Kadim şehir: El Aziz

Mahmut Erdemir

Farklı medeniyetlerin hüküm sürdüğü yerleşim yerlerini, o yerlerde yaşayanların geride bıraktıkları kutsal ve dini mekanları, köprü ve kale surlarını görmek, devlet yöneticilerinin, komutanlarının, din adamlarının kabirlerini ziyaret etmekle geçmişe bir yolculuk yapıyorsunuz.

Tarihi yerlere olan bu merakımdan Harput’u da görmek istiyordum.

Bu seyahatler, kısmetse oluyor. Bir de zaman ve imkan gerekiyor…

Elazığ Belediye Başkanı Mücahit Yanılmaz, 21 Mart 2018 tarihinde Türkiye Yazarlar Birliği’ni ziyaret etti.

Belediye olarak 2018 yılını kültür-sanat yılı ilan etmişler.

Bu kapsamda ortak bir kültür etkinliği yapmayı teklif etti.

Gerek yerel yönetimlerden gerekse sivil toplum kuruluşlarından kültür sanat faaliyetlerine ilişkin iş birliği teklifleri “yerli ve milli” olmak şartıyla Türkiye Yazarlar Birliği’nce her zaman kabul görüyor.

Şeref Başkanımız D. Mehmet Doğan, Genel Başkanımız Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan ve yönetimdeki arkadaşlarında olduğu toplantıda Elazığ’da “Şehir Kültürü - Kültürlü Şehir" sempozyumu düzenleme kararı alındı.

Zaman belirlendi: 5-6 Ekim 2018

Hazırlıklara başlanıldı.

Konu; şehir, kültürlü şehir, şehir kültürü, geçmişte nasıldı şimdi şehirlerde neler oluyor?

Asırlarca önce yapılan, günümüze kadar ulaşmayı başaran tarihi binaların, surların ve türbelerin restorasyon çalışmalarında gerekli hassasiyet gösteriliyor mu?

İki günlük sempozyumda, şehir tarihi araştırmacıları, bilim adamları ve akademisyenler tüm bunları konuşacak, doğruyu bulmak için yanlışlar tespit edilecek.

4 Ekim 2018’de yola çıkıyoruz.

Kafilede, TYB Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan, Genel Başkan Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan,  Şanlıurfa eski Belediye Başkanı ve milletvekili Halil İbrahim Çelik, TYB Vakfı 2. Başkanı İbrahim Ulvi Yavuz, Mali Sekreter Fatih Gökdağ, Genel Sekreter Muhammet Enes Kala,  yönetim kurulu üyesi  Mehmet Kurtoğlu ve başkan danışmanı Ferhat Koç var.

Ankara Elazığ arası yaklaşık 800 km.

 Uçak yolculuğumuz 1.5 saat sürdü.

Yurt içi ve yurt dışına seferler yapılabilen Elazığ Havalimanı derli toplu ve oldukça bakımlı.

Türkiye Yazarlar Birliği Elazığ temsilcisi Nazım Payam ve arkadaşları havalimanında bizi karşıladı. Hep birlikte şehir merkezine doğru hareket ettik. Havalimanı şehir merkezi arası yaklaşık 12-13 km ve 30 dakikalık bir yolculukla kalacağımız otele geldik.

Önce eşyaları odalarımızı bırakıp sonra da Elazığ Belediye Başkanı Mücahit Yanılmaz’la yapacağımız görüşme için oteldeki toplantı odasına geçtik.

Başkan iyi niyetli, kültür sanat faaliyetlerine ilgili biri. “Sempozyumun şehrimizde yapılmasından ve Türkiye Yazarlar Birliği yöneticilerini misafir etmekten mutlu oldum” diye konuştu. Gerçekleştirilecek faaliyetin ayrıntılarının konuşulduğu toplantı oldukça verimli geçti.

Zaman çabuk geçiyor, gece yarısı oldu. Şimdi de Türkiye Yazarlar Birliği Elazığ temsilciliğine gidiyoruz.

Edebiyat sohbeti

Derginin genel yayın yönetmeni ve TYB Elazığ temsilcisi Nazım Payam misafirlere derginin yayına başlayış sürecini ve günümüze kadar olan yayın çizgisi hakkında bilgiler verdi.

Bizim Külliye Dergisi'nde edebiyat konuşuldu, şiirler okundu...

Kültür-edebiyat sohbetinde Nazım Payam, Prof. Dr. Mustafa Demirci ve Abuzer Akbıyık şiirler okudular. Çeşitli ikramlar eşliğindeki konuşmalar Elazığ’ın kültür edebiyat hayatına ilişkin yapılan faaliyetlerin anlatımıyla devam etti.

