Genel Seçim’de kafası karışanlar, Yerel Seçim’e kafasında huniyle gitmek üzere. İlke, ideoloji, liyakat gibi değerlerin iyice silikleştiği, vatandaşın anlamlandıramadığı buharlaşmış düşünceler ve çok puslu bir siyaset tünelinden geçiyoruz.
Siyasetin ayağını koyduğu bir merkez ve etrafında dönerek çizdiği daireden oluşan düşünce duvarları yıkılıyor, kümelenmeler dağılıyor. Sınırlar buharlaşıyor, her esen rüzgarla birbirine karışıyor odaksız düşünceler. İnsan aklı için en tehlikelisi, sisli puslu belirsizlik köreltir bilinci.
İKTİDARCILIK-MUHALEFETÇİLİK TİYATROSU
Atatürk’ten sonra keskin karşıtlık siyasetiyle oyalandık, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’den sonra ise siyaset tiyatrosuyla. İktidarcılık, muhalefetçilik oyunu izlemişiz kaderimizle oynanırken. Meğer bu tiyatronun yapımcısı ve yönetmenleri varmış.
Çok da yaratıcı olmayan bu yapımcı ve yönetmenler, meğer bütün dünya ülkelerini aynı oyunu sahnelemeye zorluyormuş. Gözümüzü sahneye odaklamayı da gayet güzel becerdiler. Ancak ilkokul müsameresi kıvamındaki oyunun seviyesizliğini de görmeye başladı milletler.
İçine düştükleri siyasi, ekonomik ve sosyal krizler, kısır döngüde tekrar tekrar başa dönüldüğü için hiç çözülmüyor, her sahnesinde aynı şeyi tekrarlayan bir oyunu izliyordu milletler. Salondan “Bizi kazıklıyorsunuz” itirazları yükselmeye başladı. Şimdiye kadar oynanan iktidarcılık-muhalefetçilik oyunu, tamamlıyordu ömrünü.
Salonlarda isyan artıp, oyun artık sökmeyince, yapımcılar yeni bir sihirbazlıkla akılları çelmeye girişti; küçük ama daimi savaşcıklarla dikkati dağıt, bu arada insani değer ve kavramların içini boşaltarak sadece bakılan ama düşünülemeyen sisli puslu belirsizliği yarat.
ESKİ DÜZENİ UNUTUN
PKK-FETÖ, tarikatlar, yok Yunanistan, Suriye, Irak, Ermenistan, Kıbrıs, göçmenler çatışmasıyla biz sahneye bakarken beceriksiz ve liyakatsiz oyuncularla erdem, ahlak, adalet, demokrasi, din, insanlık gibi kavramlarının içi boşaltılıyor. Her ülke, kendine göre puslandırılıyor.
Salgın, arkasından gelecek kıtlık ve bir dünya savaşı için tetikleyici işlev görecekti. Akılları puslandırmanın eldeki en etkili yolu savaş. Sözü bile mantığı kilitler. Yapımcıların istediği zamanlamada olamadı.
Ancak salgın, bizim de insanlar olarak oturup düşünmemiz, gidişatımızı değerlendirmemiz için bulunmaz bir fırsattı. Hastalık bitecek eski düzene döneceğimiz beklentisiyle hiç yormadık kendimizi. Oysa boşa bekleyeceğiz eski düzeni.
HER ÜLKE KENDİ KESECEK İPİNİ
‘Değişim Kum Fırtınası Gibi Geliyor’ demiştik 2 Aralık 2023’te. Salgınla tetiklenen, kum fırtınası pusuyla gelen değişim fırtınasını algılayabilmiş değiliz. O kadar hızlı ve derinden geliyor ki kafa karışıklığımız boşuna değil. Bir şey oluyor ama tarif edemiyoruz, tanımlayamadığımız şeyin de arkasında duramıyoruz. Yapımcıların sahneye koyduğu yeni oyunu, bu sefer erken fark etsek keşke.
Değişim kum fırtınası gibi geliyor
Gereksiz abartılan ve köpürtülen yerel seçim, geçici bir puslandırma işi. Ancak salgın gibi duraklamalar, kemikleşmiş saflarımızdan kurtulmamız için fırsat da olabilir. İdeolojilerin, ilkelerin, adayların birbiri içine geçirgenliğini bu kadar arttırdığı siyasi ortam, tutunulacak yeni ve geliştirilmiş düşüncelerin kuluçkası olabilir. Kafamızı bir de kendimiz karıştırmayalım, puslarda kaybolmayalım, insan olarak doğru bildiğimizden şaşmayalım yeter.
Yeni dünya, kendi siyaseti, ekonomisi ve sosyal yaşamını uygulayabilen ülkelerin dünyası olacak. Her ülke, artık kendinden sorumlu, kendi kesecek ipini. Dışarıdan alınan akılla varolmaya çalışanların, yeni dünyanın karar masasında yeri olmayacak.