Kendi kendimizi kandırmayalım. Ekonomi yönetimi üzerine kazı kazan oynamanın yararı yok. Ahmet olmadı Mehmet’i verelim anlayışı neyi değiştirebilir ki? Zihniyet ve yöntem aynı olduğu müddetçe ne değişecektir? TMSF Başbakana bağlı olacak. Ekonominin koordinasyonu ve Kamu Bankaları Başbakan Yardımcısı Şimşek’e bağlanacak. Yani davul benim boynumda olacak tokmakta sende. Ben tek yetkili diye afişe edileceğim, günahı benim sevabı senin olacak. Bunca yıldır kabinede ekonomi yönetiminde olacaksın ama yedek kulübesinde yer alacaksın. Bunun kabinede uyumlu bir şekilde yürütülmesi ve seslendirilmesi mümkün olacak mı?
İnsan Hak ve Özgürlüklerini yeniden Uluslararası standartlarda ki yerine oturtmadan, bağımsız yargıyı gerçekleştirmeden, hak hukuk ve adaleti sağlamadan, OHAL Yasasını kaldırmadan, siyaseti demokratik ortamına taşımadan buyur gel ekonomiye kaptanlık yap davul sende kalsın tokmak bende demek yarar sağlayamayacaktır. Hele siyasetteki popülist çıkış var oldukça orkestrada ritim tutmaz. Merkel’in yakınlaşan seçimlerde Alman seçmenlerini kenetlemek için Türkiye’ye çatması Türkiye’nin de aynı politikayı iç siyasette sergilemesi gibi.
Kendi kendimizi kandırarak rasyonaliteden uzaklaşmış bir anlayış sergiliyoruz. Yıllardır sırtımızı AB çıtasına dayadık durduk. Gerçekleşen siyasi çıkışlarla şimdi askıya alınan ve tehlikeye dönüşen bir yol alıyoruz. Bütçemiz açık veriyor. Turizm, ticaret, sanayi, ekonomi zorda. Mali disiplinimiz bozuldu. Hızla borçlanıyoruz. Yatırımlar çok cılız bir halde seyrediyor. Küresel likiditenin yönü değişmiş durumda. Durmadan hey ile eyy ile başlayan içte ve dışta herkese kafa tutan kavgacı bir anlayışla yol almaya çalışıyoruz. Her kesimden kumpas kokuları geliyor. Siyasette normalleşme sağlanamadığı gibi demokrasiye dönüş yolu da uzadıkça uzuyor. Böyle bir ortamda Makroekonomik dengeleri sağlamak mümkün olur mu? Yönetime ister Mehmet gelsin ister Ahmet! Değişen ne olabilir ki?
Tablo böyle olunca da küresel para girişlerinin yönü de değişiyor. Yatırımlar gerçekleşemiyor. Her kesime kapatılan, normalleşemediği gibi demokrasiye de dönüşü sağlanamayan ve durmadan Kazı-Kazan icraatlarıyla ekonomisi de siyaseti de ertelenen bir ülkede Makroekonomik dengelerin bozulması elbette ki sürpriz olmayacaktır. Yıllardır hedef olarak belirlediğimiz AB değerlerini yakalamak için uğraş verdiğimiz AB kaldıracı ve onun sağlayacağı mali disiplin tehlikeye girmiştir. Bütçe açıkları ve borç ödemeleri her geçen gün daha da artış gösteriyor. Böyle bir ortamda kredileri artırıp pompalayarak reel sektörün sorunlarını bir yıl daha ertelemek sorunlarımızı çözmek yerine daha da büyütecektir.
Bilindiği gibi ABD ve Avrupa da önümüzde ki aylarda faiz artışları söz konusu olacak. Bu artışlar baş gösterdiğinde ister istemez Türkiye gibi ülkelerden sıcak paranın hızlı bir çekilişi olacak. Şimdi piyasada ki gelişmelere ve geçici iyileşmeye bakarak rehavete kapılmamak gerekir. Bugün gelen sıcak parayı kalıcı olarak görmemeliyiz. Çıkışında daha çok olumsuzluklarla karşılaşılabilir. Hem küresel hem de bize özgü siyasi ve ekonomik riskler büyüyor. Bu gün gelinen iyimserlik ortamının rehavetine kapılarak ipin ucunu bırakmamalıyız. İktidarda olan metal yorgunluğu ekonomiye de yansımış durumdadır.
Sektör ayırımı yapmadan küresel ekonomide kendimize yer edinmek istiyorsak, yapmamız gerekenlerin çok zor olmadığını bilmekle beraber daha önceki sanayi devrimlerinde olduğu gibi treni kaçırmamak bu alanlara öncülük edebilmek için elimizi çabuk tutmalıyız. Türkiye de ekonominin rayında sürdürülebilir ve hana halkının güvenini sağlayacak biçimde yürümesi için bu günkü siyasi süreçte var olan, OHAL, KHK, insan hak ve özgürlükleri, demokrasi, hukuk gibi konuların geliştirilmesinden yana olunmalıdır. Bunu görmezden gelen her iktisat politikası ile alınacak tedbirler ancak geçici iyimserlik sağlayan pansuman tedbirler olacaktır. Ekonomide oluşmuş yaraları iyileştirmeye yetmeyecektir.
Her kesime kafa tutan ülkesinde normalleşmenin dahi sağlanamadığı, demokrasi gibi her şeyin anası olan bir yaşam biçiminin sağlanmasında zorluk çekildiği bir ülkede makroekonomik dengeler de bozulur. İnsan yaşamında ki huzur ve mutlulukta bozulur. Peki, bunu düzeltebilme çabası sadece bir kişinin boynuna davul sende kalsın tokmak bende diyerek sağlanabilir mi?
Tek kişilik orkestra olmaz. Orkestra çok seslidir. Ritim tutması dinlenir olabilmesi için notasına uyulması gerekir. Ekonominin bir uyum içinde yürümesi ve gelişim sağlayabilmesi içinde o ülkenin demokrasiyi yaşatması, siyasette normalleşme sağlaması hak, hukuk ve adaleti özgürlükleri yaşatması şarttır. Ekonomide bunlar sağlanmadan gelişme sağlanamaz. Türkiye’nin demokrasi’ye geri dönüşü öncelikli olmak üzere batı ittifakının bir parçası olduğunu hatırlayarak bu yönde siyasi ve ekonomik yolda ilerleme kaydetmesi temel hedef olmalıdır.