Karınca Kararınca

Bahattin Demiray

Her yapılan güzel işte hareketini Az da olsa, elinden geldiği kadar karınca kararınca insanlığa ve kendine fayda sağlayama anlamında olan deyim ile okulda öğretmenlerimizin derslerde işlediği, Ağustos böceği ile karınca hikayesinde; Kış için hiç hazırlık yapan çalışan karınca ile eğlenceyi çok seven, saz çalan, şarkı söyleyen, gününü çalışmadan geçiren, kışın açlık ve soğuktan perişan halde olan ağustos böceği; karıncanın kapısını çaldığında;   üşüdüğünü ödünç yiyecek istediğini buna karşılık karıncanın; “Madem öyle tüm yaz saz çalıp, şarkı söyledin şimdide oyna” dediği çalışmanın alın terinin helal kazancın ve kanatın önemi olan hikayeyi biliriz.

Bir karıncanın beyninde yaklaşık 250 bin beyin hücresi bulunur. (Bir insanın beyninde 86 milyar beyin hücresi mevcuttur.  Dolayısıyla, 34 bin karıncalık bir koloninin beyin hücresi toplamı bir insanınkine denktir. Karıncalar, kraliçeye bağlı olan birbirleriyle, iş bölümü ile dayanışma içinde ve topluluklar halinde yaşaması ile bireysel olmadıkları, ben duygusundan önce biz duygusu ile hareket etmektedir. Karıncalarda zengin, yoksul kavramı yoktur. Rekabet ya da iktidar mücadelesi bulunmamaktadır.

Kolonilerin bazıları tarımla uğraşırken, bazıları ise hayvanlarla ilgilenip onları yetiştirebilmektedir. Koloniler arasında iş bölümü yapılmaktadır.  İş bölümüyle birlikte karıncalarda uzmanlaşması sonucunda karınca toplulukları ortaya çıkmaktadır.

Neml (karınca suresinde) 18-19 da; Hz. Süleyman ne bir hayali şahıstır, ne de bir masal kahramanıdır. O tarihte yaşamış canlı bir kişiliktir. Hayatı, takvası, şükrü, teslimiyeti, görevini yerine getirişi, tevazusu, Salih amel işleyişi ile Kur'an'ın örnek olarak sunduğu bir peygamberdir. Kur'an, ona verilen harika bir özelliği anıyor ve onun şahsında Allah'ın yüce kudretine dikkat çekiyor. Hz. Süleyman'ın, karıncanın sözünü anlamasından sonra takındığı tavır da budur. O sahip olduğu bu ilginç kuvvetle şımarmadı, yolunu şaşırmadı; tam aksine mütevekkil (Allah'a güvenen) bir kul olarak nimet verenden gerçek şükür yapabilme gücünün ve hayırlı işler yapabilmenin kendisine ilham edilmesini istedi. Elmalı merhum tefsirinde; Karıncaları araştıran bir uzman, yuvalarının önüne bir şeker koyuyor, bir kısmı bunu haber alıp yemeye başlıyorlar. Sonra şekerin üzerine biraz rakı döküyor; bir kısmı kaçıyor, bir kısmı yiyor, sarhoş oluyor. Kaçanlara da, yiyenlere de başka renkte boya ile işaret ediyor; kaçanlar yuvaya haber veriyorlar, bir müddet sonra kalabalıkla gelip sarhoş olanları öldürüyorlar. Bir karınca dedi ki, hem denildiğine göre, dişi bir karınca Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, yerlerinize çekilin yoldan Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin. Yani bile bile bir karıncayı sebepsiz öldürmezler, ama farkında olmadan kırar geçirirler. Onun için yerlerinize çekilin de kendinizi kırdırmaya sebep olmayın, diye edep ve incelik içerisinde bilgiç bir tavırla arkadaşlarını korudu ki, burada ince bir karınca siyaseti vardır. Hz Süleyman a.s. ise Rabbinden iki şey istedi: Birincisi kendini nefsine bırakmayıp doğrudan doğruya idare ederek nefsine düzen ve disiplin koymasını istedi ve bunda iki amaç gözetti. Birisi, 'verdiğin nimetlere şükredebilmeyi' diye gerek kendisine ve gerekse anne-babasına olan geçmiş nimetlere şükür, diğeri de 'razı olacağın Salih amel' diye gelecek için hoşnutluğa uygun olacak şekilde iyi hizmetler yapmaya başarılı olmalı; ki, bunun ikisi de dünyada Ahret sevabının vesilesini istemektir. İkincisi de 'iyi kullarının arasına rahmetinle kat' diye Ahret sevabının kendisidir. Burada 'salah-salih'ten maksat tam bir iyiliktir ki, hiç bir günah lekesi olmaksızın Rahman olan Allah'ın rahmetine kavuşmaktır. Hz. Süleyman'ın bu duasıyla ortaya koyduğu kutsal ruh hali, fazilet duygularının önderi olması gereken devlet adamlarına çok yüksek ilhamlar verecek dersleri içinde barındırmaktadır. Demektedir. Süleyman (a.s.) ve onun sevk ve idare ettiği ordu düzenli, şuurlu, hedefini bilen kimselerdi. Nereye gittiklerinin, ne yaptıklarının farkında idiler. Onlar bilerek kimseye haksızlık yapmayacak kadar dikkatli idiler. Karıncalar ise küçücük varlıklardı. Ordunun geçtiği yol üzerinde, otlar ve çakıllar arasında bulunuyor olabilirlerdi. Süleyman'ın ordusu bilerek onlara asla bir zarar vermezdi ama görmeden bir zararları olabilirdi. Kur'an, Hz. Süleyman ve ordusuna ait bu hassasiyeti harika bir söz üslubuyla vurguluyor. Böyle bir incelik karşısında etkilenmemek, Allah'ın yüce kudretini tefekkür etmemek mümkün değildir. Hz. Süleyman bu harika manzara karşısında bir mü'mine ve peygambere yakışan tavrı takınıyor. Karıncanın bu duyarlılığı onu etkiliyor. Allah'ın kendisine verdiği bu bağışla duygulanıyor ve tebessüm ediyor.

