Çok şükür, tüm dünyanın en önemlisi kabul edilen seçimi kazasız belasız tamamladık. Türk Milleti, demokratik bilincinin ne ölçüde yüksek olduğunu tüm dünyaya gösterdi. İçeriden ve dışarıdan üzerine boca edilen kötücüllüklere rağmen, basiret ve ferasetinin keskinliğini bir kez daha kanıtladı.
Seçimleri hukukî olarak Cumhur İttifakı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kazandı. Ortaya çıkan sonuçla, yalnızca Anadolu Türklüğü değil, Tuna boylarından Yakustistan’a kadar, Türk Milletinin tüm unsurları kazandı. Osmanlı’nın çöküşüyle birlikte, Batılı emperyalistlerin fiilî sömürgesi haline gelen Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki tüm Müslüman ülkeler kazandı. Balkanlarda huzura susamış milletlerden, Kara Afrika’nın yüzyıllardır sömürülen ve bir kurtuluş ışığı arayanlar halklarına kadar, bütün mazlumlar kazandı. Hindistan-Pakistan-Bangladeş hattından Malezya-Endonezya-Filipinler hattına kadar uzanan coğrafyalarda yaşayan Müslim-gayrimüslim tüm toplumlar kazandı.
Velhasıl, ‘5’ten büyük olan tüm dünya’ kazandı.
Parti ve şahıslar özeline gelirsek…
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti, 21 yıllık iktidar yorgunluğuna ve son 3 yıldır tüm dünya ile birlikte yaşadığımız ‘ateşten günlere’, hatta arsın deprem felaketine rağmen, Türk Milletinin güvenine hâlâ mazhar olduğunu gösterdi; kazandı.
Geride kalan yıllarda büyük çökertme operasyonlarına maruz kalan, bölünen, haksız ve ağır suçlamalara uğrayan ve fakat her şeye rağmen dik durmasını bilen MHP ve Lider Devlet Bahçeli kazandı. MHP ve Bahçeli’nin, siyaseti; kişisel veya partisel menfaat kazanma sakilliğine düşmeden, ülkemizin ve milletimizin yüksek menfaatleri uğruna fedakârlık ve feragatle yürütme anlayışı kazandı.
İlk defa seçime giren YRP ve Genel Başkanı Fatih Erbakan, seçimlerde rüştünü ispatladı. Erbakan, babası Merhum Necmettin Erbakan’ın çizgisinde durarak, yerli ve millî bir siyaset izledi. Böylece, tarihin akışı içinde doğru yerde hizalanmayı başardı. Seçimde aldığı yüzde 2.8’lik oyla, Necmettin Erbakan sonrasında Saadet Partisi’ni çizgisinden saptıran mevcut yönetimi adeta sıfırladı; Millî Görüş’ün temsiliyetini eline aldı. Genç bir siyasetçi olarak Fatih Erbakan, Türk siyasetinin geleceğinde yeri olduğunu da kanıtladı.
İkinci tur seçimi, Sinan Oğan’ı da, ‘sıradan bir siyasetçi’ konumundan, kendisinde cevher bulunan önemli bir siyasetçi konumuna taşıdı. Oğan, aday gösterildiği Ata İttifakının tersine, tarihin doğru çizgisinde yer almayı başardı. Önümüzdeki süreçte, Sinan Oğan’ı önemli görevlerde görmek bizleri şaşırtmayacak.
DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, çevreden ve parti içinden gelen bazı eleştirilere rağmen, doğru bir tercih yapıp Cumhur İttifakına katılmakla, kazandı. Aksakal, merhum Bülent Ecevit’in siyasî mirasına sahip çıkmak ve DSP’yi ‘yerli ve millî çizgide bir sol parti’ olarak ayağa kaldırmak için bir fırsat yakaladı.
KAYBEDENLER
Öncelikle, Türk ve Müslüman düşmanları kaybetti. Erdoğan’ı ve dolayısıyla Türkiye’yi eteklerinden çekmek için ‘masa’ kuran ABD Başkanı Joe Biden ve Avrupa’daki hemcinsleri, 28 Mayıs seçimiyle birlikte büyük bir hezimete uğradı. Lakin bu siyaset pişkinleri, bükemediği bileği öpmesini de bilir. Biden, “Seçimi kazanan Erdoğan’ı kutluyorum. Kendisiyle çalışmayı dört gözle bekliyorum…” samimiyetsizliğindeki sözleri kullanmak zorunda kaldı. Şeytan azapta gerek.
Avrupa’daki Türk ve Müslüman düşmanı riyakârlar da bugünden tezi yok, Erdoğan’la birlikte çalışmayı kaç gözle beklediklerini beyan edeceklerdir. Çünkü kaybettiler.
Dağdaki hainler kaybetti. Kafalarını inlerinden çıkaramayan, kahraman güvenlik kuvvetlerimizin her hafta bir-ikisini poşetlediği terörist bozuntuları fena halde yenildi. ‘AKP ve MHP faşizminden kurtulmak için…’ ağzıyla destek verdikleri Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesi, en fazla onlara koymuş olmalı. Öylesine bitleri kanlanmıştı ki; ‘özerklik-statü-Afrin’i geri alma’ gibi, boylarını fersah fersah aşan laflar ediyorlardı. Destekledikleri partinin ciddi oy kaybına uğramasına ilaveten, Cumhurbaşkanı adaylarının da kaybetmesi, Kandil baronlarını derin bir hüzne sevk etmiş olmalı.
