Marjan, ömrünü Türklerin istiklali, bağımsız Kazakistan namına feda etmiş yetenekli şair, yeni Kazak edebiyatının yaratıcısı. Aynı zamanda vatanperver, cesur, hakiki Turancı bir Kıpçak! Marjan Bekenulı Jumabayev 25 Haziran 1893 yılında Petropavls Vilayeti Sarıaykır bilgesi Sasıkkul İlçesinde dünyaya merhaba demiştir. Babası Beken ortabab, soylu bir ailedendi ve oğlu dört yaşına geldiğinde onun eğitimi için okul bile inşa etmiştir. Özel hocaları okula davet etmiş ve oğlunun ciddi eğitimi için elinden geleni yapmıştır. Dört yaşında Arap, Pers ve Türk dillerini öğrenmeye başlar. Dünya edebiyatıyla, özellikle Shakspeare, Puşkin’in eserlerini okumayarak kendini pekiştirmiştir. Erken yaşlardan şiir yazmaya başlar. Kızılordu’da Begişeva Müslüman Medresesinde dünya bilimleri ile tanışır ve Kazak milli edebiyatının yolunu belirler. 1910 yılında Ufa şehrindeki Galiya Yüksek Din Medresende eğitimine devam eder. Öğretmeni, Tatar edebiyatının klasiği Galımcan İbrahimov’un desteği ve Mirjakina Dulatova ve Ahmet Baytarsınova^dan 1912 yılında Kazan’da Rus dilini, Rus ve dünya edebiyatını öğrenmeye başlar. Burada o, “Kazak” gazetesine yazılar yazar.
TÜRK BİRLİĞİNİN AMANSIZ SAVUNUCUSU
1913 yılında Omsk Öğretmen Kolejinde eğitim almaya başlar. Burada “Birlik” Cemiyetinin aktif üyesi ve “Balapan” dergisinin editörlüğüne üstlenir. Bu zaman zarfında kendini pekiştirmiş bir edebiyat adamı olan Marjan’ın 1912 yılında “Şolpan” ilk şiir kitabı basılıyor. Şiirlerinde yüksek milli ruh ve Kazak halkının bağımsızlık ideası kitabın ana amacı olur. “Benim ideal kahramanım – halkının istikbalini ve birliğini düşünen bireylerdir”, diyor. Onun ismi edebiyat alanında geniş tanınmaya başlar. Yeni kurulan “Alaş” Halk Vilayet Partisinin üyeleri arasında kendini bulur. Şubat hadiselerden sonra Marjan, 1917-1924 yıllarında edebiyat adamı olarak araştırma niteliğinde eserler yazar ve gazeteciliğe başlar. “Bağımsız Bayrak” Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni olarak “Pedagojik” kitabını yayınlar. Gazete önce Omsk’da, sonra Petropavls Vilayetinde basılmıştır.
1922 yılında Taşkent’e gelir ve burada “Batır Bayan” kitabını yayınlar. Şiirlerinin tümünün temelinde Büyük Türkistan hayali, özlemi ve felsefesi yatıyor. Ve o, dönemin sert, keskin sistemine karşıt düşünceleri açıklar. 1923-26 yıllarında Moskova’ya gelir ve burada Rus-proletar yazarı Maksik Gorki ile buluşur. Somra S. Seyfullin’in daveti üzerine Almatı’ya gider. 1929 yılında “Kırmızı komünistler” onu içeri alırlar. Büyük yazar M. Gorki’nin talebi üzerine bağımsızlığına kavuşur. Fakat çok geçmez 1937 yılında yeniden içeri alırlar ve 19 Mart 1938 yılında katil Lenin yandaşları bu zarif, cesaret ve şeref sembolü, hakiki Türkü vahşice kurşuna dizerler. Sebep – şiirlerinde Türklerin birliğine çağrı yapmış, Kazak halkının bağımsızlığını savunmuştur. Marjan, lirik, romantik şiir üslubuyla Kazak poetik tarzının yaratıcısıdır. Ayrıca Turancıydı, Türk Birliğinin savunucusuydu. Büyük Atatürk hayranıydı ve dünya Türklerin Birleşmesini arzu ediyordu. “Kardeşime” şiiri aslinde tüm dünya Türklerine hitaptır. Mezarı cennet olsun…
“Kardeşime” ve “TÜRKÜSTAN” Şiirlerini okuyalım.
