Siyaset, bazen insanın basiretini körleştirebiliyor. Hele de seçimlerin kaygan zeminindeyseniz… En basit hakikatler bile, sözlerinizi terk edebiliyor.
Malumunuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan, her gün dev bir projenin açılışını yapıyor. Depremzedeler için yapılacak konutların temelini atıyor. Yerli ve millî uydumuzu uzaya gönderiyor. Türkiye Yüzyılı hedefleri doğrultusunda, Türk Milletinin gelecek asırlarını şekillendirecek vizyon projelerini açıklıyor.
PKK+Masa’nın adayı Kemal Bey ise, eline bir soğan cücüğü almış, Kemal Sunal filmlerindeki Zübükzade tiplemelerine taş çıkartırcasına kasaba politikası yapıyor.
Neymiş efendim? Vatandaş gün boyu aç geziyormuş. Çocuklar yatağa aç giriyormuş.
İktidar, milyar dolarlık yatırımlar yaparak, sınıfında dünyanın en büyük köprülerini, uçak gemilerini, nükleer santrali yapıyormuş.
Soruyor Kemal Bey, “İnsanlar köprü mü yiyecek? Çocuklarına gemi mi yedirecek?”
Bir de Kemal Bey’in o eşsiz belagatıyla kendi ağzından dinleyince, “Yahu adam haklı. Yalan söylemiyor ki… Ben bugüne kadar hiç köprü yemedim. Boğazımdan gemi de geçmedi. (Çanakkale Boğazı değil, kendi boğazımı kastettim.)”
Şaka bir yana, bu ülkenin kalkınması için geçmişte yapılan büyük yatırımlara karşı yapılan muhalefet de aynen Kemal Bey’inki gibiydi.
Birinci Boğaz Köprüsü, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel tarafından yapılırken, o dönem CHP’nin ‘en akıllı’ adamları, hatta koskoca ekonomi profesörleri bile şiddetle itiraz etmiş, ‘deniz üzerine köprü kurmanın zengin fantezisi olduğunu’ iddia etmişti.
İroni yapmıyorum, İnşaat Mühendisi olan Başbakan Süleyman Demirel, Boğaziçi Köprüsü’nü yapıyor diye, CHP’ye müzahir İnşaat Mühendisleri Odası yönetimince, üyelikten atılmıştı.
Dönemin sol jargonunda, “Boğaz’a değil, yapacaksan Zap Suyu üzerine köprü yap.” söylemi geçer akçeydi.
Merhum Demirel Keban Barajı’nı yapacağı zaman, dönemin ‘ileri giden’ sol zevatının sözü, “Ne yapacaksın bu kadar elektriği, toprağa mı vereceksin?” olmuştu.
Rahmetli Özal, Ankara-İstanbul Otoyolunu yaparken, ‘kel başa şimşir tarak’ benzetmeleriyle nice hakaretlere maruz kalmıştı.
Hatta dönemin sol karikatüristleri, meseleyi ‘ti’ye almak adına, ‘tarlada sabanla çift sürerken elindeki telsizle evdeki eşinden azık getirmesini isteyen köylü’ karikatürleri çizmişlerdi. Öyle ya, sen bir garip köylüsün… Ne işin olur teknolojiyle? Ek soğanını, vur yumruğu tepesine, tam cücüğünü ye…
Ankara’yı Ankara yapan önceki Belediye Başkanı Melih Gökçek, bundan birkaç sene önce 1071 Malazgirt Bulvarı’nı yaparken, CHP güdümündeki entel-dantel takımı ve ODTÜ militanları ile yargıdaki yandaşlarının direnişini 2-3 sene boyunca kıramamıştı. Bugün o yolu kullanan Çankaya ahalisinin yüzde 80’inin CHP seçmeni olduğuna kalıbımı basarım. Lakin, “Yahu o yolu açtırmamak için akıl sınırlarını zorlayan itirazlar yaptınız. Madem haklıydınız, Mansur Başkanınız 4 senedir Ankara’yı yönetiyor. Kapatsaydınız ya 1071 Malazgirt Bulvarı’nı…” demiyoruz. Çünkü muhatabımız akıl siyaseti değil, memleket düşmanlığı.