FETÖ hainleri kaybetti. Onların da umutları filizlenmişti. Yurtdışındaki kaçak fareler, her gün sosyal medyadan umut pompalıyor; 15 Mayıs, olmadı 29 Mayıs için dönüş biletini aldıklarını üfürüyorlardı. O biletler yandı. Hepsi kaybetti. Pes ederler mi? Hayır!... Sümüklü Papaz yeniden bir rüya yumurtlar, vatana ihanet ettirdiği şakirtlerine yeni bir ‘kurtuluş vadesi’ pazarlayıverir. 2023 olmadıysa 2028 var… Nasıl olsa beyni iğdiş edilmiş o güruh, önlerine konulan her yemi yemeye hazır.
Kemal Kılıçdaroğlu kaybetti. Doğrusu, seçimlerden önce, kaybetmesi halinde Kemal Bey’in artık koltuğu bırakabileceğine dair hayli iyimser tahminlerim olmuştu. 14 Mayıs gecesi masayı tokatlayarak, “Buradayım!...” diye ünlemesi ve 28 Mayıs gecesi de kendisine oy veren seçmenlere ‘dağılmayın’ yollu mesaj vermesi, koltuğu kolay kolay bırakmayacağının işareti sayılabilir. Bir düzine seçim kaybetmek yeterli olmadı anlaşılan. Onun koltuğu bırakmaya niyeti olmasa da, Baykal’ı kasetle indiren efendilerinin nasıl bir planı olduğunu henüz bilmiyoruz. Bir de Kemal Bey, kazanan rakibini tebrik etme erdemini bir kez daha ıskaladı.
Meral Akşener kaybetti. Bir kere, topluma sunduğu siyasî çizgisinin tam tersi bir cephede yer alarak, kendisini inkâr etti. Terörün gölgesinin düştüğü yerde olmayız söyleminden, terörün ‘asıl sahip’ konumuna getirildiği Masaya, bir tabureyle iliştirilmeyi içine sindirebildi. Hem milletvekili seçiminde, hem de Cumhurbaşkanlığı seçiminde kaybetti. Olmayan Başbakanlık makamına talip oldu; Cumhurbaşkanı Yardımcısı olma umuduyla, eldeki milletvekilliğini de kaybetti. Yeniden seçilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kutlama erdemini gösterirken, siyasetteki yalpalarına devam edeceği mesajını vermeyi de ihmal etmedi. Meral Hanım bilmeli ki, köprünün altından epeyce sular aktı.
Ekrem İmamoğlu kaybetti. Belediye Başkanlığının hakkını verememişken, gözünü Cumhurbaşkanlığı makamına dikti. Meral Ablasının gazlaması ve ‘Ajans’ın cilalamasıyla, kendisinin ‘İkinci Erdoğan’ olabileceği zehabına kapıldı. Kemal Bey’in bileğini bükemeyince de, sanki bir meziyetmiş gibi, ‘Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adaylığı’na fit oldu. Bunun bir terfi mi yoksa bir tenzil mi olduğunu dahi idrak edemedi. Her ne kadar, seçimi kaybeden Kemal Bey’in koltuğuna göz dikmiş olsa da, o iş o kadar kolay olacağa benzemiyor.
Mansur Yavaş kaybetti. 14 Mayıs gecesi, İmamoğlu ile birlikte çıktıkları komedi şovlarında, İmamoğlu’nun eli kendisinin omuzunda olduğu halde, “Ben niye buradayım ki?..” dercesine sağa sola bakındığında, karizması yerle bir olmuştu. Mansur Yavaş, ‘bir şey söylemeden ve yapmadan her şey olma’ kurnazlığının en canlı timsali olarak siyasî tarihimize geçecektir.
Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, ‘Lider’ olmak için yakaladığı fırsatı değerlendiremedi; mahalle baskısı karşısında adaylıktan çekilerek kaybetti. Kendisine yazık oldu.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, son tahlilde kendisini inkâr ederek, ‘ülkeyi iç savaşa götüreceğini’ öne sürdüğü Kılıçdaroğlu’yu destekleme kararı aldı. Ve bunu, at pazarlığıyla yaptı. Kılıçdaroğlu’nun, önüne gelene bolkepçe dağıttığı makam-mevkilerden pay kapmaya tamah etti. Kendisine rahmet dilemekten başka elimizden bir şey gelmiyor.
PKK+Masa’nın diğer kaybedenleri olan ‘sığıntılar’ için fazla söze gerek yok. Onlar, bundan sonraki süreçte siyasî hayatımızda yer almayacaklar. Arada bir sivrisinek vızıltısı duyabilirsiniz, lakin hepsi o kadar. Vefasızlık, ihanet, kibir gibi kötü sıfatlar, hiçbir zaman ‘siyasî meziyet’ olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır.
Elbette 28 Mayıs’ın başkaca kazanan ve kaybedenleri de olmuştur. Biz, ilk anda aklımıza gelenleri sıralamaya çalıştık.
Tekrarlayalım: Türk Milleti, İslam Âlemi ve ‘5’ten büyük olan dünya’ kazanmıştır. Koltuklarınıza yaslanın ve Türkiye Yüzyılı’nın yükselişini keyifle seyredin.