Bu hafta Anadolu Gazetesi’nde “Çocukluğumdaki Ramazan’lar” hakkında bir yazı yazmayı düşünüyordum. Hatta bu hususta Facebook’ta şöyle bir çağrı bile yapmıştım: “Bu hafta Anadolu Gazetesinde “Pazarcık’ta Çocukluk Yıllarımdaki Ramazan Günlerinden Hatırladıklarım” başlığıyla 2 sayfalık yazı hazırlıyorum. Hemşehrilerim de hatırladıklarını yazsın bakalım. Onlara da yer vereceğim inşallah. İşte benim hatırladıklarımdan bir kaç örnek:Pazarcık Ulu Camiinde teravih namazında çocuklar olarak güldüklerimiz ve birbirimizi güldürdüklerimiz.İftarda yemekten çok karpuz yediğim (Nerede o eski kıpkırmızı ve lezzetli karpuzlar) Malatya Asfaltında sahura kadar bir sağa bir sola yürüyerek arkadaşlarla sohbet ettiğim günler. Lokantacı ve kebapçıların oruç tutanlara saygıdan dolayı camekanları perde ile kapattıkları o eski günler. Ve diğer anılar.”
Evet, bu anıları anlatacaktım. Ancak öncelik Kudüs’tür. Bu hafta Kudüs diyelim ve inşaallah haftaya Çocukluğumdaki Ramazan Günleri’ni anlatalım. Haydi hayırlısı.
Kudüs bizim için hem İslamî ve insanî ve hem de Millî ve vicdanî bir davadır.
Kudüs, kadim şehirdir. Mescid-i Aksa’yı içerisinde taşır. Kudüs, gökte inşa edilmiş ve yeryüzüne öylece kondurulmuş bir şehirdir. İlk kıblemizdir Kudüs. Kudüs, Ey Kudüs, Ey Kutsal Şehir! Tüm Dünya’da senin şanın yücedir ve senin yerin benim gönlümde çok çok zirvelerdedir. Ben seni daha kendimi ilk bildiğim günden beri sevdim. Daha çocuk bile değilken sevdim seni. Bana seni Allah sevdirdi. Bu sevgim ezel-ebed devam edecek inşallah.
Senin sevgin elbette yalnız bende değildir. Tüm Müslümanlar seni sever ve seni kutsal bir mekan olarak niteler. Tüm Müslümanlar seni sevmekle kalmaz, sana ayrıca saygı duyar. Bu durum asırlardan beri böyledir.
Osmanlı Devrinde seni anlatmak ve senden bahsetmek istediklerinde yalnız “Kudüs” diye hitap etmezlerdi. Senin isminin yanında “Şerif” sıfatını da eklerlerdi. Evet, Osmanlı özellikle üç şehre kutsallık atfederek, bu şehirleri yalnız ismiyle zikretmemiş ve yanında bir de saygı ifade eden kelime eklemiştir. Mekke dememiş, “Mekke-i Mükerreme” diye hitap etmiş. Medine için de “Medine-i Münevvere” diye seslenmiş ve Kudüs derken de yanına “Şerif” ismini ekleyerek “Kudüs-i Şerif” şeklinde söylemiştir. Bu söyleyiş hem sözlü ve hem de yazılı ifadelerde geçerlidir. Mesela, Osmanlı Devleti’nde resmi yazışmalara bakın, bu şehirler için “Mekke-i Mükerreme”, “Medine-i Münevvere” ve “Kudüs-i Şerif” diye yazıldıklarını göreceksiniz.
Kudüs dedik de, bundan 100 yıl önce Kudüs bize ait bir şehirdi. Ve Kudüs’te Osmanlı Devleti’nin bir mutasarrıfı görev yapmaktaydı. Kudüs-i Şerif Osmanlı Devleti’nde bir sancak merkezi idi ve başında da mutasarrıf bulunmaktaydı. Mutasarrıf demek şimdiki görev karşılığı olarak “vali” ile denk ya da daha üstü bir görev sayılır.
