İstiklalimizin Marşı

Emine Baştuğ

Milletlerin hayatında geleceklerine yön veren olaylar kilometre taşı niteliğinde abidevi (anıtsal) şahsiyetler vardır. Genç nesillerin iyi yetişmeleri, geleceğe güvenle bakabilmeleri, millet hayatında yeni değerlerin ortaya çıkabilmesi ve milli şuuru ayakta tutabilmek için bunları hatırlamak gerekir.

İşte bu abidevi şahsiyetlerden ve İstiklal (Bağımsızlık) Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy 1873 yılında İstanbul-Fatih’in Sarıgüzel semtinde dünyaya gelmiştir. Babası Mehmet Tahir Efendi, ebced (Arap alfabesindeki harflerin kolaylıkla hatırda kalması için düzenlenen bir harf dizisi) hesabıyla doğum tarihini belirten “Ragif” adını verdi.

…………

23 Nisan 1920 günü Meclis açılmış, bir yandan İstiklal harbi başlamış, bir yandan da Ordularımız Anadolu’yu işgal edenlerle savaşıyordu. Bu arada Meclis, yeni kurulan Türk Devleti için bir İstiklal Marşı hazırlatmak ister ve 1920 yılı sonlarına doğru bu amaçla bir şiir yarışması düzenlenir. Altı ay süre tanınan katılımcılar, komisyona tam 724 şiir göndermişlerdir.

Ayrıca kazanan şiir için o zamanın değerinde çok büyük bir para olan 500 lira ödül verilecektir.

O sırada Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) olan Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ankara’da yaşayan ve aynı zamanda milletvekili olan ünlü şairimiz Mehmet Akif Ersoy’dan da bir şiir yazmasını istiyor. Ancak, Mehmet Akif “Ben mebusum (milletvekili), müsabakaya katılmam. Bir şiir yazar size veririm” der. O günden sonra hemen yazmaya başladığı ve Kahraman ordumuza ithaf ettiği bu şiir bittiğinde, Maarif Vekaleti’ne teslim ettiği bilinmektedir.

Ve beklenen gün gelip çatmıştır. Mehmet Akif Bey’in şiiri Meclis kürsüsünden Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey tarafından büyük bir coşkuyla okunur.

İşte büyük tezahürat ve alkışlar arasında İstiklal Marşımız 12 Mart 1921 tarihinde oybirliği ile kabul edilir.

Birkaç gün sonra Meclis yetkilileri Mehmet Akif Bey’e 500 liralık ödülü vermek isterler. Ama O, bu ödülü almayı ısrarla reddetmektedir. Bu parayı kasada tutamayacaklarını belirttikleri için Mehmet Akif en sonunda parayı alır almasına ama tamamını hastanede yatmakta olan gazilerimize bağışlar.

İşte kara günlerimizin göstergesi, kahramanlık destanımız, heybetli kimliğimiz, yurt severlik ve özgürlük aşkımız İstiklal Marşı ve milletimizin sinesinden çıkarak onun acılarını, umutlarını kararlılığını “Hayal ile yoktur alkış verişim, her ne demişsem görüp de söylemişim” diyerek abideleştiren Mehmet Akif…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu konuyla ilgili müthiş bir söz söylemiştir: “Bu marş bizim inkılabımızı (devrim, dönüşüm) anlatır, inkılabımızın ruhunu anlatır. Bunu ne unutmak ne de unutturmak lazımdır! İstiklal Marşında, istiklal davamızı anlatması bakımından büyük manalar vardır. Benim en beğendiğim yeri de burasıdır: ‘Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; /Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklal!’

Benim bu milletten asla unutmamasını istediğim mısralar işte bunlardır. HÜRRİYET ve İSTİKLAL AŞKI BU MİLLETİN RUHUDUR.

Tarihe bakın, bütün milletlerin bir esaret ve hürriyetsizlik devri geçirdikleri bir hakikattir. Bizim kahramanlarımız hürriyetini kaybedeceğini anlayınca nefsini ateşe vermiş ve küllerini bile düşmana teslim etmemiştir. Türk budur. İstiklal Marşı’nın bu pasajı asırlar boyunca söylenmeli ve bütün yar ve ağyar (dost olmayan) anlamalıdır ki Türk’ün Mete hikayesinde olduğu gibi her şeyi hatta en mahrem hisleri bile tehlikeye girebilir, fakat hürriyeti asla… Bu pasajı her vakit tekrar ettirmek bunun için lazımdır. Bu demektir ki, efendiler, Türk’ün hürriyetine dokunulamaz.” Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başı…

İşte bu şiiri yazarken şair Mehmet Akif öylesine derin duygular, öylesine içten ve yürekten hissiyatlarla doludur ki, yıllar sonra bile bu duygu seli hepimizi içine almayı başarabilmiştir şükür ki!

Onun içindir ki; İstiklal Marşımız okunduğunda kimin/kimlerin eğer ki tüyleri diken diken olmadığı gibi gereken hassasiyeti ve saygıyı göstermiyorsa, onun/onların Türklüğünden, milliyetçiliğinden hatta Müslümanlığından bile şüphe etmek gerekir diye düşünüyorum.

Bundan dolayıdır ki; İstiklal Marşı’nı sevmek, Ülkemizi sevmektir. Bu Marşımızı coşkuyla söylemek ülkemize, bağımsızlığımıza sahip çıkmaktır. İstiklal Marşımıza karşı sergilediğimiz sevgi ve saygı, büyük bedeller ödenerek bize bırakılan yüce mirasa ne denli sahip çıktığımızın göstergesidir.

Şiirde, ayrıca büyük şair Kurtuluş Savaşı’nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk’a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirmiştir. Yüce Marşımız, yukarıda dediğim gibi içeriğinde vatan, bayrak, toprak, millet, şehit, özgürlük ve en önemlisi dinimizi de barındırmaktadır. Daha ne olsun! Bundan ala yücelik mi olur?

Biliyoruz ki; İstiklal Marşımız “Korkma” seslenişi ile başlar. Bu en olumsuz durumlarda dahi ümitli kalabilmenin bir ifadesi anlamına gelmektedir. Bu sözcükten öğreneceğimiz çok şeyler var aslında.

Evet sevgili dostlar; yazımın sonunda hem bu yüce destanı yazan Üstadı, hem de yazdıran sayısız kahramanı minnet ve rahmetle anarken, büyük şairimizin sözleriyle sizlere veda etmek istiyorum:

“O şiir bir daha yazılmaz. Onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur… Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın!” (Amin)

Sevgi ve muhabbetle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.