Nemrud, ona karşı gelen Hz İbrahim peygamberin ateşte yakılması emrini vermiş. Meydanda odunlardan büyük bir yığın yapıp odunları tutuşmuşlar. Bütün hayvanlar ateşten korkmuş kaçmış. Nemrud, ne güçlü bir kral olduğunu herkes anlasın, görsün istemiş. Nemrud’un askerleri İbrahim peygamberi mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarken, ateşe doğru bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile telaşla gidiyormuş.  Başka bir karınca onun bu telaşını görüp sormuş:-Acele ile nereye gidiyorsun?

Telaşla yetişmeye çalışan karınca, ağzındaki bir damla suyu ellerinin arasına alıp cevap vermiş-Haberin yok mu? Nemrud, İbrahim peygamberi ateşe atacakmış.  Meydana ateşin olduğu yere su götürüyorum. Diğer karınca kahkahalarla gülerek demiş ki:-Senin yanan büyük ateşten haberin yok mu? Ateşe hiç bakmadın mı? Ne kadar büyük, senin bir damla suyun ateşe ne yapabilir ki? Bir damla su taşıyan karınca:-Olsun, hiç olmazsa hangi taraftan olduğum belli olsun.

Küçüklüğünde başına bir kaza ile ayağı kırılan bu yüzden topallayan karınca insanların Kabe'ye gidip Hacı olduklarını Öğrenmiş. Karınca kabilesinin kraliçesine niçin Hacca gidildiğini sormuş. Kraliçe bilgiç bilgiç başını sallamış:-Hâlâ öğrenemedin mi? demiş. Hacca gitmek zengin Müslümanlara farzdır. Allah'ın emridir. Suudi Arabistan'ın Mekke şehrinde bulunan Kabe'yi ziyaret ederler. Arafat Dağı'nda vakfeye dururlar. Böylece Hacı olup dönerler. Topal karıncayı almış bir düşünce:-Acaba ben gidemez miyim? diye, günlerce düşünmüş. Yemeden içmeden kesilmiş. Hacca gitme fikri rüyalarına bile girmiş. O kadar istiyormuş ki her gün yaşlı karıncalara Kabe'nin nasıl bir yer olduğunu soruyormuş. Ama gören yokmuş. Çünkü o zamana kadar hiç bir karıncanın aklına Hacca gidip Hacı Karınca olmak gelmemiş.

