Allah’ın Resulünde sizin için en güzel örnek vardır. (Ahzab 21)
Peygamber size neyi getirmiş ve emretmişse, onu alın (yapın); neyi yasaklamış ise ondan sakının. (Haşr 7)
Kim Peygambere itaat ederse gerçekte Allah’a itaat etmiştir. (Nisa 80)
Ve Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin. (Kalem 4)
Ey Muhammed, Biz Seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya 107)
.....O ümmi Peygambere uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar....(Araf 157)
(Muhammed) arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahiy edilenlerden başkası değildir. (Necm 3-4)
Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salavât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salavât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin. (Ahzab 56)
NOT: Allah’ın salavatı, rahmet etmek ve kulunun şanını yüceltmektir. Meleklerin salavatı, Peygamber’in şanını yüceltmek, müminlere bağış dilemek anlamınadır. Müminlerin salatı ise, dua anlamına gelmektedir. Allah bütün müminlere, peygamberlerine salat ve selam getirmelerini emretmekte ve ona saygı göstermelerini istemektedir. “Allahümme salli ala Muhammedin” demek salat, “Esselamü aleyke eyyühe’n-nebiyyü” demek selamdır. Peygamberimizden rivayet edilen çok sayıda salevat-ı şerife vardır. Bunları okumak, mümkün olduğu kadar çok salat ve selam getirmek, Peygamber’in sevgisini celbeder, şefaatine sebep olur.
Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir. (Tevbe 1
NOT: Allah Teala bu ayette kendi isimlerinden olan, “rauf = çok şefkatli ve rahim = pek merhametli sıfatlarını Peygamberimize de vermiştir ki, önceki peygamberlerden hiçbiri bu sıfatların ikisine birden mazhar olamamıştır.
O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.
NOT: Şura (meşveret, danışma) prensibinin İslamiyet’te önemli bir yere sahip olduğu ayette açıkça ifade edilmiştir. Ancak, şuranın kapsamı, şekli ve bağlayıcılık gücü konularında İslam bilginlerince farklı görüşler ileri sürülmüştür. (Ali İmran 159)
Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nûr saçan bir kandil olarak (gönderdik). Allah'tan büyük bir lütfa ereceklerini müminlere müjdele. Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma. Allah'a güvenip dayan, vekîl ve destek olarak Allah yeter. (Ahzab 45-48)
Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Yükünü senden alıp atmadık mı? O senin belini büken yükü . Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi? (İnşirah 1-4)
Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. (Ahzab 36)
O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir. (Hud 112)
NOT: Ashab-ı kiramdan rivayet edildiğine göre Kur’an’da Resulullah (s.a.) için bu ayetten daha şiddetli ir ayet inmemiştir.Resulullah buyurmuştur ki: “Beni, Hud suresi kocattı!” Çünkü bu surede ona “emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” denilmişti ve bu kolay bir iş değildi. Allah Teala yalnız ona değil, onunla beraber müminlere de istikameti emretmektedir.
De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın. (Kehf 110)
NOT: Hz.Aişe’nin anlattığına göre birisi Resulullah’a gelip şöyle demişti: “Ey Allah’ın Resulü! Seni kendimden, çoluk çocuğumdan daha çok seviyorum. Evimde iken hatırlayınca sabredemiyorum, hemen gelip seni görüyorum. Benim ve senin öleceğimizi düşününce anladım ki sen cennete girdiğin zaman peygamberlerle beraber yüce makamlara götürüleceksin, ben ise cennete girsem bile zannederim seni göremeyeceğim!” Hz. Peygamber bu samimi tehassüre cevap vermemiş, beklemişti. Şu ayet nazil oldu:
Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır! (Nisa 69)
De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez. (Tevbe 24)
128. Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.(Tevbe 128 )
NOT : Allah Teala bu ayette kendi isimlerinden olan, “rauf=çok şefkatli ve rahim=pek merhametli sıfatlarını Peygamberimize de vermiştir ki, önceki peygamberlerden hiçbiri bu sıfatların ikisine birden mazhar olamamıştır.
Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler. (Sebe 28)
Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vâdetmiştir. (Fetih 29)
NOT: Hz. Peygamber ve arkadaşlarının ilk ve son durumları bir benzetme ile anlatılmaktadır. İlk defa yere atılan bir dane gibi filizlenmeye başlayan Müslümanlar, gittikçe güçlenerek koca bir ordu olmuşlar, İslam tohumunu ekenler bu duruma son derece sevinirlerken, onların bu güçlü durumunu gören kafirler de öfkeden çatlar hale gelmişlerdi.
HZ MUSANIN ALLAHI GÖRME ARZUSU
143. Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca "Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!" dedi. (Rabbi): "Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!" buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.A’raf 143)
NOT : Hz.Musa, Yüce Allah’ın dünyada görülemeyeceğini bildiği halde kendisindeki şiddetli iştiyak sebebiyle Allah’a böyle bir niyazda bulundu. Çünkü o, Allah’ın sözlerini duyunca adeta kendinin dünyada olduğunu unutmuş, ahiret ve cennet hayatına kavuştuğunu zannetmişti.
Hz.Muhammed’in ümmi oluşu
1- İnkar edenler: Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi? dediler. Biz Onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık. (parça parça indirdik) ve Onu tane tane (ayırarak)okuduk. (Furkan 32)
2- (Allah’ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir. (İbrahim 4)
Not: Her peygamberin ancak kendi kavminin diliyle gönderilmiş olması, bütün insanlardan tek bir dil ile, mesela Arapça ile anlaşmalarının, yalvarıp niyazda bulunmalarının istenmediğini gösterir. Zaten bir ayet-i kerimede de konuşulan dillerin muhtelif olması dahi Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerinden sayılmıştır. Bunun yanında bu ayet-i kerimenin işaret ettiği önemli noktalardan birisi de, Hakk’a davet ile uğraşanların içinde bulundukları toplumun dilini çok iyi bilmeleri gerektiği hususudur.
3- Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları bu elçiye, o ümmi peygambere uyanlar (var ya), işte o peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O peygambere inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nur’a (Kur’an ‘a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır. (Araf 157)
4- Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı , batıla uyanlar kuşku duyarlardı. (Ankebut 48)
Not: Hz. Muhammed’in “ümmi” yani okuma yazma bilmeyen bir kişi olmasının başlıca hikmeti, bu ayette açıklanmaktadır: Eğer, Resul-i Ekrem, okuma yazma bilen bir kişi olsaydı, ümmi olan peygambere bile “Bu Kur’an’ı o uydurmuştur” demeye kalkan ve en açık mucizeleri inkar eden müşrikler, iftiralarına bir ölçüde mesnet bulmuş olacaklar ve daha kimseleri kandırabileceklerdi.
5- Eğer biz onu,yabancı dilden bir Kur’an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab’a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki : O, insanlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. İnanmayanlara gelince onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur’an ‘da ne söylediğini anlamıyorlar.) (Fussilet 44)
PEYGAMBERLER ERKEKLERDEN GÖNDERİLMİŞTİR
Senden önce de, şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber göndermedik.(Yusuf 109)
Her ümmetin bir peygamberi vardır.Peygamberleri geldiği zaman, aralarında adaletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez. (Yunus 47)
(Allah’ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. (İbrahim 4)
5). Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz!
Ümmetlere peygamberlerine inanarak yolundan gidip gitmedikleri, peygamberlere de tebliğ vazifelererini yapıp yapmadıkları sorulacaktır.(A’raf 6)
38. Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber için mucize getirme imkânı yoktur. Her müddetin (yazıldığı) bir kitap vardır.
Her vakit ve müddetin Allah katında ayrı ayrı bir yazısı, hikmet gereği verilmiş özel bir hükmü vardır. Bu müddet içerisinde kurtulaşa ermek veya azaba müstehak olmak için insanlara. (Rad 38) mühlet ve müsaade verilmiştir
...Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üslenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.(İsra 15