Kudüs ne zaman elimizden çıktı? Tam tarihini söyleyelim:11 Aralık 1917. Evet, Kudüs tam 101 yıldır yaban ellerde. Bu tarihten tam 101 yıl önce, İngilizler Osmanlı’yı kanal seferinde mağlup ederek Sina Çölünü kontrol altına aldılar. Tabi bu savaşlarda Osmanlı askerleri büyük bir direnç ve savunma gösterdi. Ancak, 40 gün süren muharebe ve mücadele sonucunda Kudüs elden çıktı. İngiliz Orduları Komutanı General Edmund Allenby, Kudüs’e girdikten sonra, Selahaddin Eyyubi'nin mezarına ayağıyla vurarak; “Kalk Selahaddin biz yine geldik” şeklinde seslendiği rivayet edilir. Burada “yine biz geldik” diye seslenmesindeki maksat “Haçlılar olarak yine biz geldik” demektedir. Ah azgın Haçlılar ah! Ah sapkın Haçlılar ah! Sizle mücadelemiz kıyamete dek sürecek ve sizi elbette hem Kudüs’ten ve hem de tüm kutsal diyarlardan süreceğiz. İnşallah.
Haçlılar ve Siyonistler her daim Kudüs’e göz dikmişlerdir. Halbuki, Kudüs ezelden ebede İslam’ındır. Yüce Rabbimiz (cc), Kudüs’ü bize, yani tevhid inancına sahip, iman etmişlere tahsis etmiştir. Bu en hakiki gerçektir. Kudüs tevhidin kalesidir. Bu en önemli bir gerçektir.
Bu gerçeğin yanında, Kudüs Müslümanların ilk kıblesidir. Kudüs Miraç olayının gerçekleştirildiği Mescid-i Aksa’nın şehridir. Kudüs Kubbetüssahra’nın şehridir. Kudüs Hz. Ömer’in bir emanetidir. Hz. Peygamberin (asm), vefatından beş yıl sonra 637’de Hz. Ömer tarafından fethedilmiştir. Bu tarihten sonra bir Haçlı işgalinde Kudüs elden çıkıyor. 1099’dan 1187’ye kadar yaklaşık 88 yıl Haçlı İşgalinde kalıyor. Haçlıların işgalindeyken önce Türk sultanı Nureddin Zengi büyük çaba gösterdi, ancak Kudüs fethedilemedi. Kudüs’ün fethi Nurettin Zengi’nin komutanı Selahaddin Eyyubi’ye nasip oldu. Bu arada şu önemli notu da belirteyim. Kudüs işgal altındayken Cuma hutbesine çıkan Selahaddin Eyyubi’ye bir genç şöyle seslenir: “Kudüs ne zaman fethedilecek? Burada ne duruyoruz?” Bu seslenişe karşı Selahaddin Eyyubi hiçbir cevap vermez. O günün gecesi sabah namazına gittiğinde mescitte o genci sorar. Ancak o genç sabah namazına gelmemiştir. İşte o gencin sorduğu sorunun cevabını Selhaddin Eyyubi, o mescitte sabah namazı vaktinde beyan eder: “Cuma namazına gelen gençler sabah namazına da mescide gelmedikçe Kudüs için sefere çıkmam.” Bu sözdeki hakikat şudur: Bir savaş öyle kolay kazanılacak bir şey değildir. Savaşa hazır mücahid ruhlu gençler olmadıkça zafer kazanılamaz.
Kudüs daha sonra Memlukluların eline geçti. Bu Devletin elinden de bizim elimize geçiş tarihi:28 Aralık 1516’dır. Osmanlı’nın gözü pek, korkusuz ve cesur padişahı Yavuz Sultan Selim Han Kudüs’ü fetheden büyük bir dehadır. Allah (cc), Hz. Ömer’e (ra), Selahaddin Eyyubi’ye ve Yavuz Sultan Selim’e rahmet eyleye. Amin.
Evet, Kudüs bir çizgidir. Bu çizgi kırmızı çizgidir ve tüm Müslümanların en önemli ve hassas oldukları bir konudur. Bu kırmızı çizgi aşılırsa, Müslümanlar zillet ve perişanlık içerisine düşerler. Kudüs, bir ruh’tur, bir heyecandır. Bu ruh ve heyecan olmazsa, Dünya hakimiyeti de olmaz. Kudüs bir sembol ve bir hedeftir. O sembol ve hedef olmazsa kafirlerden ne farkımız kalır.
