Kana bulanan Kerkük-3

İrfan Paksoy

GİRİŞ…

Dört bölümden ibaret olan, ilk iki bölümü bu sitede yayımlanan son iki makalemde paylaşılan ve üçüncü ikinci bölümü bu yazımın konusu olan makale 14-16 Temmuz 1959 tarihinde Kerkük’te yapılan Türk katliamına ilişkin olacak. Daha önceki iki makalede I. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere tarafından Irak’ta kurulan manda idaresi, Irak idaresi döneminde bu ülkede yaşayan Türkmenlerin (Türklerin) 1924, 1939, 1946, 1954, 1959, 1970, 1980, 1991, 2003, 2004, 2005 ve 2006 yıllarında büyük baskı, tehdit, hapis, sürgün, katil, ölüm, idam ve teröre mâruz kaldıkları, Irak’taki siyasî yapının ülkedeki monarşinin 1958 yılında kanlı bir darbe sonucu yıkılması ve cumhuriyetin ilan edilmesi ve 14 Temmuz 1959 tarihinde gerçekleşen Türkmen Katliamına uzanan süreçten bahsedilmişti. Bugünkü makalede de bahse konu katliam ve sonrasından bahsedilecektir.

KERKÜK KATLİAMI (14-16 TEMMUZ 1959)

14 Temmuz 1959 tarihinde, 1958 yılında Irak’taki monarşiyi deviren askeri darbe sonucunda ilan edilen cumhuriyetin birinci yılının kutlama heyecanı tüm Irak’ta olduğu gibi Kerkük’ü de sarmıştı. Türkmenlerin kutlamalara bu denli coşkulu katılmasının sebeplerinden birisi de sürgüne gönderilen aydınların çoğunun geri dönmesiydi. Halk meskenlerini, esnaf ise iş yerlerini süslemiş ve bayraklarla donatmışlardı. Normal olmayan şey ise militan Kürtlerin ellerinde ipler ve sopalar olduğu hâlde, kamyonlarla çevre köylerden Kerkük merkezine gelmeleriydi ve Halk Ordusu mensubu Irak Komünist Partisi mensubu nice üyenin de beyaz güvercinli elbiseleriyle jiplere binmiş halde şehirde kol gezmeleriydi.

Kavurucu sıcakların biraz azalması üzerine, akşam saat 18.00’den itibaren halk cadde ve sokakları doldurmaya başlamıştı. Resmî yürüyüşe katılanlar, Kerkük’ün Eski Yakası’ndaki Büyük Çarşı’nın giriş noktasında bulunan ve Atlas Caddesi’ne bağlanan köprüye doğru geçmeğe hazır hâle gelmişlerdi. Giyilen rengârenk millî kıyafetlerle halk, bayram sevinci içerisinde türküler söylüyor, millî oyunlar oynuyordu.

Saat 19.00’da ise, resmî geçit başlamıştı. Diğer yandan resmî geçidin ön sıralarında yer alan resmî zevat arasında Belediye Başkanı Mâruf Berzenci ve Irak Komünist Partisi (IKP) mensubu olan resmî ve sivil zevat ile İleri Gençlik, Barış Severler, Devrimci Öğretmenler ve Halk Mukâvemet Teşkilâtı gibi komünist kuruluşlar ve yüzlerce militan vardı.

Bu arada, belirli bir plana göre hazırlanmış olan militanlar gericilik, Turancılık ve faşistlik ile suçladıkları Türkmenler aleyhine çeşitli sloganlar atıyorlardı. Saat 19.30 civarında ilk silah sesi duyulmuş, ardından da otomatik silahlar art arda ateşlenmiş ve Türkmenler yer yer saldırıya uğramıştır.

İlk olarak Türkmenlerin oturduğu 14 Temmuz Kahvesi’nin sahibi Osman Hıdır atılan kurşunlarla şehit edilmiş; ayaklarına ipler takılarak, bir motorlu araca bağlanmış ve sürüklenmeğe başlanmıştı.

Silahsız ve sadece cumhuriyetin ilanının birinci yıl dönümünü kutlamaya çıkmış bulunan Türkmenler, otomatik silahların taraması ile panik içinde dağılmaya başlamış, kadınlar ve çocuklar dehşet içinde koşuşturmaya ve sığınacak yer aramaya koyulmuştu. Böylece üç gün üç gece sürecek olan ve tarihe de Kerkük Katliamı olarak geçecek olan soykırım başlamış oldu.