Saat: 23.00 oldu.

Sabah sempozyum var.

Kaldığımız Günay Otel şehrin merkezinde. Otelin lobisinde farklı şehirlerden etkinlik için gelen akademisyen ve tarihçilerle karşılaştık. Kısa bir tanışma ve merhabalaşmadan sonra odalarımıza yerleştik. Temiz ve ferah bir otel ama bu mevsimde odalar soğuk, kaloriferler yanmıyor.

Sabah erken kalktım, kahvaltıdan önce otele yakın caddeleri dolaştım biraz. Bu saatte cadde ve sokaklar oldukça sessiz ve sakin.  Sağlı sollu dükkânlar yeni yeni açılıyor, beyaz eşyadan giyim mağazalarına kadar her üründen satan iş yerleri var.

Parklar, bahçeler, iş yerlerinin önü, ağaçlar ve yeşil alanlar bakımlı ve temiz.

Kahvaltıdan sonra sempozyumda bildiri sunacak akademisyenler ve diğer konuşmacılarla birlikte   faaliyetin yapılacağı belediye binasına gittik.

İki günlük program bir güne sıkıştırıldı, belediyenin  iki ayrı salonunda oturumlar başladı.

Sempozyumun açılında konuşan TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan, kültürlü şehir, kültürün unsurları, tarihteki ihtişamlı şehirlerin kültür hayatı konularında önemli açıklamalarda bulundu.

TYB Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan’da yaptığı konuşmada:

 “Türkiye’nin her tarafında ama özellikle son 20 yıldır şehirlerin yenilendiğini ve sürekli yeni unsurların şehirlere eklendiğini söyledi.

Doğan konuşmasını şöyle sürdürdü: “Sadece nüfusun değil  yeni binalar yapılıyor, eskileri ya yeniden yapılıyor ya da yıkılıyor.  Bu yapılış sadece maddi yapılış olmamalı bunun manevi bir arka planı, ruhi bir arka planı olması lazım.” dedi.

Şehir tarihi yazarları, akademisyenler ve bilim adamları; sempozyumun oturumlarında özellikle tarihi yapıların korunması ve yarınlara miras olarak bırakılmaları gerektiğine ilişkin bildiriler sundular.

Belediye kültür ve kongre merkezinde altı oturumda gerçekleşen sempozyum kitap olarak da yayınlanacak.  Program oldukça başarılı geçti, bir gün sonra da şehir gezisi var…

El Aziz 4000 yıllık şehir

Sempozyum için Elazığ'da bulunan bilim adamları ve şehir tarihi yazarları bir arada

Elazığ, Anadolu’nun en eski yerleşim yeri olan Harput Kalesinin etrafında kurulmuş.

Tarihi kaynaklara göre M.Ö. 2000 yılından sonra sırasıyla;  Hurriler, Hititler, Urartular,  Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular  bu topraklarda yaşamış.

Osmanlı imparatorluğu döneminde kültür, sanat ve ticaret merkezi haline gelmiş.  Bugünkü şehir merkezi ile kale arası yaklaşık 5-6 km. mesafe bulunuyor.

Öncelikle hemen şunu söyleyeyim;Elaziz” nasıl  “Elazığ” olmuş ?

Şehrin tarihi ile ilgili bize bilgi veren şehir tarihi uzmanın söylediğine göre; Sultan Abdülaziz döneminde şehre gelen vali İzzet Paşa’nın teklifiyle “Mamurat-ül Aziz” ismini almış, ancak söylenmesi daha kolay olduğu için “Elaziz” denmiş.

1937’de şehri ziyaret eden Atatürk, şehre “Elazık” ismini uygun görüyor.

 Daha sonra, TBMM kararı ile Elazık oluyor “Elazığ”

Kalesi, camileri, türbeleri ve tarihi kalıntıları ile Harput görülmesi gereken

 önemli bir  tarih ve kültür şehri.

Harput açık hava müzesi

Bugün, Harput gezisi var. Sabah erkenden yola çıkıyoruz.

Harput şehir merkezine çok yakın ama gezilecek çok yer var. Mihmandarımız  Kadir Atıcı,  Tarihi Harput Mahallesini Koruma, Uygulama ve Denetim Büro Birimi Sorumlusu.

Baktığımız her yerde tarihi türbe, camii ve sur kalıntıları var. Harput gerçekten açık hava müzesi. Kadir Atıcı,  Harput’ta çok sayıda bulunan kaya mezarların Urartu döneminde yapıldığını ve Roma döneminde de kullanıldığını söyledi.

