Kulluğun tezahürü olan ibadetler ruh dünyamızda meydana getirdiği rahmani esintilerle hayatımıza farklı bir anlam katar. Zevk ve heyecanın zirvelerinde nice manevi lezzetlerle buluştururken bizi hayata, hayatın gayesine yani gerçek bir kulluğa hazırlar.
İbadetler, insanı ahlaken eğitir, ruhen doyurur; günahlara karşı bir kalkan, nefsimizin azgın isteklerine karşı bir zincir, şeytanın telkinlerine karşı kilit olur.
“Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin umulur ki böylece korunmuş olursunuz.(Bakara21) buyuran Rabbimiz ibadetlerdeki fayda ve hikmetleri, maslahat ve gayeleri bizlere bildirmiştir.
Mesela namaz ibadetini bir düşünün! Yüce Allah, İslam’ın beş esasından biri olan, dinin direği olarak kabul edilen, imanın ispatı, müminin miracı, gönlün aydınlığı, ruhun gıdası namazla ilgili dosdoğru kılınması gereği üzerinde ısrarla durmuştur birçok ayeti kerimesinde. Çünkü dosdoğru kılınan bir namaz, insanı Allah’ın murat ettiğin yere ulaştırır. İnsanın hayatında namazın nasıl bir değişikliğe vesile olacağını yüce Allah ayetinde şöyle bildiriyor: “(Ey Muhammet!) kitaptan sana vahiy olunanı oku. Namazı dost doğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar...(Ankebut,45)
Kötülüklere kalkan olan namaz’a niyet, fuhşiyata ve münkerata bulaşmamaya, kötülüklerden el etek çekmeye niyettir. Her an uyanık bir kalbin inşasına vesile olan namaz, Allah’tan gafil olmamızı önlerken, O’nun emirleri karşısında da uyanık bir hayat sürmeyi sağlar.
Eğer bir insan o namazdaki derinlik ve gayeye rağmen hala fahiş ve kötü davranışlarına devam ediyorsa o namazın faydasından hiçbir şey elde edememiş demektir. Böylelerinin durumuyla ilgili kâinatın efendisi buyuruyor ki:
“Kimin namazı, kendisini fuhşiyattan ve münkerattan alıkoymasa o namaz kişiyi ancak Allahtan uzaklaştırır.”
Kurban ibadeti de farklı değildir. Kurban, kurbiyet peyda etmek ve Allah’a yaklaşma vesilesidir. Kurban kesen bir insan İbrahim’i bir fedakârlık ve İsmail’i bir teslimiyet içerisinde olmalı. Kurbanla olan fedakârlık Rabbe teslimiyetin gereğidir. Allah’a olan teslimiyetini bugün kurban keserek gösteren bir Müslüman belki yarın malından zekât vererek, bazen de canını ortaya koyarak gösterir. Ancak verilen, kesilen, tutulan, kılınan ve ortaya koyulan her türlü fedakârlıkların değeri ancak niyet, ihlâs ve samimiyet oranında kıymet ifade eder. Sahip olunan takva oranında fayda elde edilir.
Yüce Rabbimiz buyuruyor ki:
“Onların(kurbanların) ne etleri nede kanları Allah’a ulaşır fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır”(Hac,37)
Takva, günahlardan korunabilmenin olmazsa olmaz şartıdır. Çünkü takva, kişiyi Allah’ın emrettiklerini yapmaya, nehyettiklerinden sakınmaya, bütün davranışlarda ölçülü olmaya iten bir güç, kötülüklerden koruyan bir zırh, bir kale gibidir.
Muttakiler, Allah’ın rızasını, sevgi ve muhabbetini kazanmaktan başka bir şey düşünmezler; her davranışlarını korku ve ümit arasındaki bir denge üzerinde ayarlarlar; Rablerini severek onda korkarlar. Takva, insanın davranışlarını kontrol eden bir oto kontrol vazifesi görür. Bir polis gibi; insanı takip eder, yaptığı ibadetleri seyrine sokar, aslına döndürür. Rabbe akan rahmet nehridir takva. Takva günahlardan insanı korumak suretiyle cehennem azabıyla insan arasında çekilmiş bir perdedir.
İşte, bütün ibadetlerde olduğu gibi oruç, insanı kötülüklere karşı manevi koruma sağlayan bir ibadettir.
Yüce Allah buyuruyor ki:
“Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi sizin üzerinize de farz kılındı umulur ki korunursunuz”(Bakara,183)
Oruç tutan bir insanın o oruçtan gerçek manada fayda edebilmesi ancak onun gereklerini tam anlamıyla yerine getirmesiyle mümkündür. Oruç sadece açlıktan ibaret bir ibadet değildir. Belki aç kalarak ve bazı şehevi isteklerden uzaklaşarak nefsi terbiye yolunda bir başlangıç yapmış oluruz. Fakat daha yürünecek nice yolar, aşılacak nice engeller söz konusudur. Bu da sadece midenin boş kalmasıyla değil, bütün azaların da günahlardan arınmasıyla ve temizlenmesiyle mümkündür.
İnsan oruç tutarak midesini Rabbinin rızası gereği, helal olan şeylerle bile doyuramıyor. Yani o mideyi Allah’ın emrettiği şekliyle temiz tutuyorsa elini, dilini de hatta gönlünü de bütün günahlardan uzak tutması gerekir.
Oruçlu insan her an ibadet halinde olduğunu bilinciyle hareket etmeli ki oruç o insan için hem günahlardan, dolayısıyla da cehennemden koruyan bir kalkan haline gelebilsin. Peygamber efendimiz buyuruyor ya: “Oruç bir kalkandır. O halde oruçlu kötü söz söylemesin, kendisi ile çekişip kavga etmek isteyen kimseye iki defa ben oruçluyum desin”(Buhari, Savm,2) Bu, insanın hem nefsine karşı hem de kendisine sataşana karşı kararlığı göstermesi açısından önemlidir. “Kalkan savaşta koruduğu gibi, oruçta cehennem ateşinden korur sizi”(İbni Mace,Savm,1)
Aksi takdirde insanın elde edeceği kocaman bir yorgunluk ve açlıktan başka bir şey değildir: Peygamberimiz(s.a.v.):
“Çok oruç tutanlar var ki onlara tuttukları oruçtan sadece açlık ve susuzluk kalır.”(Keşfül Hafa,c.1 s.513) Buyurarak bizleri bu hususta uyarmaktadır.
Yine Peygamberimiz efendimiz buyuruyorlar ki:
“Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa Allah onun yemesini ve içmesini bırakmasına değer vermez”(Riyazüssalihin, c.2,s. 5402)
Selam ve dua ile…