‘‘Hey George, geminin altındaki köleler açlıktan ve hummadan bir, bir ölüyor. Amerika’ya ne kadar yolumuz kaldı. Yiyeceklerimiz tükeniyor. Köleler bu yola dayanabilir mi inan bilmiyorum.’’ George sinirlenip şapkasını yere vurdu. ‘‘Onların her biri binlerce dolar kazandıracak bize. Bir tane bile köle kaybetmeye tahammülüm yok. Hemen bir çare bul, Theodore. Siz Yahudilerin kafası böyle dalavereli işlere çok çalışır. Para kaybedemeyiz. En azından çok para kaybetmeyelim. Biliyorsun ki, biz ortağız. Ben ne kaybedersem sende onu kaybedeceksin.’’ Theodore masanın kenarındaki sandalyeye oturup bir müddet düşündükten sonra şapkasını çıkarıp kafasını kaşıdı. ‘‘George gel otur yanıma. Aklıma bir fikir geliyor ama düşüncemi sen nasıl değerlendirirsin, bilemem. Bu arada Amerika’ya ne kadar yolumuz kaldı, kaptan Thomas’a bir sorup bilgi almamız lazım.’’ Gözleri ışılayan George masanın öteki yanındaki sandalyeye otururken bir taraftan da gülümsüyordu. ‘‘Söyle dinliyorum, Theodore. Sivri zekâlım benim.’’ Bilmiş tavırlarla oturduğu yerden kalkarken, şapkasını yeniden başına taktı. George’nin bakışları Theodore’nin üzerindeydi. Theodore ilgi kendi üzerinde olduğu zamanlarda acayip bir şekilde kasılırdı. Havalı, havalı şapkasını düzeltirken ‘‘Ben, bir zamanlar Meksikalı bir doktorun yanında üç ay kadar çalıştım. Doktorluktan da anlarım, senin anlayacağın. Yarı doktor sayılırım. Ben onların yanına adamlarımızla inip hasta olanları ile iyi olanları seçip ayırayım. Pruva tarafına sağlıklı olanları, pupa tarafına kötüleşenleri yerleştirelim. Ölür dediklerimi direkt denize atalım. Hiç birinin gözlerinin yaşına bakmayalım.’’ George şapkasını eline alıp masaya vurarak ‘‘Theodore, seni bu yüzden çok seviyorum. Yarından tezi yok, hatta yarın sabah bu ayrımı yapalım. Hasta olanlardan iyi olabileceklerini düşündüklerini sakın atma. Her biri dünya bir para, bunu en iyi sen biliyorsun.’’ Theodore ‘‘Hadi o zaman, kamaramda yıllanmış bir şarap var. Onu içerek bu zaferimizi kutlayalım.’’ Şarabı odasından getiren Theodore, George ile şarabı yudumlarken kendilerinden geçiyorlardı. İçerlerken Amerika’ya diyerek kadeh tokuşturup keyifle yudumluyorlardı.
Onların sadece kendi planlarından haberleri vardı. Aslında gemi kaynıyordu. İsyan bayrakları açılacaktı. Kaptan olarak bildikleri Thomas aslında bir Türk olan Gökhan kaptandı. Diğer kaptan ise Mısırlı sandıkları yine Türk olan Hasan kaptandı. Geminin aşçıları ise Çağatay ve Göktuğ ise Gökhan kaptanın oğullarıydı. Zaten onları takipte olan Göktuğ yapılan planları kulaklarıyla işitmiş hemen babasına yetiştirmişti. Theodore ve George bu olanlardan habersiz hülyalara dalmışlardı. İçtikleri şarabın etkisiyle sızıp kaldılar. Aşçı Çağatay ve Göktuğ onları yataklarına yatırdıktan sonra muhteşem dörtlü toplandılar. İsyan için uygun an tamda bu geceydi. Theodore ve George Amerika’ya gittiklerini sanıyorlardı. Oysa birkaç ay önce ilk Hasan kaptanın fark ettiği, küçük bir adaya doğru gidiyorlardı. Muhteşem dörtlü George ve Theodore’ye karşı olan Amerikalı, Meksikalı veya başka bir ülkeden olanları tespit edip yanlarına çekmeyi başarmışlardı.