KARDEŞİME
Uzaklarda azap çeken kardeşim,
Lale gibi solup çöken kardeşim,
Kuşatılmış zalim düşman içinde
Sel gibi gözyaşı döken kardeşim!
Ufkuna karanlık çöken kardeşim,
Ömür boyu cefa çeken kardeşim,
Diri-diri derinizi yüzerler
Ağır işkenceden bıkan kardeşim!
Anamız değil miydi altın Altay,
Oynaşır dururduk iki vahşi tay.
Onun kucağında, yaylalarında
Aydınlık yüzümüz sanki dolunay.
Boyalı altın aşık atmadık mı?
Bir döşekte tepişip yatmadık mı?
Altay adlı anamızın sütünden,
Birlikte emip birlikte tatmadık mı?
Dağların bağrından billur pınarlar
Şırıl-şırıl bizim için akarlar.
Sularından kuşlar, koyunlar içer
İstesek hazırdı Burak’la tulpar.
Altayların altın suyundan içtin,
Zamanla bir yiğit parsa dönüştün.
Akdeniz’le Karadeniz ardına
Kardeşini burada bırakıp göçtün.
Ben kaldım burada yavru kuş gibi,
Sanki kanadından vurulmuş gibi.
Yol gösteren, kanat geren kalmadı,
Avcılar peşimde kor ateş gibi.
Yavru yüreğime bir ok saplandı,
Yanım yörem al kanımla sulandı.
Kalmışım burada halsiz mecalsiz,
Atıldım zindana kapı kapandı.
Görmüyorum artık kırı obayı,
Gündüz günü, gece gümüşten ayı.
Kundaklayıp has ipeğe sarardı,
Esirgeyen altın anam Altay’ı.
Ayrıldık mı kuzu gibi sürüden,
Yağmur gibi yağan oktan, çeriden.
Pars yüreği Er Türkümün yüreği
Korkar olduk şimdi cinden periden.
Hürriyete âşık olan Türk hani,
Gerçekten hasta mı, dondu mu kanı?
İçindeki harlı ateş söndü mü?
Kim söndürür o ebedî volkanı?
Sen orada, ben burada uzakta,
Kaygıdan kan kusar olduk tuzakta.
Layık mı kul olmak yekin gidelim?
Ata mirasımız o altın tahta!
…
TÜRKİSTAN
Türkistan - iki dünya eşiğidir,
Türkistan Türklerin ilk beşiğidir.
Ulu Türkistan gibi bir yerde doğan,
Türkoğlu’na Tanrı’nın ışığıdır.
Bir adı Türkistan bir adı Turan,
Bu topraktır Türkoğlu’nu doğuran.
Turan’ın takdiri hep fırtınalı -
Yarısı tufandır, yarısı bayram.
Turanın tarihi ateşli rüzgâr,
Harlı alevleri semaya çıkar.
Deniz gibi derin ilham kaynağı,
Bu diyarın suları da efsunkâr.
Turanın toprağı uçsuz bucaksız,
Derin gölleri var denizden farksız.
Amuderya, Sırderya kardeştir,
Ceyhun - Seyhun, biri oğlan, biri kız.
Turan’ın dağları göklere ağar,
Ağarmış saçları kucak-kucak kar.
Soğuk sularıyla çağlayıp durur,
Dağların bağrından akan pınarlar.
Çölleri var, kum deryası sapsarı,
Bu tenhada ne çiçek var ne arı.
Her tarafta cinler cirit oynuyor,
Ses seda yok, perilerin mezarı.
Marjan Jumabayev