Koltuk belası nasıl bir duyguymuş oturana yapışıyor.
Kendiliğinde bırakana hiç rastlamadım.
Hayatım boyunca Türkiye’de artık ben bırakıyorum diyen ne cumhurbaşkanı ne başbakan nede seçilmişler gördüm.
Ne seçilmiş vekillerden, ne beldeyi başkanlarından ne sivil toplum başkanlarından.
Benden daha iyileri var ben çekileyim diyeni görmedim.
Kendiliğinde çekilen hiç yok.
Geçen gün bir sohbette arkadaşım seçilmiş bir ilin başkanıyla bir anısı anısını anlatı.
Seçilmiş başkan dert yanıyormuş, “seçildiğim günden beri gelenden, gidenden, misafirlerden kaçıyorum, doğru dürüst evime gidemiyorum, eşimle, çocuklarımla ilgileniyorum, eş, dost, akraba ziyaretlerini unuttum durmada masraf ediyorum maaşım yetmiyor” demiş.
Orda bulunanlardan biriside “sayın başkanım önümüzdeki seçimlerde aday olmazsınız artık” demiş.
“Dur orada o başka seçim başka” demiş.
Bulundukları makamlarda koltuklara oturmaya görsünler..
Siyasi parti genel başkanları hiç bırakmıyor ölürse ne ala o zamanda taht kavgası başlıyor.
Mahalle köy muhtarları bile yapışıyor bırakmıyor.
Ülke genelinde o kadar çok sivil toplum temsilciliğine seçilmişler var ki.
Bu sivil toplum temsilcilerine ne diyeceğiz.
Yıllardır o makamlarda oturuyorlar nerdeyse ölecekler o koltuklarda.
Yapmayın yahu ne var bu koltukta bırakın artık bu koltukları arkadan geleceklere.
Bırakmıyorlar nefse çok tatlı geliyor.
Gerçi gelende çok değişmiyor gidenin rengini alıyor oda gitmiyor.
Seçim öncesi bir daha girmeyeceğim diyenleri çok gördük.
Artık yoruldum bu görevi bırakacağım geçlere devredeceğim diyenlere şahit olduk ne hikmetse seçimler geldiğinde koltuktan kopamıyorlar.
Dünde böyleydi, bugünde böyle, yârinde böyle olacak.
Seçilmiş bazı kişiler Makamların, koltukların mesuliyetinde değil. Aday olmuşlar seçilmişler ya da siyasi otorite tarafında atanmışlar.
Makamları doldurma peşindeler.
Seçildikten sonra keser gibi kendilerini yontuyorlar.
Rahmetli Kemal Sunal’ın 1990 yapımı Koltuk Belası, diye bir filmi vardı, birçoklarınız defa atlarca izlemiştir.
Konu imar müdürlüğünde çalışan Zühtü, işten eve, evden işe giden saf kendi halinde bir vatandaş.
Yaşadığı beldede belediye seçimleri yaklaşmaktadır.
Zühtü Bey, Devlet Millet Düzen Yüksek Parti’sinden (DMDYP) adaylık teklifi alır.
Partinin esas adı devletin malı deniz yemeyen domuz partisi.
Ailesiyle oturur konuşur, ortak bir karar sonucunda adaylığı kabul eder.
Belediye başkanlığı seçimlerine girer ve rakiplerine fark atar ve başkan seçilir.
Başkan seçilir seçilmez rüşvete, haksızlıklara düzenbazlığa, yağcılığa, kayırmacılığa son verir.
Son verir vermesine ancak, parti başkanından uyarı alır.
Zühtü Bey, bildik düzene uyum sağlamak zorunda kalır.
Kendinden önceki tüm başkanlar, yolunda gitmeyen işler için hep koltuğu suçlamışlardır.
Koltukla barışık olan Zühtü Bey, tüm direnmelerine rağmen sonunda koltukla düşman olur.
Koltuğu meydanda yakar, kafayı bozdu diye yakınları tarafında hastaneye alırlar.
Aslında film bugünde seçilmişlere birçok şeyleri anlatıyor.
Zaman içerisinde mekânlar ve insanlar değişse de koltuk sevdası kimse vaaz geçmiyor.
Makam ve koltuk aşkı insanların içerisinde hep olmuş.
Geçmiş zamanlarda koltuk aşkı ne başları vücuttan ayırmış.
Bugün aynı aşkın peşinde koşanlar o kadar çok ki.
Koltuk makam aşkı tüm sevginin önünde.
Ne dost biliyor, ne kardeş, ne arkadaş ne yoldaş.