Gökhan kaptan ve Hasan kaptan birbirlerine bakarak ‘‘Haydi işbaşına’’ dediler. Çağatay ‘‘o zaman biz Göktuğ’la George ve Theodore’yi denize atıyoruz.’’ Hasan kaptan ‘‘durun önce onların taraftarlarına içki verip etkisiz hale getirelim.’’ Göktuğ oradan hemen lafa atıldı. ‘‘O iş tamam, Hasan kaptan, o iş tamam. Şimdi hepsinin bir yerlerinde pireler uçuşuyor. Top atsan uyanmazlar.’’ Hasan kaptan gülerek ‘‘aferin size, hadi o zaman ne duruyorsunuz.’’ Bunun üzerine isyanın fitili ateşlenmişti. İsyandan sonra kölelerin zincirleri açılıp, hepsi serbest bırakılarak köleliklerine son verildi. George ve Theodore bağlanarak gemiden aşağı atmaktan son anda vazgeçtiler. Theodore, George ve onların birkaç ateşli taraftarı ile birlikte gemideki hastalara hizmet etme cezası verdiler. Bu durum daha önceki kölelere yaptıkları eziyetlerin bedeliydi. Bu ceza onlara ödül bile sayılabilirdi.
Aslında Göktuğ hekimdi. Bütün köleleri birbiri ardına otlarla yaptığı ilaçlarla iyileştirmeyi başarmıştı. Bu süreçte gerçekten çok zorlanmıştı. Çünkü kölelerin hepsi genç ve dirençliydi. Yiyecek stokları da vardı ama George, Theodore’ye azaldığını söylemişlerdi. Çünkü bu oyunun bir parçasıydı.
Adaya vardıklarında ise el birliğiyle adayı inşa ettiler. Onların taraftarları da zaman içinde George ve Theodore’nin kötü insanlar olduklarını anlamışlardı. Kader bu ya, adada George ve Theodore çok geçmeden hastalanıp öldüler. Çünkü her ikisi de genç değillerdi. Bünyeleri zayıf düşmüştü. Etme bulma dünyası değil mi?
O ada bugün Bermuda üçgeni içerisinde yer alan gizemli bir adadır. Şu ana kadar o adaya ulaşan başka kimseler olmadı.
Uğur böceğiniz diyor ki;
Siyahi Floyd’un katledilmesiyle birlikte Amerika’da başlayıp Avrupa’ya sirayet eden ırkçılık karşıtı gösteriler devam ediyor. Elbette halkın isyanındaki haklı sebeplerini sizlerde umarım biliyorsunuz. Zaten haberlerde siyahi vatandaşlara yapılan zulümleri gösteriyorlar.
Sorun Amerika, İsrail, İngiliz, Fransız, Almanya, Belçika ve Yahudilerin ( sadece İsrail’de yaşamıyorlar çünkü) ve de aynı zihniyetteki ülkelerdir. Özellikle ülkelerin idari kadrolarının zihniyetlerinin hâlâ değişmediğini gösteriyor. Haris düşüncelerle köleleştirdikleri, kurdukları kolonileri, manda altına aldıkları ülkeleri şimdilerde farklı yöntemlerle sömürüyorlar. Irak ve Suriye’de olduğu gibi, materyalist, emperyalist güçlerin, çarkları işliyor. Kendi menfaatleri için yapılan her şeyi mubah sayıyorlar. Amaçları başka ülkelerinin mal varlığına çökmek. Ve bunu demokrasi adına yapmak, şu an onların en büyük numaralarıdır. Dünyada bunun önüne geçecek ne çanak yalayıcı Arap ülkeleri, ne de gariban kendi gelişimini tamamlayamamış Afrika ülkeleri var. Kimileri ülkelerde ‘‘bana dokunmayan bin yıl yaşasın’’ felsefesi ile hayatlarını sürdürüyor. Biz Türk milleti olarak bu sorumluluğumuzun bilincindeyiz. Ama şu an o kadar ülkelerin hepsiyle başa çıkabilecek gücümüz yok. Buna rağmen yine de tepkimizi gösteriyoruz. Mutlaka o günleri de yüce Allah’ımız bize gösterecek.
İşte o zaman Fatih’in aslanları, Barbaros’un Levent’leri, Atatürk’ün gençliği olarak bizlerde onlara dur diyeceğiz. Bu kör zihniyetlere, materyalist emperyalist güçlere komünizme de karşı her daim dik duracağız.
Çünkü M. Kemal Atatürk’ün dediği gibi ‘‘Bir Türk dünyaya bedeldir’’