Kudüs bizim kırmızı çizgimizdir. Kudüs için savaşmalıyız. Eğer biz Kudüs için savaşmazsak, Yüce Rabbim (cc) bize iyi bakışla ve güzel nazarla bakmaz. Bizi iki cihanda da zelil ve rezil eder. Eğer biz biz Kudüs için savaşmazsak, başta Sevgili Peygamberimiz (asm) olmak üzere ahrette tüm peygamberlerin yüzüne nasıl bakacağız. Eğer biz biz Kudüs için savaşmazsak Hz. Ömer’in (ra), Selahaddin Eyyubi’nin ve Yavuz Sultan Selim ile nasıl aynı mekanda duracağız. Tüm Müslümanlar, bu hassas düşüncede olmalıdır Bu düşünce yanında hazırlık içerisinde de olmalıyız. Her bir Müslüman Genci Kudüs şuuruyla yetiştirilmeli ve cihada hazır olacak duruma getirilmelidir.
Kudüs içimizde ince bir sızıdır. Çünkü, 1917 yılında İngilizler’in işgaline uğrayan Kudüs, 1948’den sonra da Yahudilerin ve Siyonistler’in pis ayakları altındadır. O pis ve necisleri Kudüs’ten dışarı atmadıkça bu ince sızımız ebeden devam edecektir. Ancak, bu sızımız çok yakında dinecektir. Çünkü, Kudüs yeniden fethedilecektir. Bu müjdeyi ve haberi Yüce Rabbimiz (cc) ezelden bildirmiştir. Gelin yazımın bu noktasında şu ayet-i kerimelere kulak verelim. Ve can-û gönülden dinleyelim:
“Biz, Kitap'ta İsrailoğullarına: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik. Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi. Sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık. Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık)” (İsra Suresi, 4-7)
Şurası kesin ki, İsrail denilen sözde devlet, özde terör örgütü yerle bir edilecektir ve Kudüs yeniden fethedilecektir. Elhamdülillah. Şu an İsrail Kudus’te terör estiriyor ve hatta orayı kendisine başkent olacak sanıyor. Olmayacak ve Kudüs Bizimdir. Sonsuza dek de bizim kalacaktır
Ben Kudüs hakkında onlarca yazı ve onlarca şiir yazmış bir kardeşinizim. Kudüs Sevgisi, Kudüs Sevdası, Kudüs Aşkı, bende doğuştandır. Kendimi bildim bileli Kudüs’ü canım gibi severim. Kimse de bana “Kudüs’ü sev” diye bir telkinde de bulunmamıştır. Kudüs’ü kendiliğimden ve içten içe sevmişimdir.
Kudüs’ü bir memleketim olarak görmüşümdür. İşte ilk şiir kitabımda da yer verdiğim bir şiirim:
GÖNÜL MEMLEKETİM
Kâlbimde dört şehir, dört memleket var.
Gönlüm yalnızca bunlarla heyecan duyar.
İşte Mekke, Medine, Kudüs ve İstanbul,
Her birinde bizden iz, her birinde İslam bul.
Bu yerleri düşündükçe derin derin dalarım,
Ruhumun ya sevincini, ya sızısını salarım.
Gözümün önüne şanlı sayfalar bir bir gelir,
O sayfalar gibi olur kâlbim, incelir de incelir.
Mekke, Medine ve Kudüs derken dururum,
Bir sevinç, bir sızı, tam değildir sürûrum.
Mekke, Medine ve İstanbul derken gülerim,
Resûl-u Ekrem'in (sav) sözleriyle gözyaşımı silerim.
“İstanbul elbet fethedilecek”, diye vermişti müjde,
Bu haber gerçekleşti, bundan nice asır önce.
Zihnimde öyle köklü yer etmiş ki başka müjdeler,
Bu kâlbim sızı duysa da, gelecek günleri bekler.
Kâlbimde dört şehir, dört memleket var.
Gönlüm yalnızca bunlarla heyecan duyar.
