Kalp sağlımızın önem yok mu?

Bahattin Demiray

Kalp sağlığımız, helal ve temiz yemekten, azalarınızında hayırlar, faziletler ve güzellik tezahür eder.

Yemek ve içmek, hayatın gayesi değil, kulluğun ve şükrün gereğidir. Önüne gelen ve eline geçen her şeyi değil, dinin müsaade ettiği şeyleri yiyip içmelidir. “Bütün günahların başı mideye teslim olmak, onun emrine girmektir.” Yenilen içilenler, helâl olduğu takdirde kişiye feyiz ve mânevî bir güzellik, ruhunda huzur, bedenin de sıhhat ve âfiyet sebepi olur. Helâl ve harama karşı insan yaşamının dünyevi ve ahreti yaşamına etki eder. Kazanç helal yenilen ve içilenlerin helal olmasına, dikkat etmelidir. Kazanç haram ama yenilen içilenlerin helal olması, kazanç helal yenilen içilenlerin haram ve şüpheli şeylerle beslenen de ibadet aşkı ve kulluk heyecanı olmaz.

Haram ve şüpheli gıdâlardan kalbe, sıkıntı, yük ve gaflet oluşturur. İstekler, nefsânî arzulara göre şekillenir. Gönül duygusuzlaşır, dünyevi istekleri, menfaatleri düşünür. Merhamet ve şefkat yerine, kalp ve beden kötülük suç işlemeye yönelimli ve ahlâksızlık densizlikle hayatını sürdürür. İslâm ahlâkı ve Allah c.c. istediği kulluk görevleri âdeta unutulur.

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: Allah güzeldir. Ancak güzel şeyleri kabul eder. “Ey Rasüller! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin ve salih amel işleyin.”(Müminûn-51)-Üzerlerine Allah'ın ismi anılmamış olanlardan yemeyin, çünkü onu yemek yoldan çıkmaktır. Şeytanlar, dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar.

Eğer onlara uyarsanız, muhakkak ki, Allah'a ortak koşanlardan olursunuz. “Ey iman şerefi ile müşerref olan ehli iman! Size rızk olarak verdiklerimizden en temiz olanlarından yiyin. (Bakara 57) Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz. Bu ayetleri okuduktan sonra Efendimiz: Uzun yolculuğa çıkmış, dağınık, üstü başı perişan ve: Ya Rabbi! Ya Rabbi!, diye dua etmekte olan bir adamı zikrederek, “Onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, ve haram ile beslenmiş. Böyle bir kimsenin duası nasıl kabul olunur” buyurmuşlardır.

Az yemek ve az içmek suretiyle nefisle ve düşmanlarla cihat etme sevabı gibidir. Allah katında bundan daha makbul bir sevap yoktur.” “Midesini yemekle dolduranın gök melekûtuna (sırlar âlemine) yükselmesine izin verilmez.” “Allah katında en sevimlileriniz; çok düşünen ve az yemek yiyenlerdir. En sevimsiz olanlar ise; çok yiyenler, çok gülenler ve çok uyuyanlardır.” “Çok yemek ve içmekle kalbinizi öldürmeyiniz. Kalp ekin gibidir, fazla sulanan ekin çürür.” “Karnınızın üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini teneffüs etmeye ayırın (yani boş bırakın ki daralmayasınız).” “Şeytan insan vücudunda kan gibi dolaşır. Az yiyiniz ki, şeytanın yolları tıkansın” diyor.

İbrahim bin Ethem Hazretleri: “Kemale erenler, ancak midelerine girenlere dikkat etmekle kemale ermişlerdir” der. Yahya bin Muaz Hazretleri: “Taat (kulluk vazifelerini ifa )bir hazinedir. Anahtarı, dua; anahtarın dişleri ise helal lokmadır” der. Abdullah bin Abbas (ra): “Midesinde haram lokma olan kimsenin ibadetlerini Allah kabul etmez.” buyurmuştur.

Alman ekonomi bakanı Demokrat parti tarafından 1950 yıllarda ekonomi planlamacılarına bir konferans vermek üzere Türkiye’ye çağrılır. Lüks bir otelde yemeğe götürülür. Bakan çorbasını bitirirken bizim bürokratlar iki kaşık alıp iade ederler. Anlayış ise tabağı bitirmek görgüsüzlük ve az bir şey de olsa bırakılmalıdır. Gelen yemekte de aynı davranılırken bakan yine bitirir. Pilav da bizimkiler yine iki kaşık alıp iade edecekken, Bakan “Durun!”, “Herkes tabağındaki pirinç tanelerini saysın!” der. Bürokrat ve politikacılar şaşkın vaziyette misafirin dediğini yaparlar. Çıkan rakamları toplayın ve Türkiye nüfusunun yarısı ile çarpın” der. Rakamlar çarpılır ve tonlarca pirinci israf ettiğimiz anlaşılır. Bakan topluluğa döner ve şöyle der: “Türk Milleti her yıl bu kadar ürünü israf ediyorsa, benim size verebileceğim hiçbir ders yok beyler! Biz Almanlar mucize yaratmadık, sadece kaynaklarımızı iyi kullandık ve israf etmedik!”

