İslam’ı kabul eden kişi, münakaşaya etmeyen, iyi geçinen ve, her işinde Allah’tan korkan, titreyen, O’nun sevgisini kazanacak işleri yapmak için, salih ameli ile, sabreder, şükreder, affeder. Her geçimsizlik ve sıkıntıda, kusuru kendisinde görür.
Gaflet, cahillik, fasıklık, müşriklik, münafıklık içinde bulunmaz. Bir kalbi incitmekten korkar. Kalpleri Allahü teâlânın evi olarak bilir. Her nefeste Rabbım beni affet senin rızanı kazanacak ameller ver diye aczini ve kulluğunu gösterir.
Hiç kimse ile münakaşa etmez. Bilir ki, münakaşa etmek, dostluğu giderir, düşmanların çoğalmasına sebep olur. Hasan-ı Basri hazretleri: ‘’Bin kişinin dostluğuna, bir kişinin düşmanlığını satın alma’’diyor. Fitne çıkarmaz, dost ile de, düşman ile de tatlı konuşur, herkesle iyi geçinir. Kimsenin sözüne karşı gelmez. Herkese yumuşak söyler, sert konuşmaz. Hadis-i şerifte,’’Mümin vakarlı ve yumuşak olur’’ buyruldu. Münakaşa edenlerin yanında oturmaz!
Hâfız-ı Şirazi ise;’’ Dostlara doğru söylemeli, düşmanları güler yüzle ve tatlı dil ile idare etmelidi.’’ sözü ile de davranışlarına, dinine ve dünyasına zarar verecek durumlardan sakınır. Herkese karşı, güler yüzlü, tatlı dilli, hoş görülü olur. Af dileyeni affeder.
Her türlü canlıya, insana, kendi beden ve ruhuna, şiddet, zülüm, terör, kumar alkol oyun ve eza veren her şey aynı zaman da şeytanın pisliğidir. Pis olanlar dinimizde haram kılınmıştır.
Ahzab suresinde.! 58 : "Mü'min erkekler ve Mü'min kadınlara hak etmedikleri bir şeyle eziyet edenler şüphesiz açık bir günah yüklenmişlerdir" buyurulmuştur. "Her eziyet veren de ateştedir" denmiştir.
İftira; bir kimseye işlemediği bir suçu isnat etmek, sahip olmadığı bir kusurla onu suçlamaktır, Hz. Peygamber'e (s.a) gıybetin ne olduğu sorulduğunda: "Kardeşini hoşlanmayacağı bir şekilde anmaktır" demiştir. Soran kişi; "Peki o hata onda varsa?" dediğinde, "Eğer bahsettiğin hata onda varsa, bu gıybetttir; yoksa iftira ediyorsun demektir" buyurmuştur. Böyle bir davranış sadece ahirette cezalandırılacak ahlakî bir günah değil, aynı zamanda İslâm devleti tarafından hukuksal cezayı gerektiren bir suçtur.
Müslümanlara Yapılan Eziyetleri Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadislerde; “Haksız yere mücadele ederek mümine eziyet vermek, küfür kadar bir vebal (günah) dır. Ona küfür etmek fasıklık (büyük terbiyesizlik) tir.” “Bir mümini öldürmek, Allah'ın nezdinde dünyayı yerinden oynatıp yok etmekten daha büyük günahıdır.” “Vaiz olarak zamanın olayları, dostları birbirinden ayırmak, mazlumu zalimin zulmünden kurtarmak için ölüm yeterlidir.” “Müminin yalan söyleyebilmesi için, bütün işittiklerini (sağa sola) söylemesi yeterli bir delildir. Kişinin borçluya “senden bütün hakkımı tek bir kuruş bile bırakmadan alacağım.” demesi, cimriliği için yeterli bir delildir.” Sağdan soldan duyulan söylentiler tamamıyla doğru değildir.
Bunu işitip etrafa yayan bir kimse, yalan söylediği gibi, fitneliklere de yol açtığından, büyük bir vebalin altına girmiş olur.’’ “Devamlı olarak herkesle dava açman, senin için yeterli bir günahtır” “Başkalarına eziyet eden kimseler, cehenneme girmeyi hak etmiş olur.” “Müminin din kardeşine, eziyet verecek bir bakışla bakması haramdır.” “Müslüman bir kimseye eziyet veren bir kimse bana eziyet etmiş, bana eziyet eden de Allah'a eziyet etmiş olur.” “Müslümanlara silâh çeken kimse bizden değildir.” Fazla olan suyunu muhtaçlara ve gene fazla olduğu halde hayvan yemini, hayvanları aç olan kimselere veremeyenleri Hz. Allah, kıyamet günü faziletinden mahrum bırakır.” “Müminin sırtı hatta bütün cesedi Allah'ın himayesi altındadır. Yalnız kısas ve irtidad (dinden dönmek gibi) haklar bu hükmün dışındadır.” “İyi komşuluk, sadece komşuya eziyet etmemek değil, onun verdiği eziyete de katlanmaktır.”
