İnsan ruhu anlaşılmaz.
Belirlenmiş bir anma gününde ortalık bir anda ayağa kalkıyor.
Herkes-ama sadece o gün-en ateşli savunucu oluyor.
Hayvanları koruma günüyse en hararetli hayvan hakları savunucusu.
(Bir hayvana bir kap su bırakmadan.)
Çocuk bayramıysa en çok çocuk seven.
(Bir sokak çocuğunun başını okşamadan.)
Öğretmenler Günü’yse en çok mesaj yazan.
(Bir öğretmenini şimdiye kadar ziyaret etmeden, elini öpmeden.)
İçi boşaltılmış anma günleri kutluyoruz sürekli.
Sadece o gün mesai saatlerinde bir mecburiyetmiş, bir görevmiş gibi gündeme getiriyoruz.
Ertesi gün unutuyoruz, çünkü o gün başka bir etkinlik giriyor takvime kutlanacak, anılacak.
En yakında ise 25 Kasım "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü"nü kutladık.
En hoyrat, en acımasız, en zalim erkekler dahi sosyal medyada paylaşımlarda bulundu.
“Kadına şiddete hayır!” diye seslerini yükselttiler.
Sanki şiddet sadece fiziksel oluyormuş gibi.
Kadını küçük görmek, beceriksiz biri olarak itham etmek; kişiliğini, fikirlerini önemsememek, sürekli eleştirmek, emir vermek, davranışlarını sürekli kontrol altında tutmak; iş hayatında karşısına çıkan fırsatlara engel olmak da şiddettir.
İstemediği biriyle evlenmeye zorlamak, çocuk yaşta evlendirmek, sosyal medya aracılığıyla istemediği davranışlara maruz bırakmak; iş yerinde sözel, gözsel taciz etmek de şiddettir.
Onur kırıcı, aşağılayıcı, küfür içerikli, kaba ifadelerle konuşmak; ruhsal olarak yalnız bırakmak da şiddettir.
Var olan maddi imkânları yaptırım aracı olarak kullanmak, kadını bununla cezalandırmak da şiddettir.
Toplumsal baskı yoluyla kadını aşağılayarak ikinci sınıf görmek ve toplumsal rollerini kısıtlamak da şiddettir.
Şiddete hayır derken evinizde, iş yerinizde, çevrenizde sosyal, psikolojik, ekonomik, sosyal, cinsel, sözel şiddete uğrayan biri var mı bir daha gözden geçirin.
Siz bunu yapmasanız da bunun yapılmasına göz yumuyorsanız yapan kadar suçlusunuz vicdanlarınızın mahkemesinde.
Kadın ki sizi var eden, insana can veren.
Can Yücel’den “Kadın Dediğin”le bitiriyorum satırlarımı…
Kadın dediğin güzel olacak…
Zeki olacak zeki, seni bir hamur gibi karmasını da bilecek, o hamura kendini katmasını da…
Paranın güzelliğini bilecek ama ne parasızlığın ezikliğini ne de paranın kudurmuşluğunu yaşayacak.
Değerlerini bir anlık hevesler uğruna terk etmeyecek.
Sarışın, renkli gözlü, uzun bacaklı, beyaz tenli, ince bilekli dilber filan fasarya…
Kadın dediğin hatun olacak arkadaş, sözüne güvenilir olacak.
Bileceksin ki konuşulanlar burada kalır, kapıdan çıkmaz bir daha.
Ağzı sıkı olacak kadın dediğin.
Sırrını tutacak ama gününü bekleyip kusmayacak…
Para lazımcı’lardan, kürkçülerden, cep telefonu manyaklarından, dırdırcılardan, unutkanlıklarını senin üzerine atanlardan, kendi yetersizliğini seni suçlayarak rahatlayanlardan, raf süslerinden, tehditkârlardan, kaçaklardan, kıkırdayanlardan, boş bakanlardan olmayacak.
Saflığı, cahilliği, aptallığı oynamayacak, biraz ukala olabilir ancak sana rol yapmayacak.
Bir şeyi çok isterse ve inançları doğrultusunda yapacak.
En önemlisi kendini sevecek arkadaş, kendini sevmeyen kadından sana ne hayır gelir.
Bir bakarsın ki yıllar sonra bu kadınla ne yatağa sığabiliyorsun, ne toprağa…
Analığını da bilecek, çocuklarından saygı görmeyi de, anaya babaya hürmet etmeyi de…
Kadın kadın olacak be, seni sadece sen olduğun için, sensin diye sevecek.
Parayla pulla, kariyerle, kimin ne dediğiyle sınırlamayacak.
Hem sevgilin, hem arkadaşın, hem annen, hem çocuğun olacak, bağrına basacaksın huzurla…
Bileceksin ki evde ‘o’ kadın tarafından beklenmenin zevkini hiçbir zevk yaşatamaz sana…
Öyle bir kadın işte…
Nerede öyle kadın, yoktur deme…
Sende adam olacaksın, seçmesini bileceksin!