İlahi Steinmeier!...

Nihat Kaşıkcı

Gizli servis operasyonlarında, ABD/CIA’nın adı çıkmış. Yeryüzünün neresinde gürültü-patırtı çıkarsa, orada mutlaka Sam Amca’nın eli-kolu aranır.

Sinsilikte ve karda yürüyüp izini belli etmeme konusundaki en hakiki uzmanlık İngilizlere/MI6’ya izafe edilir.

Peki, ya Almanlar?.. Onların pek de üzerine eylem yapıştırılamayan, ‘Anayasa’ya Koruma Teşkilatı’ (BND) ne iş yapar?

Eğer saflığa vurursak, BND’nin sağda-solda pek bir izine, varlık emarelerine rastlamayız. Ama işin uzmanlarının dikkatli gözleri tarassut altına alırsa, işte o zaman BND’yi ciddiye almamanın ne kadar büyük bir gaflet olduğu anlaşılır.

Geniş bir kavis yaparak, meseleye girmeyi denedik.

Daha kestirmeden gitmek gerekirse, İttihat ve Terakki’nin Sultan Abdülhamit Han’ı tahttan indirdiği 1909’dan beri, Almanlar ve onların gizli servisleri, deyim yerindeyse ‘ciğerlerimize işlemiş’ durumdalar.

KURDUN ADI ÇIKMIŞ, TİLKİ BAŞKESER(Dİ)

Hem içimize güçlü bir şekilde nüfuz etmişler, hem de bunu hissetmemizi bir şekilde engellemeyi başarmışlar(dı). Yani, sinsilik deyince Britishlerin adı çıkmış olsa da, asıl ‘başkesen tilki’ Almanlar ve onların BND’si(ydi).

Tabii son yıllarda Almanya ile Türk Devleti’nin daha bir ‘göz hizasında ilişki’ noktasına gelmiş olmasıyla; Alman ciddiyetine, sağlam iş tutuşuna, bilgi ve becerisine atfettiğimiz ‘yüce değerin’, pek de hak edilmiş bir sıfat olmadığını görmeye başladık.

Biraz daha açalım…

Hadi, Sultan İkinci Abdülhamit’in siyasî zekâsını, ‘tüm dünyadaki siyasî zekânın yüzde 90’ı’ sayan, Alman siyasî birliğinin efsane Şansölyesi Otto Von Bismarck’ı (1815–1898) veya iki dünya savaşı arasındaki Hitler’li dönemleri atlayıp, yakın zamana kadarki Alman devlet adamlarını bir kenara bırakalım…

Demirel ve Ecevit Türkiye’si karşısındaki; Willy Brandt (1913-1992) ve Helmut Schmidt (1918-2015) Almanya’sını…

Özal ve Demirel Türkiye’si karşısındaki; Helmut Kohl (1930-2017) Almanya’sını…

Ve nihayet, Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’si karşısındaki Gerhard Schröder (1944) ve nihayet Angela Merkel (1954) Almanya’sını zihninizde canlandırın.

KIRILDI AĞALAR PAŞALAR, KELLERE KALDI KÖŞELER

Kuşkusuz, tahayyül ettiğiniz Almanya; son derece güçlü, uluslararası ağırlığı ve yaptırım gücü yüksek bir ülke olacaktır.

Şimdi bir de; Erdoğan Türkiye’si karşısındaki Şansölye Olaf Scholz ve Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier Almanya’sını izleyin.

Gözünüzde canlanan; sinik, güçten düşmüş, ne yapacağını bilemeyen, ABD vesayeti altında bir devlet olduğu gün gibi ortaya çıkmış bir Almanya silueti olacaktır.

Bir ay önce Başkan Erdoğan’ın bir araya geldiği ve Gazze’de İsrail Terör Örgütü tarafından yürütülen soykırım suçuna ortak olmakla suçladığı Şansölye Olaf Scholz’un, kürsünün arkasında adeta kaybolup giden, süt dökmüş kedi misali aciz varlığını hatırlayın…

Şimdi aynı görüntü karesinin üzerine, Türk döneri kesmekte olan Frank-Walter Steinmeier resmini ekleyin…

İşte size bugünün Almanya’sı ve onun karikatür gibi ‘devlet adamları’ (!)… Nereden nereye…

“SEN AZ OYALAN, BEN BİR BAĞDAT YAPIP GELEYİM”

Frank-Walter Steinmeier, Türk-Alman diplomatik ilişkilerinin 100. Yılı münasebetiyle, 22-24 Nisan 2024 tarihlerinde ülkemize konuk oldu. Aslında Almanya ile ilişkimizin tarihi epeyce geriye gidiyor olsa da başlangıcı 1924 olarak almalarının, herhalde mantıklı bir sebebi vardır, diyelim ve geçelim…

Yüce Almanya’nın (!) Ulu Cumhurbaşkanı (!), ilk olarak, Almanya’ya Türk işçi sevkiyatının simge mekânı olan Sirkeci Tren Garını ziyaret etmiş. Sonra, Türkiye’deki Alman şirketleri temsilcileriyle boğazda bir tekne gezisi icra etmiş. Derken, yine İstanbul’da iş, bilim, sanat, edebiyat, spor çevreleri ve sivil toplum örgütü temsilcileriyle bir araya gelmiş. Ardından, Gaziantep’e, Gazze’deki soykırıma verdikleri kirli destekten dolayı protesto edildiği bir ziyarette bulunmuş. Ve nihayet sonunda, Başkan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşebilmek için Ankara’ya gelebilmiş.

Tabii Alman Cumhurbaşkanı; İstanbul’da Abdullah Gül, Ekrem İmamoğlu, bazı DEMPKK elabaşıları ve Ankara’da Özgür Özel ve Mansur Yavaş gibi ‘ülkenin genel yönetiminde esamisi olmayan’ aktörlerle, ‘döner kesme münasebetiyle’ bir araya gelip, aklı sıra Türk milletine görüntü ve ayar vermeye çalışırken…

Kendisi esaslı ayarı, “Sayın Steinmeier, sen şuracıkta rahatına bak, ben bir yol Bağdat’a filan gidip geleceğim; Kalkınma Yolu gibi bazı önemli işlerim var. Sen çekinme, evin gibi davran…” diye tercüme edebileceğimiz duruşundan almıştı.

Koskoca Almanya’nın, karikatür misali yöneticiler elinde düştüğü hallere bir bakın…

Steinmeier, kendi himayelerindeki, Türkiye’nin müstakbel yöneticileri olarak gördüğü şahıslarla resim vererek, aklınca Başkan Erdoğan ve arkasındaki siyasî desteğe gözdağı sallıyor.

Eh, Olaf Scholz’un, ‘kuyruğu bacakları arasında sıkıştırma’ replikli duruşuna nispetle, biraz daha ‘üstenci tavır’ bile sayılabilir.

Lakin, Birinci Dünya Savaşı sırasında Türk Ordusuna kumanda edecek kadar ciğerimize nüfuz etmiş ve o günden bu yana zihnimizde devleştirdiğimiz Almanya imgesine karşılık, bugünün Türkiye’si ve Başkan Erdoğan karşısında aciz ve ‘Türk döneri ile Türklere gösteri yapmaya soyunacak kadar’ kişiliksiz Almanya görüntüsünü kıyaslayınız lütfen…

Sizi bilmem ama, benim dilimin ucuna sadece; ‘İlahi Steinmeier!..’ ünlemi geliyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.