Ehil nedir? Ehil kişi kimdir?Kamu’da ehil kişi nasıl seçilir? Ve bu sorulardan daha önemlisi kamu görevleri için ehil kişiler nasıl yetiştirilir?
Ehil, Arapça’da“ehl” kökünden gelmektedir. Bir işte yetkili olan, bir işi yapan, erbap manasına gelir. Diğer bakımdan da “sahip” manasına gelmektedir. Ehl-i sanat, dediğimizde sanat ehlini kastederiz.
Ehil kişi, işini iyi yapan kişidir. Ehil kişi işini iyi yapan kişi ile sınırlanacak bir kabiliyette değildir. Ehil kişi dediğimizde de yalnızca teknik yeterliği olan ve kendisine verilen bir işi muntazaman yapıp da bitiren kişi anlaşılmamalıdır. Ehil kişi, işinde uzmanlığı olan, adil ve dürüst davranan, kurallara uyan, ahlak ve edep sahibi kişidir.
Ehil kişi dediğimizde esasında “adam gibi adam” dört dörtlük kişiler aklımıza gelmelidir.
Yazımızın buraya kadar olan kısmında, konuya genel açıdan baktık. İsterseniz doğrudan asıl söylemek istediklerimize gelelim ve konuyu “kamu ve ehil kişiler” noktasında ele alalım.
Kamu’da ehil kişi nasıl seçilir? Kamu görevleri için ehil kişiler nasıl yetiştirilir?
Evet, Kamu’da işin ehlini bulmak ve seçmek çok çok mühimdir. Bundan daha mühimi de ehil kişi yetiştirmektir. İşte bu noktada aklımıza gelen ilk husus Enderun Sistemi’dir.
“İşin ehli nasıl seçilir” sorusuna cevap olarak, “izlemek, gözlemek, araştırmak, kişi hakkında rapor almak” gibi yöntemler elbette geçerlidir.
Peki, işin ehlini bulmak kolay mı? Kolay olur mu? Elbette zor. Adam bulmak kolay da adam gibi adam bulmak zordur. Ben adam gibi adam bulmanın zorluğunu belirtmek için “kaht-ı rical”, adam kıtlığı deyimini uygun görüyorum.
Evet, adam gibi adam bulma noktasında adam kıtlığı var. Burası bir gerçek. Gerçi bu yalnızca yaşadığımız döneme ait bir sorun değildir. Antik devirlerde, milattan önce yaşamış elinde fener ile adam arayan Diyojen’i bilirsiniz. Diyojen adamların arasında adam arıyordu. Şimdi de farketmiyor. Adamlar arasında adam arıyoruz. Ne demek istediğimiz açık. “İşinin ehli olan, dürüst, adil, haktan yana, nefsine uymayan, kamu yararını gözeten, tasarrufa riayet eden, yetim hakkına el uzatmayan, millete kibirle tepeden bakmayan adam” arıyoruz.
Hz. Ömer (ra) Efendimiz için de buna benzer bir söz söylediğibelirtilir. Hz. Ömer (ra), “bana 10 adam bulun” dediğinde, “adamdan çok ne var, hemen buluruz” diye cevap verilmiş. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra), “öyle değil, bana adam gibi adam, 10 kişi bulun” diyerek sözüne açıklama getirmiştir.
Osmanlı Devleti adam gibi adam bulmak noktasında ilk başlarda mahir ve başarılı bir Devlet idi. Özellikle kuruluşundan itibaren yükseliş dönemine kadar adam gibi adamlar, ehil kişiler işbaşında idi. Gel gör ki, Osmanlı Devleti’in özellikle son dönemlerinde kaht-ı rical (adam kıtlığı) kendisini göstermiştir. Osmanlı’da son dönemde komitacılar, zorbalar ve masonlar meydanı doldurarak, kendilerinden olmayanlara hayat hakkı tanımamışlar ve doğru, sadık, güvenilir ve ehil insanları yönetimden uzaklaştırmışlardır. Osmanlı’nın son dönemlerinde, yönetimi hile ve entrikayla ele geçiren İttihat Terakki, bir mason kulübüdür ve lanet onların üzerine olsun. Bu sert tepkim karşısında şaşıranlar parantez içi açıklamamı okusunlar. (Koca ve kutsal bir Devleti yıkanlara elbette lanet okunur)
Şimdi İttihat Terakki’den ve günümüzde de mevcut olan entrikacı, komitacı tiplerden yola çıkarak size bir teoriden söz edeceğim. Dunning - Kruger Sendromu ya da diğer bir deyiş ile DunningKruger Etkisi diye bilinen bu teori ile David Dunning ve JustinKruger isimli iki psikolog Nobel Ödülü almışlardır. Dunning - Kruger Sendromu yönetimde cahil ve zorba kişilerin, entrika ve hileler ile hareket ederek, etrafındaki iyi, doğru ve dürüst insanları tek tek devre dışı bırakmalarını anlatır. İsterseniz bu sendromu başka bir yazıda daha ayrıntılı anlatayım. Şimdilik bu kadar yeter.