Şimdi tutup, Ankara’daki Mithatpaşa Köprüsü’nün CHP ve yancıları tarafından kaç kez mahkemeye götürülüp, sonunda yargı kararıyla kapattırıldığını filan da anlatmaya kalkarsak… Neyse…
Çok gerilere gidip; Nuri Killigil, Şakir Zümre, Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ gibi vatan sevdalılarının, bu ülkenin yüksek teknolojili sanayi yatırımları yapmasının nasıl engellendiği konusuna hiç girmeyelim.
Hatta, barajlardan nükleer santrala, dev sondaj gemilerinden İHA-SİHA’lara kadar, günümüzün kalkınma projelerine, CHP mevzilerinden yapılan saldırıların hepsini saymaya kalkarsak, en az bir hafta sütun doldurmamız gerekir.
Denilebilir ki; “Tamam, dev yatırımları, savunma sanayisi projelerini filan anlıyoruz da… Ahaliye iş bulmak, karnını doyurmak, sırtını giydirmek de gerekmez mi?”
Elhak, doğrudur. Adam işsiz ise, geçinebilecek kadar kazanamıyorsa, ülkenin dev yatırımlarla kalkınması onu ilgilendirir mi?
İlgilendirir. Hem de en fazla onu ilgilendirir.
Bunu anlamak için, ‘bağımsız CHP’li ekonomi profesörü’ Özgür Demirtaş olmaya gerek yok; dağda koyun otlatan Niğdeli Çoban Ahmet’e sorsanız sizi aydınlatır.
Eğer bu ülke yol, köprü, baraj, nükleer santral, İHA-SİHA, uçak gemisi, petrol ve doğalgaz üretmezse, halkımız soğana da muhtaç hale gelir.
Köprü-yol dediğin, ulaşımdır. Ulaşım dediğin, üretimdir. Üretim dediğin, yatırımdır, istihdamdır. İstihdam dediğin, iş-güç sahibi olmak, para kazanmaktır. Para kazanmak, kendini ve aileni geçindirecek imkân bulmaktır.
İsterseniz tersten okuyun; yol-köprü yoksa ulaşım olmaz, ulaşım yoksa köylü soğan üretip kentlere gönderemez, soğan gelmezse market rafları boş kalır, raf boş kalırsa yiyecek soğan da ekmek de bulamazsınız.
Bugünün kalkınmış ülkeleri, soğanı ucuza ürettikleri için mi daha yüksek millî gelire sahip? Yoksa, geliştirdikleri yüksek teknolojili ürünleri, maliyetlerinin onlarca hatta yüzlerce katı fiyatla, o teknolojiye sahip olmayan ülkelere satabildikleri için mi bugünkü refahı elde ettiler?
Bir I-Phone akıllı telefon alabilmek için kaç kamyon soğan üretip satmak gerekiyor?
Mevsimsel şartlara göre hangi temel gıda ürününün fiyatı yüksek ise, onu eline alıp, ekran karşısında ucuz siyaset yapmakla ekonomi, üretim ve kalkınma olmuyor.
Yediği yemeğin, sadece ağzına fayda sağladığını zanneden idrak yoksunlarına, hadi çok sevdikleri yerden örnek verelim; Roma’yı imparatorluk yapan, sahip olduğu askerî güç ve yaptığı yollar idi.
Elinizdeki soğanı kenara bırakın da, bu ülkenin yaptığı yol, köprü, baraj, havalimanı, gemi, uçak, İHA-SİHA, nükleer santral gibi büyük ve teknolojik yatırımların; üretime, istihdama, millî gelire, alım gücüne, refaha yapacağı katkıları, biraz da bu pencereden görmeye çalışın.
hYok, “Bizi kendi halimize bırakın, ekmeğimize soğanı katık eder, öylece yaşar gideriz. Siz yeter ki bize ucuz soğan, domates ve biber sağlayın…” diyorsanız, emekli ikramiyenizle Ege’nin bir köyündün 300 metrekare yer alıp oraya yerleşin; organik olarak yetiştirdiğiniz soğan, biber, domates, hıyar ve patlıcanları afiyetle yiyin.
Bir de, elinizdeki ecnebi üretimi akıllı telefonlarla her gün birkaç mızırdanma tiviti atmayı da ihmal etmeyin; çünkü ruh halinize iyi gelir.
Neyinize gerek teknoloji sizin? ‘Adamlar yapmış’ ya, alın kullanın. Siz de onlara soğan-domates-hıyar ikram edersiniz. Hem de organik olanından…