“Zulüm üç kısma ayrılır:
1-Allah'ın affetmeyeceği zulüm; Ona şirk koşmak, ortak yapmaktır. Nitekim bu konuda Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Şüphesiz şirk, Allah'a ortak yapmak, affın dışında kalan büyük bir zulümdür.
2-Allah'ın affedeceği zulüm; İnsanlarla Allah'ın arasında bulunan hak ve hukuklara karşı yapılan zulümlerdir.
3-Allah'ın cezasız bırakmayacağı zulüm; insanların aralarında birbirlerine karşı yaptıkları zulümdür. “Kim, helâl lokmayı yiyip, O’nun gösterdiği yolda yürüyüp insanlara eziyet vermeden güvenliğini sağlarsa, o kimse cennete girmeyi hak etmiş olur.” ‘’Allah (c.c.) ile kulun arasındaki çiğnenilen hukuklar; namaz, oruç, hac gibi Allah'ın emrettiği şeylerdir. Kulların aralarında birbirlerine karşı yaptıkları haksızlıklar; hırsızlık, dargınlık, dövmek, öldürmek, sülâlesine hakaret etmek, hile yapmak, gıybet, söz taşıyıcılık, iki yüzlülük gibi şeylerdir.’’ “Dine karşı silâh çeken bir kimse, çektiği silâhını kılıfına sokmadığı müddetçe, melekler ona lanet ederler.”
“Kim, helâl lokmayı yiyip, O’nun gösterdiği yolda yürüyüp insanlara eziyet vermeden güvenliğini sağlarsa, o kimse cennete girmeyi hak etmiş olur.”
İmam-ı Gazalî Hazretleri, İslam dinini bize ulaştıran Ashab-ı Kiram Hazretleridir. Onların bazı hallerini hoşa gitmeyecek şekilde mübalağalı bir tarzda anlatmak haramdır.
Onlardan sadece birini kötülemek dahi insanın kendine vereceği en büyük zararlardandır. Hem böyle bir davranış, Allah Teâlânın onlardan razı olduğunu bildirdiği ayetlere inanmamak manasına gelir. Ashab-ı Kiramın hepsi de adil, salih, evliya ve müçtehittirler.
Bu güzide topluluk, pek çok ayet ve hadisle methedilerek üstünlüklerine işaret edilmiştir. Bir hadis-i şerifte:
Ashabım hakkında söz söylemekten sakının; Asla benden sonra onları hedef almayın. Onları seven beni sevdiği için sever; onlara buğz eden, bana buğz ettiği için buğz eder. Onlara eziyet veren bana eziyet vermiş, bana eziyet verense Allaha eziyet etmiş sayılır. Allah’a eziyet vereni de, Allah hemen cezalandırır.
Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Ramazan-ı Şerif ve mübarek Kadir gecesi yaklaşırken yapılacak en önemli ibadetin tövbe olduğunu bildiriyor. Tövbede bazı şeyleri yapmamayı şart koşuyor. Yoksa tövbeden mahrum olurlar, buyuruyor. Bunlar: Allah’a ortak koşmak. Din kardeşlerine kin tutmak. Ana-babaya eziyet etmek. Akrabalarla ilişkiyi kesmek. Sihir ve kehanetle uğraşmak. İçki, yalan, faiz ve zinaya devam etmek.
Pakistan’ın büyük mütefekkir ve şairi Muhammed İkbal diyor ki: “Biz seni arıyoruz, sen gözden uzaksın. Hayır yanlış; biz körüz, sen hazır bulunuyorsun.”
Ruhtan ve manadan uzak, Dünya’nın içinde mal mülk, makam, ikbal hırsına, maddeye takılıp kalan insanın gözü, kainatı yaratan yüce Allah’ı ve istediği kulluğu görmez. Yarasanın gözünün güneşi görememesi, güneşin yokluğu anlamına gelmediği gibi, bizim yüce Allah’ı göremememiz de onun yokluğu anlamına gelmez. Kusur güneşte değil, onu idrak edemeyen gözlerdedir.
“Duydum ki gıybetimi yapmışsın, yüzüme söylemekten kaçmışsın, benim gibi bir acizden korkmuş Allah'tan korkmamışsın.” (Hz. Mevlâna)
Selam ve duayla…