerinde de; kula kul olmaya karşı çıkmış ve kendisinin dahi ancak Allah’a kul olmakla şereflendiğini ifade etmiştir.

Cenab-ı Haktan başkasına kalbini bağlayıp, onu mabud ittihaz edenler ebedi azaba müstehak olurlar. Evet, hakiki hürriyet insanların birbirlerine karşı şefkat ve mürüvvetle; iyilik ve insanlıkla muamele etmesini gerektirir. Bütün insanlar meslek ve meşrepleri, ırkları, dilleri, güç ve kudretleri ne olursa olsun Allah’ın kuludur. Kulluk ve insanlık hürriyetinde hepsi ortaktır. Hepsi aynı emir ve yasaklara tabi ve hepsi Allah’a ibadet yapmakla vazifelidir.

Bundan şu sonuç cikiyor hürriyeti tecavüze maruz kalan bir insanın hakk-ı hayatı ve istiklali, şeref ve namusu da tehdit ediliyor demektir. Nitekim hür olmayan insanlar şeref ve izzetini muhafaza edemez. Başkasının hükmü altında zelil ve sefil bir hayat geçirmeye mecbur kalırlar. Peygamber Efendimiz (asm.) hürriyeti en güzel bir şekilde yaşayıp ve yaşatmıştır.

İslâm dini, inanç-vicdan hürriyetini, akıl ve fikir hürriyetini, konuşma hürriyetini insanlara bahşetmiştir. İnsanların inandığı gibi yaşamaları ve kılık ve kıyafetlerinde serbest olmaları vicdan hürriyetinin gereğidir. İnsan hayatını huzur ile yaşayabilmesi için serbest hareket etmesi, hür olarak düşünmesi ve düşündüğünü söyleyebilmesi şarttır. Zira herkes dilediği gibi düşünür ve itikat eder; kendi din ve mezhebini diğerlerine tercih edebilir. İnsanın bu hakkını kısıtlamak onun hürriyetine tecavüzdür. Rabbim Hürriyetimizi muhafaza etsin.

Selâm ve duâ ile...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.