Süt Kalesi

Harput Kalesi diğer adıyla 'Süt Kalesi' M.Ö. 8. Yüzyılda Urartu Krallığı tarafından yapılmış.  Artuklu Beyi Belek Gazi'nin ve Selçuklu Beyi Alaeddin Keykubad'ın hükümet merkezi olarak da kullanıldığı kale 1515 de Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı İmparatorluğu'nun idaresine geçmiş.

Kayalar üzerinde inşa edilen ve kuşatılması oldukça zor olan kalenin içerisinde hastane, tahıl ambarı, darphane, su sarnıcı, cephanelik ve cami varmış.

Kalenin ilginç bir hikayesi var. Kuraklık nedeniyle su bulunamadığından, kalenin harcında süt kullanıldığı ve bu yüzden surların beyaz renkte olduğuna inanılıyor.

Şehir tarihi araştırmacısının söylediğine göre; Kale etrafındaki kazı çalışmaları devam ediyormuş ve çok sayıda seramik, çanak, çömlek ve mutfak eşyaları gün yüzüne çıkarılmış. Restore çalışmaları tamamlandığında  ziyaretçilere açılacakmış.

Kale surları ise zamana dayanacak güçleri kalmadığından artık erimeye başlamış.

800 yıldır bozulmayan naaş

Kitabesinde yazılanlara göre; Arap Baba Türbesi, Selçuklu hükümdarlarından IV. Kılıçarslan’ın oğlu, III. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında inşa edilmiş.

Kayalar üzerine yapılmış Türbedeki muhterem, halk arasında Arap Baba’ ismiyle anılıyor.

İnsanlara doğru yolu göstermek için vaaz ve nasihatlerde bulunmuş.

Türbenin içine çok dar ve basık bir kapıdan yere kadar eğilerek girmek gerekiyor.

İçeri girmeden önce bilgi almak için  Harput tanıtım broşürüne baktım.

Mumyalanmadığı halde yaklaşık 800 yıldır bozulmadığı öne sürülen Arap Baba'nın naaşını 2008 yılında  Türk bilim adamları incelemişler. Bu sır hâlâ aydınlatılamamış.

Zeminin tam ortasında bulunan naaş üzeri yeşil kumaşla örtülü bir camekân içerisinde muhafaza ediliyor.

İçeri girip;  kendim, ailem, tüm sevdiğim insanlar ve  Müslümanlar için dua ettim…

 Kurşunlu Cami

Osmanlı döneminde 1738 – 1739 yıllarında Çarsancak Beyi Osman Ağa tarafından yaptırılmış. Kare şeklindeki camide taş ustalığı hemen dikkat çekiyor.

Kubbelerinin kurşunla kaplı olması nedeniyle bu ismi almış. Kitabedeki yazılar okunamayacak derecede eskimiş.

Günümüze iyi korunarak gelebilmiş nadir yapılardan biri olan Kurşunlu Caminin içinde dikkatleri Osmanlı ağaç işçiliğinin güzel örneklerinden olan minber çekiyor; Ahşap parçaların birbirine geçmesi ile oymalı ve çivi kullanılmadan büyük bir ustalıkla birbirine monte edilmiş.

 Mihrap  ise kesme taştan  yapılmış.

300 yıllık çınar

Kurşunlu Caminin diğer ilgi çeken bir özelliği bahçesindeki çınar ağacı.

Yazın sıcaktan bunalanların serinlemek için uğradığı, 350 yıllık olduğu tahmin edilen ağaç “Anıt ağaç olarak tescillenip” koruma altına alınmış.

Anlatılanlara göre Evliya Çelebi'nin Harput'a geldiğinde gölgesinde oturarak notlar aldığı ağaç bugün de ayakta duruyor ve  heybetli görüntüsüyle yıllara meydan okuyor.

Harput’a gelenlerin mutlaka görmek istediği çınar ağacı, yazın sıcaktan bunalanların serinlemek için uğradığı mekanların başında geliyormuş.

Mansur Baba Türbesi

Harput Kalesi’ne giden yolun  üzerinde bulunan Mansur Baba Türbesi sekizgen şeklinde inşaa edilmiş.

Türbenin duvarları kesme taştan yapılmış.

1518 yılında yapılan ve içerisinde zamanın manevi şahsiyetlerinden olan Mansur Baba ve ailesine ait olduğu söylenen dört sanduka var.

Üst kısmı mescit, alt kısmı ise dar merdivenlerden inilen makam bölümü, makam bölümüne sırasıyla girip namaz kılıp dua ettik.

 Dış cephede bakım onarım çalışmaları yapılmış ama iç kısmın orijinal hali şimdiye kadar korunmuş.