Entrikacılara, komitacılara ve hırslı kişilerin Devleti ele geçirerek yıkıma sürüklememesi için sistem gereklidir. Öyle bir sistem kurulmalıdır ki, Devletin makam ve mevkilerine atanan kişiler mesleki ve teknik yönden, uzmanlık yönünden ehil olduğu kadar da, insani ve ahlaki bakımdan da ehil olmalıdır.
Osmanlı’da böyle bir sistem kurulmuş idi ve o sistemin adı Enderun idi. Cumhuriyet döneminde de Enderun benzeri bir yapılanma teşebbüsü olsa da, bu maksatla kurulan TODAİE (Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü) modeli başarısız olmuştur.
Enderun sistemi üzerinde kısaca durmak gerekirse, ilk belirtmemiz gereken husus, Enderun’un bir mektep olduğudur. Enderun Mektebinin II. Murad ya da Fâtih Sultan Mehmed Han dönemlerinde açıldığına dair iki farklı görüş mevcuttur. Şurası gerçek ki, Enderun Mektebi II. Murad döneminde açılmış olsa da Fatih Sultan Mehmed Han zamanında gerçek hüviyetine kavuşmuştur.
Enderun, Farsça bir kelime olup "sarayın iç kısmı" manasına gelmektedir. Enderun Mektebine alınan çocuklara, matematik, fizik, kimya gibi teknik konularda eğitim verildiği gibi, dil bilgisi, edebiyat, Farsça, Arapça eğitimleri de verilirdi. Bu eğitimlerle birlikte Kur'an-ı Kerim, tefsir, hadis, kelâm gibi dini dersler öğretilirdi. Ayrıca, adab-ı muaşeret kuralları, temizlik, hijyen gibi günlük hayatı ilgilendiren faydalı şeyler de öğretilirdi. Protokol kaideleri ve bürokratik işler de uygulamalı gösterilirdi. Bunların yanında, öğrencilere bedenen kuvvet kazandırmak, çeviklik sağlamak üzere de spor dersleri de verilirdi. Okçuluk, kılıç kullanma gibi harp sanatları da öğretilirdi.
Enderun Mektebinden tam bir Devlet Adamı olacak kişiler yetiştirilirdi.
Ülkemizde bu maksatla 1958 yılında 7163 sayılı Kanunla kurulmuş bir okul var idi. Bu okulun ismini yukarıda belirtmiştim. Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü 1958 - 2018 yılları arasında hizmet vermiştir. TODAİE, 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildiğinde kapatılmıştır. Niye kapatıldı, kapatılması doğru mu yanlış mı? Bu tartışmalara girmeden doğrudan şunu söylemek durumundayım: “TODAİE, asla bir Enderun Mektebi vazifesi görememiştir.” Belki kuruluş maksadı arasında Devlete adam yetiştirmek var idi. Belki buradan yetişen binlerce kişi Devlet’te üst seviyede görev almışlardır. Ancak, Devlet adamı olmak ayrıdır, Devlet’te üst seviyede görev almak ayrıdır. TODAİE’de Devlet adamı yetiştirmeye yönelik bir ruh ve heyecan göremedim. Bunu söylerken, bizzat TODAİE mezunu olarak konuşuyorum. Belki o heyecan kuruluş yıllarında mevcut idi. Onu da bilmiyorum. Ben TODAİE’den 1996 yılında mezun oldum.
Buraya kadar konunun tarihsel yönlerine ağırlık vererek anlatımda bulundum. Şimdi geçmişteki bu yaşananlardan daha önemli hususu burada net olarak belirtiyorum. “Bu Ülkede Enderun Mektebi benzeri bir oluşuma ve bir teşkilata ihtiyaç vardır.” Bu hususta gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Kurulacak Enderun benzeri okulda Devlet memurları ve tüm kamu görevlileri kapsamlı bir öğretim ve hatta eğitimden (terbiyeden) geçirilmelidir.
Yazımın başlığında belirttiğim hususu bir kez daha belirtiyorum: “Kamu yönetiminde ehil kişilerin seçimi ve Enderun sistemi şart.”
Yazımın hacmini uzatmamak adına sözlerimi bitirmek istiyorum. Ancak, bir Ayet-i Kerime ve bir Hadis-i Şerif’e yer vererek huzurlarınızdan ayrılıyorum: “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa Suresi, 58)“İş, ehil olmayana verilince kıyameti bekle.” (Hadis-i Şerif)
Ve geçen gün bir TV Programında ifade ettiğim hususu bir kez de burada ifade ediyorum: Her işte işi ehline vermek, farzdır. Devlet yetkilileri işi ehline vermiyorlarsa vebal altında, hatta günah altındadırlar.”
Bizden söylemesi!
Ahmet SANDAL