Bundan tam 99 yıl önce kifayetsiz bir padişahın sürdürdüğü saray rejimi sonlandırılarak, Milletin kayıtsız şartsız egemenliğine geçilmiş halkın saraya kul edilmesine Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarınca son verilmişti. Ancak bu gün halkın iradesi, hak-hukuk-adalet ve insan hak ve özgürlükleri adeta gasp edilircesine yine saraya, yine tek adamın arzu ve istekleri doğrultusunda yol alınmaya başlanmıştır. Geçmişte Padişah Vahdettin’in söylemi olan “Karşınızda bir millet var adeta koyun sürüsü ona bir çoban lazım o da benim” diyen zamanın padişahının bu demecinin yerini şimdiki yönetimin sözcüleri “Aya beş şeritli yol yaptım desem bu millet inanır” diyen bu millet inanır diyen bir yönetim anlayışı almıştır.
Dün padişahın varlığı Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olarak görülürken bugün liderlerinin kölesi durumundakiler onun “Kıçının kılı olurum” demekten bile kaçınmamaktadırlar. Oysa bu milletin egemenliği ne padişah gibi çürümüş adamların ne de bu gün gibi halkını kul edinme çabası içinde olanların ülkesi olmamalıdır. Egemenlik hiçbir anlamda, hiçbir biçimde, hiçbir renk ve belirtide ortaklık kabul etmez. Hiç kimse bu milletin öz değerlerinin dışında yapmak istediği, ortaçağ da kalmış düşüncelerini millete alın yazısı olarak yazdıramaz.
Saray dayatmaları korku ve tehdide dayanan bir irade şeklidir. Cumhuriyet ve Demokrasi ise, namuslu, fazilet sahibi insanlar yetiştirir. Saray kültürü ve yönetim tarzı korkuya, tehdide “Ya bendensin ya da hiçsin” diyerek toplumu kamplaştırır. Biri birine düşman eder. Tehdit toplumu yozlaştırır. Kaypak-yalaka efendisine biat eden insanlar yetiştirir. Oysa Cumhuriyet özgür insanlar, liyakatli vatanseverler, hakka-hukuka-demokrasiye inanan ve onun ilkeleri doğrultusunda yaşam sergileyen insanlar yetiştirir. Cumhuriyet insanı vatanına ve milletine sadıktır. Ona kast etmek isteyenlerin karşısında durur. Bilime-teknolojiye-doğaya yer verir. İnsan onuruna yer vererek onu yüceltmeye çalışır.
İki ayaklı çekirge sürüsü gibi ülkenin geleceğine çökerek, ülkenin ve milletin mal varlıklarını sırf kendi saltanatları için israf edenler, Allah’la toplumu aldatma yolunu seçenler bu yaptıklarının toplumda ve yüce Allah nezdinde de kabul görmeyeceğini bilmelidirler. Zira halk yokluk ve sefalet içerisinde olup kendisine bu eziyeti yapanları af etmeyecektir. Zira halkımız elinde ki oy hakkıyla bu iki ayaklı çekirge sürüsünü ters yüz etmeye niyetlidir. Daha düne kadar su zengini olan ülke uygulanan yanlış politikalar yüzünden ormanlarını-su kaynaklarını yitirmiş talan edercesine beton yığınlarına dönüşmüştür. Ülkenin üstüne çöken bu iki ayaklı çekirge sürüsünün oluşturduğu gelecek yüzünden kuraklığa mahkûm olmuştur.
Bu kuraklığın oluşmasına sebep oluşturanlar bununla beraber oluşan hak-hukuk-adalet-insan hakları demokraside olduğu gibi ülke ekonomisinin de üzerine çökerek kurutmuşlardır. Nalıncı keseri gibi işleyen Hukukun kime ne muhabbetle baktığının, kimini de müebbetle yargıladığının önemi bile kalmamıştır.
Daha dün imzalayarak başını çektiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını bile itibar etmeyerek Türkiye’yi yaptırımlara karşı savunmasız bırakmıştır. Çekirge sürüsü gibi liyakatsiz-cahil-aç ve öngörüsüz insanların hesabına gelen şekilde ülkeyi kemirip talan ettiği tescil edilmiştir. Artık halk yaşadığı ve yaşatıldığı olumsuzlukların dinin-İnancın kültürel kodlarının kullanılmaması yolunda bir zincirin halkalarını oluşturmuş, Allah’la aldatma yolunu seçenlere, çekirge sürüsü gibi ülkenin ve halkın geleceğine çökenlere dur demek için birlik olmuşlardır.
Artık ortaçağ da kalmış düşünceleri bu millete din olarak, alın yazısı olarak yazdırmak mümkün olmayacaktır. Türkiye Taliban Cumhuriyeti değildir. Türkiye, laik-demokrat bir hukuk devletidir. Bu şekilde de yaşayacaktır.