Ben bu yerde yaşalmayman; Yaşalığımga toğalmayman” diye başlayan Kırım şarkısı gerçek manasıyla bir ağıt bir mersiye niteliğindedir… Gazi Üniversitesi’nde yapılan bir panele gittim. Kırım milli meclisinin Mustafa Cemiloğlu’ndan sonraki adamı ikinci başkanı üç yıl hapisten sonra Türkiye’nin isteği ile serbest kaldıktan sonra burada yaşadıklarını anlattı. Hedef Tatarsız Kırım. Ukrayna büyükelçisi ve Ukraynalı bir strateji kurumunun başkanı ve bir avukat arkadaş vardı. Güzel doyurucu bir paneldi. Gazi rektörü de bir açılış konuşması yaptı. Kendisinin de ana tarafından Tatar olduğunu söyleyerek başladı söze. İnkılap Tarihi Enstitüsü başkanı Selma Yel hanımın konuşması da dikkatle dinlendi.
Kırım ilk işgali Prut Savaşı’ndan sonra yaşıyor. İkinci Katerine buradaki yer isimlerini değiştirerek yerine Slav Yunan isimleri koymuş. Aynı Slav 1918 de yeni bir asimilasyon yaşamış. Lenin de Tatar olmasına rağmen ikinci defa yer isimlerini değiştirmiş bazı ileri gelenleri sürgün etmiş. En yakını, en acılısı ise 1944 sürgünü olmuş. Zalim Stalin bir gece vagonlara doldurarak göndermiş Orta Asya bozkırlarına. Çoğunluk Özbekistan’a gitmiş az bir kısmı da Kazakistan ve Kırgızistan’a sığınmış. Elbette hem Özbek hem Kırgız Hem de Kazak hepsini kabul etmiş. İhtiyaçları olan her şeyi vermişler. Çünkü ne yatak yorgan ne kap kacak ne de giyim kuşam alabilmişler. Hemen alelacele dolduruldukları vagonlar yarısı telef olmuş.
Kırım’ın nüfusu “1879’da 800 bin iken 1918 yılında 400 bine düşmüş. 1944 yılındaki sürgünden önce nüfusun %45’i Tatar iken bu sürgünden sonra sıfır tatar kalmış. Zaten maksat bu. Alamanlarla beraber oldular” yalanına rağmen ikinci dünya savaşında Tatarların yarından fazlası Kızıl ordu tarafında savaşmışlar. İşgal edilen yurdu kurtarma çabasındaki münevverler kısmi olarak Almanlarla işbirliği yapmışlar. Lakin savaşın sonunda hiç beklemeden o savaşçılar başlarına gelecekleri bildikleri için Rus’un ahlakını iyi bildikleri için tamamına yakını Romanya üzerinden Türkiye’ye kaçmışlar. Klanlar Rus ordusu safında savaşan Tatarlar olmasına rağmen sürgüne gönderildiler.
Gelelim bu günkü duruma. Rusya’nın dört yıl evvel Kırımı işgalinden önce Kırım’ın nüfus yapısı içinde %24 Tatar var. Lakin işgalden sonra şu anda bu oran%8’dir. Dikkat edilirse her Rus işgalinden sonra buranın demografik yapısı ile oynanmış değiştirilmiş ama Kırımlı vatana dönüş yolunu çok gözlemiş ilk fırsatta imkansızlıklara rağmen dönmüş yurduna. Sovyetler dağıldıktan sonra Özbekistan’a sürülen Tatarlar ilkel şartlara rağmen akın akın yurtlarına Kırım’a döndüler. İlk önce Krasnadar sonra Kırım. Ev yok ev yapmaya bu günkü modern çar müsaade etmiyor. Kuyular kazıp üzerini naylonlarla kapatıp ana vatanda yaşamaya razı oldu Kırım Tatarları. Vatan doyamayan hatta vatanın hakkında bilgisi dahi olmayanlar “Ey güzel Kırım” muhabbetine dayanamayarak koştular vatana. O günlerde Ülker Gurubunun orada ev yaptığı 50 dolara vereni listeye yazacakları yalanı ile pek çok insan dolandırıldılar.
Dünyada Afgan milleti ile Tatar milletinden çok zulme maruz kalan başka bir millet yoktur. Slav anlayışı ikinci Katerina’da da aynı, Yeltsin, Putin ve Stalin’de de aynı. Cengiz Dağcı’nın romanlarında Kaybolan Yurt ve hasretlik duygularını yoğun olarak yaşadık. Bu gün Tatar yine baskı altında göçe zorlanmaktadır. Kırım’ın içi silah deposu yapılmıştır. On kişi tatar bir araya gelse hemen tutuklanmaktadırlar. Dilde fikirde amaçta birlik diye hedef koyan rahmetli Gaspıravi de davet etmekte ki bir olmak zamanıdır Tatar halkına destek olma zamanıdır. Kırım’ın boynu bükük anayları babayları yeniden bir kendine geliş için dua etmektedir.