Kadının adı yok İstanbul Sözleşmesi!

Selami Mutlu

Kadına şiddet İnsan Hakları İhlalidir. Bu günün muktedirleri 1911 yılında hiçbir çekince bile koymadan hem de ilk imzayı atanlardan. 1914 yılında da yürürlüğe girmesini sağlayan yine Türkiye. Sözleşme kadına yönelik şiddeti önleyen kadını devlet korumasına alan bir sözleşme metnidir. Sanki her şeyin suçlusu bu sözleşmeymiş gibi bir algıyla şimdi de aradan dokuz yıl geçmesine rağmen İstanbul sözleşmesinin iptaline gidilmeye çalışılıyor. Sözleşmeye imza atanlar bu gün ne oldu da sözleşmeyi iptal yoluna gidiyorlar. Türkiye gibi yüz yıldır laik Demokrat ve hukuk değerleri ile yönetilmeye çalışılan bir ülke neden kadınların öldürülmesine çözüm getiremiyor. Tek sorun İstanbul sözleşmesi mi ki onu kaldırmaya çalışılıyor.

Kadınları ikinci sınıf vatandaş sayan dinci grupların tutum ve uygulamaları mı öldürülen kadınlara karşı seyirci kalınmasına neden oluşturuyor? Kadınların hak ve özgürlüklerini ve toplumda ki yerini sağlayan Mustafa Kemal’e lanet edecek kadar dil uzatan bir Diyanet İşleri Başkanı bu nedenle mi öldürülen kadınlar için bir fetva çıkarıp tek laf edemiyor? İktidarın kadın şiddetine karşı önlemeyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesinden geri adım atmasını onaylaması kadına karşı yapılan şiddeti meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramaz.

Kadınlara karşı takınılan tutum tamamen bir zihniyet meselesidir. Ülke yönetiminde olanların kadına karşı olan tutumunu ve zihniyetini, kadına verilen değeri de sergiler. Kadınsan söz hakkın olamaz, iş hayatında yer alamazsın, erkeğin hizmetkârı ve üç adım arkasından yürüyerek gelebilirsin. Sosyal hayatın içinde olamazsın, yalnız başına alışverişe çıkamazsın, teknolojinin olmazsa olmazlarını kullanamazsın. Yani 2020 yılının kadın kölesisin. Evinde oturup perde arkasından erkeğinin eve gelişini beklersin.

Bu bağnaz ve çağdışı anlayış elbette kabul edilemez. Bunun peşinde olan ortaçağ zihniyetli karanlık düşüncelerin yaratıkları, bu ülkenin kurucusunun kadınlara yurttaş kimliği kazandıran Mustafa Kemalin getirdiği çağdaş yasalara ve değerlere aykırı düşerler. Ona ihanet içerisinde bir tutum izleyenlerde, Mustafa Kemale gönül vermiş olan her Türk vatandaşının lanetine uğrarlar. Yıllarca millete atılan yalanlarla AB’ye girdik giriyoruz yalanları atanlar bugün bırakın AB’ye girmeyi, dış politikada bile başarısızlıklara imza atıp ülkeyi yalnızlığa gömmüşlerdir. Etrafımızda ne dost ne de müttefik kalmıştır.

Uygulanan tarım politikalarıyla çiftçiyi tarlasından kopardınız. Sanayi dibe vurdu. TL yerlerde sürünüyor. Satın alma gücü Afrika ülkesi BURKİNO FASO gibi. İşsizlik Cumhuriyet tarihinde gelinmemiş noktada, her şey ithale dayalı Ülkenin borcu dudak uçuklatıyor. Tek sevindiğimiz nokta evlerde buzdolabımızın olması. Bütün bu olumsuzlukların var olduğu ülkemizde siz kalkmış tek sorunumuz varmış gibi yasaklarla ve İstanbul sözleşmesini kaldırmak için bahane uydurma yoluna gidiyorsunuz. Bütün bildiğiniz kadına nasıl yasak getiririm toplumu nasıl bir yasakla susturur ve sindiririm, kadın gülerse ona şöyle denir, sosyal hayatta yer alırsa adı şuna çıkar, demekten başka topluma vereceğiniz bir şey yok. Alnınız secdeye varınca bile şurada ki Rantı elde edeceğiniz dolarları düşünmektesiniz. Örgütlenmiş cahil ve karanlık kafalarınızla sizin bu topluma kazandıracağınız bir şey olamaz, vereceğiniz zarardan başka. Sahip olduğunuz kafalar uygar dünyanın kafası değil! Ortaçağ zihniyetinde bile kadın bu denli köleleştirilme çabasıyla karşılaşmamıştı.

Bu millet sizin ürettiğiniz ahlak teorilerine inanır mı sanıyorsunuz. Yok, dekolte giyen kadınlar tecavüzü göze almalı, yok sokakta gezen hamileler terbiyesiz, yok kahkaha atan kadın iffetsiz diyerek ülkenin içine düşürdüğünüz var olan sorunlarını mı çözebileceksiniz? Bu kafayla uygar dünyanın değerlerini, teknolojiyi, medeniyet düzeyini mi, ekonomide ulaştıkları yerimi yakalamış olacaksınız? Kadını erkeğin kölesi gören yaşam dünyasını, hukuksal haklarını kısıtlayan yok sayan toplumlar kalkınamaz. Kadın kalkınmanın da üretiminde bir parçasıdır.

Daha dün İstanbul Sözleşmesinde başı çekip altına imza atan Türkiye bu gün onu neden kaldırma peşindedir? FEFÖ etkisi mi yoksa günden güne artan tarikat ve cemaatlerin siyasi muktedirlerin üzerinde ki etkisi midir? Dün aklınız neredeydi de bugün sözleşmeyi kaldırmaya çalışıyorsunuz? Yoksa işin temelinde AB karşıtlığı mı var?

Kadını koruma altına alan İstanbul sözleşmesini kaldırırsanız, vay kadınların haline. Sayeniz de yeni bir dönem açılmış olur ki onun da adı “KADININ ADI YOK” dönemi olur.