Şefik Gül Kültür Evi

18. yüzyılın sonlarında konak olarak yapılmış. Daha sonra tarihi kimliğine uygun olarak  7-8 kez restore edilen kültür evinde Harput ve Elazığ kültüründen eşyalar, yöresel kıyafetler, eski resimler sergileniyor.

Elazığ’ın kültürel ve geleneksel yaşantısını gözler önüne seren Köy odası ziyaretçilerin büyük ilgisini çekiyor.

Şefik Gül Kültür Evi;  bahçesi, avlusu, çeşmesi, odaları, içindeki antika  eşyalarıyla insanı geçmişe götürüyor.

Kültür evinde çay içip biraz dinlendik.

Eğri Minareli Harput Ulu Camii

Harput Ulu Camii, Harput Kalesi’nin tam karşısında. Duvarında yer alan kitabesine göre Artuklu Hükümdarı Fahreddin Karaaslan tarafından 1156 yılında inşa edilmiş ve Anadolu’daki en eski Türk camilerinden biriymiş.

Dikkatli bakınca minaresinin sağa doğru eğrileştiği  görülüyor. İç mekanda tuğla kemerler hemen dikkat çekiyor. Caminin ortasında avlu ve fıskiyesi olan havuzlu bir şadırvan var. Bugüne kadar farklı tarihlerde onarım gören cami en son 2000 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiş. Cuma namazını bu camide kıldık.

Secde eden dut ağacı

Cuma çıkışı, Ulu Camiinin etrafında dolaşırken dikkatimi çekti: Bir dut ağacının gövdesi yerlere kadar eğilmiş ve büyümesine öyle devam etmiş. Dikkatli bakışımı gören bir Elazığlı yaklaştı yanıma, secde eder gibi görünen dut ağacı”nın hikayesini anlattı.”

Ağaç yaklaşık 120 yıllık. İki arkadaş Kadir Gecesi'nde ulu Cami'nin bahçesinde otururlarken saatler gece yarısını bulmuş. Arkadaşlardan biri Ulu Cami'nin minaresinin secde ettiğini görmüş ve minare öylece kalmış, diğer arkadaş ise dut ağacının secde ettiğini görmüş ve dut ağacı da secde eder vaziyette kalakalmış.

 

Keban Barajı gölünün oluşumu sırasında ortaya çıkan Çırçır Şelalesi,

görülmeye değer doğal güzellikte...

Çırçır Şelalesi

Öğleden sonraki gideceğimiz yer ; Çırçır Şelalesi.

Şehir merkezinden yaklaşık 50 km uzakta, Keban ilçe sınırları içinde bulunan Çırçır Şelalesi Elazığ’a gelen herkesin görmesi gereken bir yer olarak anlatılıyor.

Yaklaşık bir saatlik otobüs yolculuğundan sonra şelaleye varıyoruz. Çırçır mevkiindeki şelale 1974 yılında Keban Barajı’nın inşa edilmesinden sonra oluşmuş.

Ana yoldan aşağıya, merdivenlerden şelaleye doğru indikçe, çağıl çağıl  suyun sesi karşılıyor bizi. Çok sayıdaki alabalık tesisi dikkatimi çekti.  Üretilen alabalık, hem çevre illerin balık ihtiyacını karşılıyormuş hem de ihraç ediliyormuş.  

Her yerde olduğu gibi burada da su sosyal hayata katkı sağlamış.  Şelalenin bölgesine yaklaştıkça, marketlerin, hediyelik eşya satan dükkanların, çay kahve içecek mekanların sayısı artıyor. Turizm ve ekonomiye de bir hareket getirmiş.

Öğle yemeğimizi, bu doğal güzellik içinde bulunan lokanta da yiyoruz.  Menü, doğal olarak Alabalık.

 Çok garibime gitti ama Alabalığın 23 çeşit yemeği yapılıyormuş burada. Hatta, kavurması bile.

Yemek, çay, fotoğraf çekimi derken hayli zaman geçti.

Keban Barajı

Şimdi de Türkiye’nin 2. büyük barajı olan Keban Barajı’nı olduğu araziye gidiyoruz.

Baraj, Fırat Nehri üzerine 1965 yılında inşa edilmeye başlanmış. Temeli Başbakan Süleyman Demirel tarafından atılan inşaat 10 yıl sürmüş.

Yapıldığı dönemde ülkemizin elektrik ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayan, enerji alanında Türkiye’nin ilk büyük yatırımlarından olduğunu bildiğim barajı uzaktan görüyoruz.

