Vilayet binasının koridorlarında Osman'la ne zaman karşılaşsak, Osman'ın elleri aceleyle ceketinin ön düğmelerine arardı. Osman, vücudunu öne eğer, boynunu bir tarafa büker, nefesini içeri çeker, düğmeyi iliklediğinde doğrularak asker duruşuna geçer topuklarını çat diye birbirine vururdu!
"Oğlum Osman: Benim lan ben! bu kadar korkup ürkmene gerek yok. Rahat ol" dediğimde;
"Ne yapayım arkadaşım alışkanlık işte. Kravatlı birini gördüğüm zaman vücudum otomatikman ayağa kalkıyor. Yani istem dışı bir şey. Kollarımı bacaklarımı zapt edemiyorum. N'olur sen bari kusuruma bakma" der, dalgın bir şekilde kantinde ısmarladığım çayı yudumlarken çay bardağını sol eliyle tutar, sağ elini ceketinin düğmesine gidecek gibi hazırda tutardı.
Osman, benim hem liseden arkadaşım hem de komşumdu. Karısını ne zaman balkonda görsem kadıncağızın elinde Osman'ın ceketleri olurdu.
"Abi, ne yapayım Osman'ın ceketini teyelliyorum. Biliyorsun Osman müdür. Günü valilerle, muavinlerle, müdürlerle geçiyor. Pek saygılıdır benim Osman'ım. Ceketini ilikleyip açmaktan ilik yerleri yalama olup, düğmeler düşüyor. Geçenlerde, bakan karşılarken düğme düşmüş de Perişan olmuş canımın içi!
Ne bilmiş kavuşturacağını ne bilmiş eliyle tutacağını. En sonunda yere kapaklanacak gibi eğilirken alttan ceketin ilik düğme köşesini bulup elleriyle kavramış da öyle savuşturmuş. Öyle dedi garibim."
Teyel işi bitince de pantolonunun dizlerine ütü basacağım, ne yapsın abi, yerlere fazla eğilmekten pantolonları da diz veriyor. Onlarla da uğraşıyorum. Derken sanki beş yaşındaki bir çocuğu korur gibiydi...
Abi sen kardeşimsin. Senden ne saklayayım. Bizim Osman yatakta da böyle. Herkes pijamasının düğmesini açarken bu, yatağa gelince kapatıp ilikliyor. Alttan üstten ilikliyor valla.” Diyordu.
"Yazık bu kadının ömrü de ceket düğmesi sıkılayıp, ilik örmekle geçti!" Diye düşünürdüm hep...
Dün, televizyonlarda koskoca devletin valisini gördüm, bakanını gördüm. İlikleyip açmaktan yalama olmuş ceketlerini ilikleyip asker selamına durdular. İki büklüm ayağa kalktılar, ceketlerinin düğmesi ilikleyip açılmaktan kağşamış kapı menteşesi gibi yalama olmuş, ses çıkarıyordu.
Konuk için yapılan kek'i çalarken analarına yakalanmış çocuklar gibiydiler. Ne diyeceklerini şaşırıp kekelediler, kızarıp bozardılar!
Reyiz resmen azarladı!
Şimdi sorsan; “Bizim saygımız her zaman makama olmuştur, kişiye değil” diye kendilerini savunurlar
Saygılarımla…