Halkın panik içinde köşe bucak saklanmaya çalışması üzerine, 2. Tümen Komutanlığının emriyle sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, ancak çok geçmeden, bu yasağın sadece Türkmenler için ilan edilmiş olduğu anlaşılmıştı.

Daha sonra Türkmen toplumunun ileri gelenleri, kolluk kuvvetleri tarafından 2. Tümen Komutanlığı tarafından çağrıldıkları belirtilerek evlerinden alınmak suretiyle Kerkük kışlasına götürülmüş ve burada kurulan sözde halk mahkemelerinde beş-on dakika içinde yargılanarak, kurşuna dizilmişlerdir.

Ordu, polis ve sivil teşkilâtlar ile IKP’nin üyeleri el ele vererek, evlere baskınlar yapmışlar ve yüzlerce Türkmen’i tutuklamışlar, bir kısmını barakalara doldurarak, süngü ve dipçiklerle katletmişler, evlerinden alınan bazı Türkmen liderleri, ailelerinin gözleri önünde makineli tüfeklerle vahşice öldürülmüş, daha sonra ayaklarına ipler takılarak, motorlu araçlarla cesetleri sokaklarda sürüklenmiş, Irak Türkmenlerinin değerli evlâtları olan Ata Hayrullah ve kardeşi Doktor Yarbay İhsan Hayrullah da bu şekilde katledilmiş, bazı Türkmen evlatları da tutuklandıktan sonra ayaklarına ipler takılarak, ters yönde hareket eden iki ayrı cipe bağlanmış ve böylece iki parçaya ayrılmış, bazılarının cesetleri sokak sokak sürüklendikten sonra üzerlerinden kamyon ve traktörler geçirilmiş, daha sonra isimleri tespit edilen diğer Türkmen aydınları da sırayla evlerinden alınmış ve aynı akıbete mâruz kalmıştır.

Gözü dönmüş caniler, insanlık dışı bir vahşet göstermişler, kimi Türkmenleri diri diri toprağa gömmüş kimi Türkmenleri elektrik direklerine asarak kızgın güneş altında bırakmış, kimi Türkmenlerin de gözlerini oymuşlardır. Ölenlerin yanı sıra, binlerce Türkmen, çeşitli biçimde yaralanmıştı.

Bu vahşete tanık olan bazı Türkmenler, aklını kaybederek çıldırmış, yaşanan korku ve dehşet yüzünden bazı hâmile kadınlar da çocuklarını düşürmüş, hastaneler yaralılarla dolmuş, tutukevleri ve hapishânelerde de yer kalmadığı için, birçok okul, cezaevi hâline getirilmiştir. Bu vahşetler devam ederken, Türkmenlere ait mağaza, dükkân, ticaret merkezleri ve evler, çapulcular tarafından yağmalanmıştır. Yaşanan bu kaotik ve vahşet ortamında Türkmenlerin can güvenliğinin yanı sıra mal güvenliği de kalmamıştı. Yağmacılar tarafından talan edilen ve toplanan Türkmenlere ait eşya ve malların, kamyonlarla kuzey bölgelere taşındığı da görülmüştür.

Katliamın sorumluluğunu iki taraf birbirinin üzerine atsa da Türkmenler açısından Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) Lideri Molla Mustafa Barzanî taraftarı Kürtler, IKP ve bunlara göz yuman General Abdülkerim Kasım katliamın faillerindendir. Irak Devleti’nin uyarıları dikkate almaması ve olaylara geç müdahale etmesi katliamın oluşumundaki en büyük etken olarak öne çıkmaktadır.

Ölen insanlar 14 Temmuz günü ortaya çıkan arbedede değil, daha sonrasında uygulanan tutuklamalar sonucunda öldürülmüştür. Bu da göstermektedir ki; eğer yönetim zamanında müdâhalede bulunsaydı katliamın boyutu bu derece olmayacaktı. Ölen kişi sayısı ile ilgili net bir bilgi olmamakla birlikte en az yirmi altı kişinin öldüğü bilinmektedir.

Not: Devam edecek

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.