Devasa, muhteşem bir tesis. Keban baraj gölünde elektriğin yanı sıra halen  balık üretimi de yapılıyor. Zamanı iyi kullanma adına buradan hareket ediyoruz. Şoförümüzün söylediğine göre Keban Barajı ile Elazığ arası 44 Km. Yani bir saatlik yolculukla otele dönmüş olacağız.

Keban Barajı, turizm, sosyal hayat, tarım ve son yıllarda yaygınlaşan balık üretimiyle ekonomiye katkıda bulunuyor.

Büyük Komutan Balak Gazi

Akşam yemeğini Balak Gazi Tesislerinde yiyeceğiz.

Lokanta şehri kuşbakışı gören bir tepede ve  bulunduğu katın bahçesinde oldukça büyük bir heykel var.

Beyaz atın üstendeki komutan; Balak Gazi.

Heykel, 964 yılında heykeltıraş Nurettin Orhan tarafından yapılmış.

Kitabedeki bilgilere göre; Selçuklu Sultanı Alparslan’ın  Malazgirt savaşındaki ünlü komutanlarından Artuk Bey’in torunu olan Balak Gazi, Haçlı ordularıyla yaptığı savaşlarda gösterdiği kahramanlıklar ve cesareti nedeniyle  “Devletin Nuru” unvanı verilmiş.

Bütün ömrünü gaza ve cihat içinde geçirmiş; adaletli, dindar ve mütevaziliği ile tanınmış olan Balak Gazi, 1124 yılında Suriye'de, Membiç Kalesi’nin kuşatması esnasında kaleden atılan bir okla şehit düşmüş. Balak Gazi gerçekten büyük bir komutanmış, Allah rahmet etsin inşallah. Mekanı cennet olsun.

Gakgoş kime deniliyor

“Gakgoş" ya da "gakgo", halk arasında Elazığlı olanlara deniliyor. "Kardeş" veya "ağabey"  anlamlarına geldiği gibi yiğit, er, mert, delikanlı, dürüst, babayiğit olarak da kullanılıyor.

Kültür sanat edebiyat

Binlerce yıllık geçmişe sahip olan şehirde; Belediye ve sivil toplum kuruluşları zaman zaman kültür sanat etkinlikleri düzenleyerek şehrin kültürünü yaşatmaya çalışıyorlar.

Özellikle, Orcik Festivali, Bağ Bozumu Şenliği, kitap fuarı, okur-yazar buluşmaları, Nostaljik Açık Hava Yeşilçam Sinema Günleri, konserler, yaz şenlikleri  büyük ilgi görüyormuş.

Belediyenin şehrin tarihi, turistik ve görülmeye değer tabiat güzelliklerini tanıtmak amacıyla düzenlediği turlara oln ilgi ise her gün artarak devam ediyormuş.

Yöresel yemekler Balak Gazi Tesislerinde

Elazığ mutfağı mevsime, yörenin özelliklerine ve ürettiği ürünlere göre şekillenen zengin yemek ve tatlı çeşitlerine sahip.  Yapılan bir araştırmaya göre şehirde 154 çeşit yemek, tatlı ve içecekten oluşan bir menü varmış. Ama çoğu zamanla unutulmuş. Son yıllarda şehirde köfte-ekmek de ilgi görmeye başlamış.

Kayalık bir alan üzerine kurulmuş Balak Gazi Tesislerinde, çorba, içli köfte, pide, Harput Köftesi başta olmak üzere yöresel yemekler oldukça lezzetli.

Soğuk ayranlı çorba, bizim, Kırıkkale’de sıcak içilen yoğurt çorbamıza çok benziyor

 

Balakgazi tatlısı : Künefe de yaygın ama en çok tercih edilen tatlı türü Balakgazi Tatlısı. Bal, ceviz ve muzdan yapılıyor.

Balakgazi Böreği : Elazığ mutfağının vaz geçilmezlerinden olan böreğin kendine has güzel bir tadı var. 

Harput köfte: Hemen hemen Güneydoğudaki illerin hepsinde yapılan içli köfte buradaHarput Köfte ”si adını almış. Genelde kızartılarak yenilen içli köfte burada salçalı suda pişiriliyor.Özellikle bayramlarda ve özel günlerde mutlaka sofralarda bulunuyormuş.

……

El-Aziz, güzel şehir, sanatın ve kültürün şehri.

Asırlardır farklı medeniyetlerin yaşadığı  Anadolu topraklarının birbirinden güzel şehirlerini imkanlar dahilinde ziyaret etmek gerek.

İki gün çabuk geçti.

Şimdi, Ankara’ya dönüyoruz. Tarihi ve doğal yerler görerek ve güzel anılar eşliğinde.

El-Aziz, kadim şehir hoşça kal…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.