İşte Mekke, Medine, Kudüs ve İstanbul,
Gel buralara, buram buram İslam bul.
Bu dört mübarek şehir, benim gönül memleketim,
Sen hep gül, sen hep gül, sen hep gül memleketim.
Evet, işte bir şiirimde böyle seslendim. Bu seslenişimi şiir kitabıma da aldım. Ben Kudüs hakkında yalnızca bu şiiri mi yazdım? Hayır daha nice şiirler yazdım.
KUDÜS RUHUMUN SIZISI
Ah Kudüs ah! Kadim şehir, kadim medeniyet.
Ah Kudüs ah! İnce sızı, yüreğimin acısı.
Kudüs’un kurtuluşu benim için en büyük niyet.
Bilmem ki, ne zaman son bulur içimin sancısı.
Yahudi’nin pis ayakları altında çiğnenirsin.
Gözlerin yollarda, gözlerin hep uzaklarda.
Biliyorum sen de Yahudi’den iğrenirsin.
Ne zaman barış yaşanacak o kutsal topraklarda.
Kendimi bildim bileli, Kudüs’ü biliyorum.
Kurtuluşu için her daim düşüncelerim var.
Bu gözyaşımı kendi kendime siliyorum.
Kudüs için Allah’a ulaşmış dilekçelerim var.
Dualarım kabul olur, tek tek, bir bir.
Bize kuvvet veren işte bu umut, bu inanç.
Allahû ekber, Allahû ekber dilimde tekbir.
Kudüs sevgisi sonsuza dek başıma taç.
Bu şiirime de yer verdikten sonra. Kudüs, hakkındaki görüş ve düşüncelerimi yazmaya devam ediyorum. Kudüs yalnızca İslamî ve insanî bir mesele değildir. Kudüs aynı zamanda Milli ve ulvî bir meseledir. Kudüs bizim için Milli ve ulvî bir meseledir. Yahudilerin ayakları altında inim inim inleyen Kudüs kurtulmazsa ve kurtarılmazsa, İstanbul da tehlikededir, Ankara da tehlikededir. Çünkü, Yahudi Siyonistler, Nil’den Fırat’a kadar bir toprak parçasına inandırılmışlar ve kendilerine sanki Nil’den Fırat’a kadar bir vatan vaat edilmiş gibi buna inandırılmışlardır. İsrail, 1948 yılında yapay bir şekilde oluşturulan bir Devlet (aslında bir Devlet olmayan, sözde Devlet, özde bir terör örgütü) 1967 yılında Suriye’ye ait olan Golan Tepeleri’ni ele geçirerek, daha sonra Filistinlilere ait Batı Şeria Bölgesine doğru yayılmış, Filistinlileri Gazze’de abluka altına almıştır. İsrail’in 1948 yılından sonra hep yayıldığı ve sağına-soluna saldırdığı ve Arap Topraklarını işgal ettiği bir gerçektir. İsrail, arkasına ABD’yi alarak zulüm üstüne zulüm işlemektedir. İsrail, pervasızca Müslümanları öldürmektedir. Adeta katliam yapmaktadır. Bu durum daha nereye kadar devam edecektir. İsrail hiçbir hukuk kuralı ve hiçbir vicdani anlayış dinlememektedir. Adeta kudurmuş bir köpek görüntüsü vermektedir. Misal vermek gerekirse, bir mahalledeki kudurmuş köpek eğer itlaf edilmezse, nasıl ki tüm mahalle için tehdit ve tehlikeyse, kudurmuş İsrail de eğer itlaf edilmezse (yok edilmezse) tüm Dünya için tehlike ve tehdittir. İşte bundan dolayı Kudüs Davası İslamî olduğu kadar insanîdir diyoruz. Bir tarafta İsrail gibi bir tehdit var. Diğer tarafta da tüm insanlık var. İnsanlık vicdanında yaralayıcı ve vicdanları kanatıcı bu İsrail Zorbalığı var.
Evet, tüm insanlık ve özellikle de Türk Milleti Kudüs Davasına sahip çıkmalıdır. Çünkü, Kudüs, İslamî, insanî, Milli ve vicdanî bir Davadır. Vesselam.
Ahmet SANDAL