Kıbrıs ayaklarımıza bağlanan bir prangadır. Dünyaya bizi anlatmaya mani bir ayak bağıdır… Kıbrıs zaten Rumlaşan nüfusuyla bizim oraya bunca yardım yapmamıza değmeyecek bir yerdir. Rum’dan ne farkları vardır. Kıbrıs bedavacıdır… Kıbrıs meselesinin çözümü merhum Rauh Denktaş’ın ortadan kaldırılması ile amaca erecektir. Bu sorunun önündeki en büyük engel Denktaş’tır. Verelim kurtulalım burayı da hem Yunan da AB konusunda engel çıkarmaz… Mehmet Ali Talat doğru düşünüyor. Kıbrıs’taki barışı Türkiye’nin çözümsüzlük üzerine kurulu planı bozuyor.
Yukarıda saydıklarımız, yıllarca tekrar edenlerin yeni mi akılları başlarına geldi. Denktaş’ı aşağılayarak Komünist Talat’ı destekleyip seçim kazandırıp beraberce Kıbrıs’ı ucuza satma kampanyası başladı. O engel dedikleri Denktaş bir milletin bir devletin nasıl müdafaa edileceğini nasıl düşman şerrinden korunacağını hem askeri hem de siyasi açıdan ispat etmiş çilekeş bir adamdı. Hayatı bu uğurda mücadele ile geçti. Annan planına karşı duruşu ve karılaştıkları her şeye rağmen vatan savunması için tek başına bir yiğitlik destanıdır.
Kıbrıs’ı ucuza satmak kurtulmak isteyenlere inat, alıcı kılığındaki yamyamlara inat aracıymış görünen ancak birilerinin paralı askeri kara vicdanlı adama inat sattırmadı. Zaten Rum da ucuz bile olsa almayacaktı. Bedava alacaktı. Nasıl olsa batının haydutları onlarla beraberdi. Batının haydutları anlaşılıyordu da ya şu yerli bezirganlara da ne oluyordu? Onlara daha hararetli, bir an önce elden çıkarmak amacıyla tezgahlar açıldı. Oylama yapıldı Kıbrıs’ın sözde iktidarının başındaki Talat ve hempaları satışa onay verdirdiler halka. Zaten seçimleri de ilkokul çocuklarına “ana-babanız oyunu bize versinler Lefkoşe’ye kar yağdıracağız” demişler.(Bunları Türk Metal Sendikası İstanbul şubesinin misafirhanesinde kalıp Cerrahpaşa’da tedavi olan bir ana-kız anlatmıştı.)Öyle kazanmışlar. Kar yağmadı Lefkoşe’ye ama nereye yağdı biliyoruz. İşte o Talat pazarlamanın satıcılığı da para etmedi. Nitekim Rumlar” bedava verirlerse alırız” dediler.
Şimdi Doğu Akdeniz petrol arama meselesinde söz kalabalığı ve geçmişin yeni bir “aldatılmışlık” olayına şahit olmaktadır. “Kıbrıs Türk’ünün hakkını sonuna kadar savunacağız kimseye de yedirmeyiz” ne güzel değil mi?