Irmaklar gibi akıyoruz ömrün içinde

Dilek Özder

Irmak ve dereler üzerindeki ağaç köprüler gibi değil midir? Hayat. Uzun uzadıya önünüze serilmişte, hiç bitmeyecek gibi görünse de, sallanmaya başlar tam da orta yerinde…

Neler biriktirdim, neler yaşadım o ortaya gelene kadar bir bilseniz. Yaşadığım nefes aldığım anların, hangileri bende değer oldu, hangileri üzüldüğüm duygularımdı tek tek söylemem, söyleyemem. Âmâ ben her koşulda ve her zaman mutlu olmayı seçmeyi bildim. Çünkü mutlu olmayı yarına bırakmak, karşıya geçmek için nehrin durmasını beklemek gibi bir şeydi sadece. Sen beklersin ve nehir asla durmaz. Ve bizler hoşlansak ta, hoşlanmasak ta yaşadıklarımızın her birinden, ırmaklar gibi akıp gitmiyor muyuz? Ömrün içinden.

Irmakları kim? Sevmez

Sevmeyen yoktur elbette. Suyun o akışındaki insana dinginlik veren masumiyetini, yemyeşil, bazen de masmavi akan o rengini. Tüm engelleri bir şekilde aşarak giden, o gücün timsalini, görmeyen, bilmeyen yoktur elbette. Bir de çevresine kattıkları var tabii ki, geçtiği bölgedeki toprağı yeşertip ve güzelleştirirken ırmaklar, emin olun o bölgede ki yaşayan insanlarda da aynı etkiyi yapar.

En çokta nehir kıyısında piknik yapmayı severim ben. Yemyeşil çimenlerin üzerine sereceğim kilimimi, Su önümden akacak, ben seyrederken en güzel akışlarını ve dinlerken sesini nehrin, içeceğim odun ateşinde pişirdiğim tavşankanı çayımı serin serin.

Hayal et! Hadi. Kapat gözlerini ve uzan çimenlerin üzerine, tam da coşkunca akan nehrin dibine. Irmağın hızlı akan debisiyle gelen suyunun gür sesinden, kuş seslerini duyamaz oluyorsun değil mi? Ve dinle haydi akan suyun sesini, içine sinen huzur ve ferahlığı hissetmedin mi? İçinde kelebekler uçuşmuyor mu? Mutluluktan. Sakinlik ve sükûnet çökmedi mi? Üstüne, uykun gelmedi mi? Mesela. Hatta gevşeyen vücudun uzandığın çimenlerle bütünleşmedi mi?

Ne zaman bir ırmak ya da nehir kenarı bulsam hemen aklıma düşer, küçüklüğümün anılarında kalmış yegâne iki insan. En sevdiğim arkadaşlarımdan biriydi Irmak, kardeşinin adı da Nehir di üstelik. Hani isimlerin etkisi var derler ya, karakterinde, kişiliğinde. Arkadaşlarım tam da buna en iyi örnek. Onlara seslenmek kadar güzel bir şey yoktu o zamanlarda. Suya olan düşkünlüğüm, isimlerde bile beni etkilemiş demek ki diye düşünüyorum şimdilerde. O kadar hoşuma giderdi ki onlara seslenmek, çocuğum olursa sizin isimlerinizi koyacağım derdim hep. O kadar sakin, dingin ve bir o kadar da içtenlerdi ki, tüm oynanan oyunlar, onlarla güzel olur ve onlarla anlam bulurdu. Akarsuların, nehirlerin, ırmakların geçtikleri yerlere kattıkları anlam gibi, arkadaşlarımın da ben de böyle bir anlamı oluşmuştu zamanında.

Herkes bilir, bir nehir bir kere geçtiği yerden, ikinci kez geçmez. Aynı suda ellerini iki kez yıkayamazsın mesela. Aynen ömür gibi, yaşadığın an gibi ikinci bir tekrarı yok yani. Yaşamın bir nehir, bir ırmak gibi içimizde var olduğunu düşünsenize, içimizde ki çağlayanları çoğaltıp, mutluluk nehirlerini arttırıp içimizi yeşertmek de bizim elimizde. Bu ırmaklar nasılda coşarlar dönem dönem pervasızca, bir bakmışız mutluluk nehrimiz coşmuş, her yer bahar bahçe, çiçekler rengârenk, renkler bambaşka.

Irmaklar nasıl gitmezlerse sürekli düz bir hatta, ömrümüz de her daim mutluluklarla gitmez elbette. Bir gün, bir bakmışız üzüntü ırmağımız almış, yürümüş bizden habersiz ve sinsice, biz de tıpkı akan ırmaklar gibi, önümüze çıkan engelleri kâh dolanır, kâh yıkarız, bazen üstünden aşar, bazen de büyük boşlukları doldurup devam ederiz yolumuza. Ama lütfen mümkünse hiç uğramasın bizlere, bizden izinsiz bundan sonra.