İhale kararından kaynaklanan damga vergisi, kurumlarla şirketleri karşı karşıya getiren bir konudur. Vergiyi kimin ödeyeceği taraflar arasında sürekli uyuşmazlık konusu olmaktadır. Konu ile ilgili değerlendirmelerde bulunmadan önce ilgili yasal düzenlemelere göz atmakta fayda bulunmaktadır.
Damga Vergisi Kanunu madde 1 uyarınca, “Bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtlar Damga vergisine tabidir.
Bu kanundaki kağıtlar terimi, yazılıp imzalamak veya imza yerine geçen bir işaret konmak suretiyle düzenlenen ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan belgeler ile elektronik imza kullanılmak suretiyle manyetik ortamda ve elektronik veri şeklinde oluşturulan belgeleri ifade eder.”
Aynı Kanun’un 3. Maddesi uyarınca “Damga Vergisinin mükellefi kağıtları imza edenlerdir.
Resmi dairelerle kişiler arasındaki işlemlere ait kağıtların Damga Vergisini kişiler öder.”
Aynı Kanun’un 8. Maddesinde resmi daire ile kastedilenin hangi kurumlar olduğu tanımlanmıştır. Buna göre; “Bu kanunda yazılı resmi daireden maksat, genel ve özel bütçeli idarelerle, il özel idareleri, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıkları, belediyeler ve köylerdir.” Buna göre burada sayılanların dışındaki kurumlar resmi daire sayılmayacağı için şirketlerin damga vergisini ödememesi gerekir. Ancak uygulama tamamen farklı olup, tüm kurumlar damga vergisini şirketlere ödetmektedir.
İhale kararından kaynaklanan damga vergisi, Damga Vergisi Kanunu’na ekli I sayılı listede yer almaktadır. Söz konusu listenin “II. Kararlar ve mazbatalar” başlığı altında yer alan 2. maddesinde, ihale kanunlarına tabi olan veya olmayan resmi daire ve kamu tüzel kişiliğini haiz kurumların her türlü ihale kararlarının binde 5.69 oranında damga vergisine tabi olduğu düzenlenmiştir.
Damga Vergisi Kanunu’nun 8. maddesinde resmi daire tanımı içinde bulunmayan kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT), sözleşmenin imzalanması için öncesinde ihale kararından kaynaklanan damga vergisinin şirketlerce ödenmesini şart koşmaktadır. Şirket bu meblağı havale yoluyla gönderdikten sonra KİT’ler kendi adına beyanname vererek vergiyi ödemektedir. Verginin mükellefi olmamasına rağmen fiili olarak vergiyi ödemek zorunda kalan şirketler, ihale kararından kaynaklanan damga vergisinin iadesi için başvuru yaptıktan sonra vergi mahkemesinde dava açmaktadır. Vergi mahkemeleri genellikle ödenen verginin faiziyle birlikte şirkete iadesine hükmetmektedir.
Sonrasında işler biraz karışmaktadır. Vergi dairesi, verginin faiziyle iadesi üzerine, ihaleyi düzenleyen KİT’ler adına damga vergisi ve vergi ziyaı cezası kesmektedir. KİT’ler bu vergi ve cezaları ödedikten sonra ise aralarındaki sözleşmeye istinaden tekrar şirketin kapısını çalmaktadır. Ödenen vergi ve cezaları şirketlerin hak edişinden kesmekte, icra takibi yapmakta veya alacak davası açmaktadır. Sonrasında konu ticaret mahkemelerinin önüne gelmektedir.
Konunun ticaret mahkemelerinde çözümü ise, kimin mükellef olduğundan ziyade sözleşmelerdeki hükümlere göre şekillenmektedir.
Vergi Usul Kanunu madde 8 uyarınca “Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettüb eden gerçek veya tüzel kişidir.
Vergi kanunlarıyla kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna mütaallik özel mukaveleler vergi dairelerini bağlamaz.”
Vergi hukukunda yasallık ilkesi geçerlidir ve mükellef yasa ile belirlenmektedir. Tarafların mükellefiyete dair yaptıkları sözleşmeler vergi dairesi açısından hüküm ifade etmemektedir. Ancak taraflar arasındaki iç ilişki açısından bağlayıcıdır.
Sözleşmenin, ihale dokümanını oluşturan belgelerin, ilgili mevzuatın titizlikle değerlendirilmesi gerekmektedir. Bunun dışında, ihale konusuna göre de mevzuatta bazı değişiklikler söz konusu olabilmektedir. Bunlar ticaret mahkemesinin kararını etkileyen faktörlerdir. İhale kararından kaynaklanan damga vergisinin şirketlerce ödeneceğine dair veya bedelin içinde yer aldığına dair kayıt bulunması durumunda, şirketlerin vergi mahkemesinde dava açmaları zaman kaybından başka bir şey olmayacaktır.