Benzin ile çalışan motora mazot konulunca çalışması aksarsa, helal lokma ile mükellef olan insan vücuduna şüpheli bir lokma girince ilahi füyûzât kesilir ve letâif çalışmaz hale gelir. Kalbimiz doğru bilgi ve yiyeceklerle beslendikçe daima doğru istikameti, rıza-i ilahi, cennet ve cemali ilahi yolunu görür. Vücuda haram lokma girince kalbin ibresi yön değiştirir ve yanlış istikameti göstermeye başlar. Letaifinin, nur-u ilahi ile çalıştığına inanarak bu nuru söndürecek amellerden kaçınmalı, yediklerinin helal ve temiz olmasına, besmele ile kesilmiş ve helal yollarla kazanılmış olmasına gayret etmelidir. Gıdalarının helal ve temiz olmasına, gelişi güzel yerlerden ve alıp yeme ve içmenin hastalıklara neden olacağını, şüpheli şeylerden de kaçınılması gerektiğini bilmelidir.

  Vücudun gıdası yemek olduğu gibi kalbin gıdası da, her türlü nafile ibadetten üstün olan ilimdir Öğrenmeyen insan kendisine menfaat verecek şeyleri bu dünyadan kazanmadan ayrılacağı için ahirette pişman olur.

“Haram yemek kalbi öldürür, helâl yemek ise ihyâ eder. Lokma var seni dünya ile, lokma var seni âhiret ile meşgûl eder. Lokma var, seni Hâlık Teâlâ’ya rağbet ettirir.”

“Eğer ağza konulan lokma helâl değilse, o kimsenin ihlâslı ve huzurlu olması, mâsivâyı terk edip Hakk’a yönelmesi çok zordur.”

Mevlânâ Hazretleri şöyle buyurmuştur:

“Şu yeryüzünde, şu gökyüzünde ne varsa, zerre zerre her şey, kehribar gibi kendi cinsini kendine çekmektedir! Mide ekmeği çeker alır, eritir; ciğerdeki hararet de suyu çeker, sömürür

Allah-u Zülcelâl'in kudret ve azametine teslim olmak, altından bir kaledir. Allah-u Zülcelâl 'e iman edip emir ve nehiylerini yerine getirmek, gümüşten bir kaledir. Allah-u Zülcelâl'e tevekkül etmek, demirden bir kaledir. Nefsimizin edepli olması ise yumuşak topraktan bir kaledir. İşte şeytan, önce bu yumuşak kaleden girer; sonra yavaş yavaş diğer kaleleri istila ederek, -Allah muhafaza- imanımızı alıncaya kadar durmaz.

Onun için bu kalelerimizi, şeytana karşı çok iyi muhafaza etmeliyiz. En son ve en zayıf kalemiz olan nefsimizin edeb kalesini, Allah-u Zülcelâl'in emir ve nehiyleri ile edeplendirerek güçlendirmeliyiz ki oradan yol bularak, iman kalemize saldırmaya güç bulamasın.

Bu nasihatlere uyar da kendimizi bu kaleler içerisinde korursak; şeytana, bir kelp (köpek) misali kalelerin arkasından seslenmek düşer ve o kalelerden dolayı, şeytan bize hiçbir zarar veremez. Fakat bu kaleler olmazsa şeytan daima insana hücum eder. Velhâsıl helâl mal, sahibini helâle sevk eder ve haramlardan korur; haram bir mal da sahibini harâma meylettirir, helâle yöneltmez.

Haram gıda ile beslenen uzuvlar, bir fesat makinesi gibi şerre çalışır ve uzuvlarında günah ve kötülükler ortaya çıkar. Bu durum kişinin sulbünden meydana gelecek olan çoluk çocuğuna dahi sirayet eder..

Kalp Sağlığımızın var ise,Helal ve temiz yiyen insanların azalarında hayırlar, faziletler ve güzellikler tezahür eder, Helal ve temiz yiyenin bünyesi sağlam, karakter ve seciyesi güçlü, kalbi huzurlu, ibadeti güzel ve duası makbul olur.

Selam ve dua ile…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.