Sonunda topal karıncanın sorularından bıkıp usanmışlar:-Amma sordun, diye kızmışlar. Ne o, yoksa hacı olmaya mı karar verdin?

Bir şey söylememiş. Fakat içinden: "Evet" demiş. "Hacca gidip Kabe'yi ziyaret edeceğim ve hacı olacağım." Bir gün eşyalarını sırtına vurduğu gibi yola koyulmuş. Yürüdükçe kırık bacağı daha beter ağrımaya başlamış. Nihayet dayanamayacağını anlamış ama vazgeçmek de istememiş.

Topallaya topallaya yürümesi bir çöl faresinin dikkatini çekmiş. Acımış haline.-Zavallı dostum, böyle nereye gitmektesin? diye sormuş.

Karıncacık durmuş, yüzünde biriken boncuk boncuk teri silmiş ve ciddi ciddi cevap vermiş:-Hacca gidiyorum kardeşim. Çöl faresi şaşırmış:

-Bu topal ayağınla, şu zayıf halinle ve yorgunluğunla nasıl hacca gidebilirsin ki? Topal karınca boynunu bükmüş:-Olsun, demiş. Gidemesem bile hac yolunda ölürüm ya...

Türk Hükümdarı Timurlenk’e:-Seni erlikten başbuğluğa yükselten nedir? Diye sordular. Timurlenk şu cevabı verdi :-Asla ümitsizliğe düşmedim… O kadar zorlukla karşılaştığım halde hiç birisinden yılmadım ve bir maksadıma erişmek için bir karınca bana örnek oldu: Bir gün düşmanlarımdan kaçmış bir harabeye sığınmıştım. Her yerden ümidi kesmek üzere olduğum bir anda gözüm bir karıncaya ilişti. Karınca kendinden büyük bir buğday danesini almış bir yıkıntının üzerinden aşırmak için uğraşıyor; fakat taşıdığı şey kendisinden büyük olduğu için sonuna kadar götüremiyor, düşürüyordu. Dane yuvarlanarak duvarın dibine düşüyor, karınca tekrar inip rızkını alıp götürmeye uğraşıyordu. Bu hal elliden fazla oldu; ama karınca da nihayet maksadına erişti. Karıncanın bu azmini gördükten sonra bende bir ümit peyda oldu. Kendi kendime: “Ben bu karınca kadar da mı olamayacağım” dedim ve maksadıma erinceye kadar hiç bir zorluktan yılmadım.  

Süleyman Peygamber (a.s) bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin miktarını sorar. Karınca da, "Bir buğday tanesi yerim" diye cevap verir.  Cevabın doğru olup olmadığını kontrol etmek isteyen Süleyman Peygamber (a.s) karıncayı bir şişeye koyar. Yanına da bir buğday tanesi koyarak hava alacak şekilde şişeyi kapatır. Ondan sonra da bir yıl bekler. Müddeti dolunca şişeyi açtığında bir de bakar ki karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısını da bırakmıştır. Kendi kendine meraklanır. Acaba neden yemedi? Bunun üzerine Hz. Süleyman (a.s) karıncaya buğday tanesini tamamen neden yemediğini sorar. Karınca da, "Daha önce benim yiyeceğimi yüce Allah (c.c) verirdi. Ben de O'na güvenerek bir buğday tanesini tamam olarak yerdim. Çünkü O beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi. Fakat bu işi sen üzerine alınca doğrusu nihayet bu aciz bir insandır diye sana pek güvenemedim. Belki beni unutup yiyeceğimi ihmal edebilirsin. O yüzden de bir yıllık yiyeceğimin yarısını yiyerek, diğer yarısını da ertesi yıla bıraktım" diye cevap verdi. Yüce Allah (c.c) cümlemizi kul kapısına baktırmaktan korusun, amin... Selam ve duayla.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.