Bu köşeyi takip edenler, yakın geçmişte iki hususa defaatle dikkat çektiğimizi hatırlayacaktır: Kamu personelinin, Osmanlı’dan bu yana, toplumun diğer kesimlerine nazaran sahip olduğu geniş imtiyazlar ve kamunun imkânlarını, diğer toplum kesimlerinin sinirlerini zıplatacak şekilde ölçüsüz kullanması…
İktidar kanadının, son seçimlerde ortaya çıkan ‘kaybedilmişlik’ gerçeği karşısında yaptığı değerlendirmelerde; sırtında yumurta küfesi olmayan bürokrasinin, halka hesap vermekle yükümlü siyaseti ne derece zor duruma soktuğuna ve seçimin kaybedilmesinde hangi ölçüde pay sahibi olduğuna dair bir tespit yapıldı mı, bilmiyorum.
Maalesef, iktidar icraatlarının faturasını her zaman siyaset ödüyor. Buna karşılık bürokrasi, yani geniş anlamıyla tüm kamu çalışanları, hesabını vermedikleri yetkileri ve imkânları en etkin şekilde kullanıyor.
Her türlü malî ve özlük hakları yasayla teminat altında olduğundan, iktidarları ‘yolcu’, kendilerini de ‘hancı’ olarak görüyorlar. Ki, bu da pek yanlış sayılmaz.
DAVUL SİYASETİN BOYNUNDA, TOKMAK BÜROKRASİNİN
Seçimlerden önce de sonra da bu köşede dile getirmiştim. Özellikle üst düzey bürokrasinin, lüks Alman arabalarını astronomik fiyatlarla kiralayıp, çakar taktırdıkları bu araçlarla yollarda fink attığını ve çoğu zaman diğer araç sürücülerini taciz ettiğini… Sonuçta bunun AK Parti ve Cumhur İttifakı’na bir ‘seçim faturası’ olarak yansıyacağını/yansıdığını…
Şimdi… Hazine ve Maliye Bakanlığı, kamuda ciddiye alınması gereken bir tasarruf paketi hazırlamış bulunuyor. Sadece 2024 yılı içerisinde yaklaşık 1 trilyon TL tasarrufu öngören paketin gerektirdiği yasal düzenlemeler, önümüzdeki günlerde TBMM’de görüşülecek.
Hedeflenen rakam, 6 Şubat 2023 depreminin yaralarını sarmak için bir yılda harcanan meblağa eşdeğer…
8 ana başlık altında tasarruf tedbirlerinin öngörüldüğü paketin geneli, ‘uygulanabilirse’, gerçekten umut verici. Başta Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, tasarruf tedbirleri meselesini son derece sıkı tuttuklarına dair bir görüntü veriyor. Elbette konunun arkasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın olduğunu söylemeye gerek yok.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın, kamuda tasarruf konusunun arkasında sağlam durması, paketin başarısı için fevkalade önemlidir.
GEÇMİŞTEKİ BAŞARISIZ DENEMELER
Ancak…
21 yıllık kesintisiz AK Parti iktidarlarına rağmen, bürokrasinin direncinin halen kırılmadığını görmek için uzman olmaya gerek yok. En basit belirti olarak, seçim sürecinde Cumhur İttifakı oylarının gerileyeceğine dair işaretler ortaya çıktığında, bürokrasi çarkının nasıl yavaşladığını, CHP ve diğer muhalefete ne tür cilveler yaptığını hatırlatıp geçelim.
Meslek hayatım boyunca, kamuda tasarruf konusunda, siyasî sorumluların ciddi ama sonuçsuz çabalarına tanık oldum. Birkaç örnek vereyim:
Yıl 1995… ‘Çiller Krizi’ diye bilinen büyük devalüasyon yaşanmış… Devletin yakasını bırakın, şalvarının peyki bile yırtılmış… Kamunun borçlanma faizi, yıllık bileşik yüzde 400’lere kadar ulaşmış. Borç batağında boğulmakta olan devlet çözüm arıyor. Başbakan Tansu Çiller, kamuya ait lojmanları ve ‘eğitim-sosyal tesisi’ etiketi altındaki kâşaneleri satarak, hem bunun yükünden kurtulmak, hem de borçlanma baskısını azaltmak istiyor. Neticede bunun için TBMM’den bir yasa geçiriliyor.
Sonuç ne oldu, biliyor musunuz? Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “Devletin memurunun lojmanına mı gözünüzü diktiniz?” diyerek, yasayı veto etti. Böylece, Çiller’in tasarruf gayreti güme gitti.
Yıl 2000… Yaklaşan 2001 krizinin sinyalleri geliyor. Başbakan Bülent Ecevit, kamuda tasarruf için bir genelge çıkarıyor. İşin kırtasiye, koltuk-kanepe-perde boyutu bir yana… Tasarrufun bel kemiğini, tüm kamu kurumlarında en alttaki şube müdürlerine, hatta şeflere kadar inen makam aracı ve makam şoförü saltanatını sınırlamak oluşturuyor.
O dönemde bir bakanlıkta Müsteşar Yardımcısı olan bir dostumla konuşup, tasarruf genelgesinin uygulanıp uygulanamayacağını sormuştum. Müsteşar Yardımcısı dostum güldü ve “Sayın Başbakan bizim kaç tane aracımız olduğunu bile bilmez. Makam olarak kullanılanları hizmet aracı olarak listeleriz, geçer gider…” karşılığını verdi.
Neticede, merhum Bülent Ecevit’in iyi niyetle gündeme getirdiği tasarruf genelgesi güme gitti. Bir yıl sonra da tarihimizin en büyük ekonomik krizini ve buna bağlı siyasî krizini yaşadık.
Ve nihayet AK Partili dönem… AK Parti 2002’de seçimi kazanır kazanmaz, kamuda tasarruf için düğmeye bastı. İlk olarak TBMM lojmanları lağvedilerek, milletvekillerinin kendi evlerinde oturmaları sağlandı.
Evet, iktidar; milletvekilinin lojmanını iptal etmesine rağmen, memurun lojmanını iptal edemedi. Hatta bu lojmanlara yenileri eklendi. Bürokrasinin ‘makam aracı saltanatı’ ise, katlanarak büyüdü.
ÇOK ZOR AMA İNŞALLAH
Geçmişte yaşadığımız bu olumsuz örneklerden hareketle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın samimiyetle arkasında durduğunu düşündüğüm kamuda tasarruf tedbirleri paketinin ne ölçüde başarılı olacağı noktasında tereddüt sahibiyim.
Eğer başarı sağlanırsa, kamuda tasarruf konusunun yalnızca 3 yıllık dönem için değil; bundan sonraki devlet idaresinin her alanında, kalıcı bir uygulama haline getirilmesi son derece isabetli olacaktır.
Ve bunu başaran siyasî irade, tarihe geçecektir.
Son sözümüz şu olsun: Şayet bu tedbirler, öncelikle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi bürokrasisinde, bilhassa da danışmanların araba ve makam şoförü saltanatını sonlandırmakla yola çıkabilirse, başarı şansının hayli yüksek olacağını düşünüyorum.
Değilse, bürokraside oyun bitmez.